İmparatorluk şehirleri, ait olduğu medeniyetin şanını yücelten birer taç gibidir. Bu tacı, takar başına; parıltısıyla zamanındakileri ve haleflerini büyüler. Şehrin sakinleri birer kuş gibidir. Cıvıltılarıyla, söylediği şarkılarla gezenleri büyüler. Birer büyücüdür imparatorluk şehirleri.
Güzel Edirne de bu şehirlerden biridir. Bir ilim yuvasıyla karşılar bizi. Trakya Üniversitesi, bendenizin de görevli olduğu okul, “Merhaba!” der şehrini ziyaret edenlere. Daha sonra, Yeni Edirne’den ayrılıp; Eski Edirne’ye doğru gittiğimizde 4. Mehmet Av Köşkünde kahvaltı yapmadan geçemeyiz. Tavşanlar ve tavuklar etrafta gezinip durmaktadır şehrin bu yerinde. İstanbullu olarak, bu sessizliğe ihtiyacımız vardır hepimizin. Kahvaltıda yediklerinden bazılarını, oradaki diğer canlılarla paylaşmak ne büyük zevktir.
Kahvaltıdan sonra, Arslanlı Bahçe’deki atlarla bir tur atmak, hafta içi seni yoran keşmekeşten bir nebze olsun seni alıkoyar. Sonra, etraftaki otlardan koparıp midillileri beslemek, doğayla irtibatını güçlendirerek mutlu eder insanı.
Daha sonra öğle kahveni yahut çayını sevdiklerinle Meriç kıyısında içmek, iç huzuru daha da pekiştirir. Lalezar’da nehrin kıyısında vaktini geçirmek kelimelerle anlatılamaz.
zSonraki hedef, camilerdir. İmparatorluk şehrinin özü, mensubu olduğu dinin ibadethanelerinde hissedilir. Eski Edirne’de ilk durağımız, Selimiye’dir. Selimiye tüm ihtişamıyla şehrin her yerinden görülebilecek devasa büyüklüğüyle bizi kendisine çağırmaktadır. Selimiye, türlü hikayelerle doludur. Ancak, büyüklüğü içerisine girildiğinde daha da anlaşılır. Nitekim, Selimiye’nin önüne muhteşem mimarının heykeli dikilmiştir. Bizce, heykele gerek yoktur. Zaten Selimiye, Mimar Sinan’ın koca bir heykelidir. İslam medeniyetinin ruhunu yansıtan bir eserdir Selimiye.z
Üç Şerefeli Cami de, devasa bir mimari yapı olarak karşımıza çıkar. Eski Cami, Edirne’yi insanın inancıyla mimarinin kesiştiği noktalardan biridir.
Darü’l-Hadis Cami’i de, küçük bir cami olmasına rağmen, avlusundaki peyzajla, verdiği o manevi ruhla insanın inancıyla estetik bir bütün oluşturacağını bize daha net anlatır.
Sağlık Müzesi, insanın hayatında bir kez görmesi gereken yerlerden biridir. Ortaçağ karanlığında Batı ruhsal sağlığı bozuk olanları zincire vururken; Osmanlı devletinde, hastalar musiki ile şifa bulurlarmış.
Akşama doğru acıkan karınların uğrak yeri Bahri Bey ve Kemal Usta olmalıdır. Orada, işkembe çorbası ve Edirne ciğeri; sakatat sevmeyenleri bile cezbetmektedir. Denemeye değer.
Huzurun şehri Edirne’de bir pazar gezintisi yapmak, herkesin yaşaması gereken tecrübe…
Bundan böyle tüm köşe yazılarıma bu adresten ulaşabileceksiniz: https://habergalerisi.com/yazar/dilara-pinar-aric/ait-tum-kose-yazilari-166