Senden uzaklara doğru gidiyorum suskun gözlerim ve atmayan kalbimin yeniden atışını dinlemek için incecik bir yağmurun oluşturduğu sisler içerisinde, sevgi dolu yüreğimin kıpırtısıyla, tütüyor gözümde geçmişim, gençliğim, heyacanlarım, yazık olsa da sevgime ve aşkıma, “olan da hayr vardır” diyerek yola devam ediyorum.
Şimdiler de yüzümde güller açıyor mutluluktan, seyrediyorum geceleri bana parlayan yıldızları ve gülen ay dedeyi, geçmişin izleri birer birer kayboluyor.
Baharda açan çiçekler, yeni filizlenen ve tomurcuklanan ağaç dalları yenilenmenin müjdecisi, sevgiyi gerçek kılan verdiğimiz mücadele gibi olgunlaşıyor. Keşkeler ve Pişmanlıklar yok. Nasıl da özlemiş kalbim mutluluktan atmayı, uykusuz gecelere inat uyku kovalayan gözlerim yastığa ulaşmanın zevkiyle uykuya dalıyor. Yorulmuştu kalbim senden şimdi uyanıyorum neşeyle saat çalmadan, açık penceremden içeriye dolan çam ağacının kokusu eşliğinde içeriye dolan temiz hava ile birlikte ötüşen kuşların sesini dinlemenin keyfini çıkarıyorum. Kah bir bülbülün şakırtısı, kah bir karganın ötüşü, etrafta yemlerine doğru koşuşturan tavukların mutluluğu, uzaklarda bir ceylanın sekişi, Gürül gürül akan pınarların sesi, şimdi Aynaya baktığımda gülen gözlerimi görünce ne çok şeyi anlamsızca hayatıma sokmuşum, artık gereksiz şeyler peşinden koşmayı da bıraktım. Misafir olduğumuz şu fani dünyada, değersize değer, vefasıza ve hayırsıza vefa göstermişim olsun be şimdi yalnızlaştırıldığım dünyada yalnızlığımın tadını çıkarıyorum. Sakinim ve fırtınalar kopmuyor, başımda şimşekler çakmıyor, mavi gökyüzünün beyaz bulutlar bana gülümsüyor. Gözyaşlarım yok. Güneş ısıtıyor içimi, sarıgüller solmuyor, mevsimlerim bahar artık, neşeli şarkılar eşliğinde dans ediyorum. Mazide kalan mutsuzluklar var şimdi kırmızı şarabımı yudumlarken geçte olsa mutluluğumun tadını çıkartıyorum. Şu yüksek dağların erimeyen karı gibi sensizliğim sende kalsın.
Her şeyi olduğu gibi kabullenmeye alıştım çünkü böyle daha mutluyum, umutsuzluk yok, sevdalara yol verdim. Kalbim bende kaldı.
Denize düşen bir Sarıgül’e rastladım bir zamanlar. Üşümüş bir Kibrit alevinde ısınmaya çalışıyordu ve bir umuda ihtiyacı vardı. O umut geceleyin parlayan bir yıldızın kayması ile gelmişti. O yıldız binlerce canlıya vatan olan maviliğin derinliğinde saklanan kalbinin ortasına konmuştu.
O umut aslında kendi umutsuzluğunun umudu olmuştun.