Hiç düşündünüz mü⁉️⁉️
Ülkemizde cehaletin bu kadar nasıl ilerleyebildiğini❗❗❗
Nasıl mı ⁉️⁉️
Pragmatizm tabii ki; nedir Pragmatizm bir bakalım.
Pragmatizm (Faydacılık) Nedir?
Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak, yalnızca eylemlerin sonuçları ile değerlendiren ve onlara yalnızca sağladığı “fayda” açısından bakan akıma felsefede, #pragmatizm adı verilir.
Bu akıma göre #gerçeklik ve #doğruluk insanın bakış açısından, #kanaatlerinden, dolayısıyla da #eylemlerinden bağımsız değildir.
Bundan dolayı, gerçeklik, doğruluk ve insan eylemlerinin sonuçları, sağladığı başarı ve yararlarla değerlendirilir.⁉️
Geçmiş olaylardan ders almak,
gelecekteki yolu doğru çizebilmek, okuyucuya ahlaki ve milli duygular #aşılayabilmek maksadıyla yazılan bu tarz eserler ve yönelimler, öğretici bir mahiyet arz ettiklerinden
“öğretici” veya “pragmatik” denilen #tarihçilik akımı içinde yer alırlar.
Çok kimse tarafından “uygulamalı aydınlanma” olarak kabul edilen pragmatik yaklaşımın diğerlerine önceliği iyi bilinir.
Pragmatizmde fikirler ve onların gerçekleştirilmeleri hayatın içinden çıkan mantıkla çözülür ve bu mantıkta, fikirler eylemlerle gerçekleştirilir ve eylemler toplumun sosyal gerçekliğine dönüşür.
Genelde bu mantığın, özelde Dewey’ in gözlem ve tavsiyelerinin karşılaştığımız sorunları çözme karşısında dün olduğu gibi bugün de hala taze ve yeni olarak durduğunu düşünüyoruz.
(bilimname VI, 2004/3, 153-159 TÜRK DÜŞÜNCESİNDE TECRÜBENİN KÜLTÜRÜ:PRAGMATİK BAKIŞ AÇISININ YOLDA KALMIŞLIĞI Doç. Dr. Celal Türer)
Özetlemek gerekirse,
#pragmatizm, bireysel düşünce sistemindeki karşılığı ile #faydacılık, toplumsal gelişim sistemindeki #çıkarcılık, insanın doğal yapısına dayandırılmaktadır.
İnsan bencildir ve kendi çıkarını ön planda tutmaktadır. ❗❗
İnsan istediği ve kendisi için #faydalı gördüğü sonuca en uygun araçlarla ulaşma tabiatı olan bir varlıktır.
Dewey pragmatist felsefeyi eğitimde ele almıştır.
Ona göre bilginin yerine araç ve amaç koyulmalıdır.
Bu tür gerçeklik ve doğruluğu kendi #çıkarları #doğrultusunda #kullanan pragmatik #yaklaşımlar sonsuza kadar olacaktır.❗
Toplumsal amaçlara ulaşırken karşılaştıkları iç ve dış değişimlerin ve zorlukların #üstesinden gelmeleri için gerekli #tedbirlerin #alınması amaca ulaşma ön plandadır.
“Fayda” ve “çıkar” kavramları yüzyıllar önce “pragmatist” felsefe içerisinde kendilerine yer bulmuştur.
İngiliz Anglo-Sakson bireyci yaklaşımının bir ürünü olan bu felsefi akımın temelinde insan doğasındaki bencilliğin hâkim olduğu fikri yer almaktadır.
İngiltere ve Amerika’da seyrine başlayan akım siyaset, eğitim, örgüt kuramlarında da kendisine yer bulmuş, insanın doğasına yaptığı vurgu ile evrensellik kazanmıştır.
En temel unsuru insan olan örgütler de belirli amaçları gerçekleştirmek için oluşturulmuşlardır.
2010 yılında Arap ülkelerinde başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan toplumsal hareketlerin sonuncusu olarak 2011 yılındaki gösterilerle meydana gelen ve günümüzde de devam etmekte olan Suriye iç savaşı neticesinde, ülkede rejime muhalif birden fazla yasadışı silahlı örgüt oluşmuştur.
Bunlardan en etkilisi olan ve Irak-Şam İslam Devleti adı altında faaliyet gösteren IŞİD militanları savaş ortamından kaçan birçok Suriyeli ile birlikte Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerine geçerek #terör #eylemi gerçekleştirmektedirler.
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da, 14 Kasım 2015 tarihinde Paris’te meydana gelen terör saldırılarının bu şekilde gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
(S. ŞİMŞEK Çankırı Karatekin Üniversitesi SBE Dergisi 6(2): 373-388377)
Tarih içinde tüm büyük devletlerin #kullandığı bu #yöntem, devletlerin daha da güçlenmesini sağlayan, Pragmatizm düşüncesinde yapılan bir olayda sonucuna bakılarak “sonuç başarıya ulaşmışsa yapılan işin doğru olduğunu ispatlayan” bir yöntem olarak #kabul #görmüştür.
Yani bu yöntemi kullanan tüm birey ya da devletler pratik değeri olan, başarı sağlayan yararlı ve verimli olan her şeye itibar ederek uygular.
Bu durumda pragmatizm, gerçekçiliği ve doğruluğu, yalnızca eylemlerin başarılı sonuç almasında bulmaktadır.❗❗
Devletler, hükümetler ya da bireyler gerçekliği ve doğruluğu kendi çıkarları doğrultusunda yalnızca eylemlerinin başarılı sonuçlar almasına #dayandırıyorsa, aslında dönem dönem #kendi #çıkar ve #ideolojileri için #bizlerden, özellikle #gençlerden saklanan ya da #kasten #çalınan tarihin gerçeklerini biliyor muyuz?⁉️⁉️
Acı da olsa doğrusuyla ve yanlışıyla ele alıp analiz edebiliyor muyuz?⁉️⁉️
Elbette tüm tarihçileri büyük takdirle karşıladığımı, buna rağmen her millette olduğu gibi Türk tarihçilerinin de bence bazı yanılgılarının yada taraflarının olduğu gerçeğini yok sayamayız.
Elbette bazılarını tenzih etmekle birlikte bulundukları dönem içindeki hükümet sisteminin ve yönetim mekanizmasının etkilerini abartanlar var.
Bu #abartılı yaklaşımı elbette #her #iki #taraf için de söylemek mümkün, her iki tarafta kendi #yönlerinde olayları #abartıyor.
Çoğumuz Osmanlı tarihinde, Cumhuriyet tarihinde bizim için önemli olan zamanın kesitlerinde tarihi yanılgıları, abartılı yaklaşımları ya da kendi çıkar ve ideolojileri için taraflı hareket ettiklerini çok kez okuyor ve görüyoruz aslında , ama bunun farkında mıyız?⁉️⁉️
Bundan kaçınmak mümkün değil elbette zira bu taraflı hareketin her iki tarafına #bakabilmeyi #tarihi olduğu gibi doğrusuyla yanlışıyla kabul edebilmeyi, öğrenmeliyiz artık.❗
Mesela hepimiz
“Ne olursan ol, yine de gel “ dediğini sandığımız , #Mevlana’yı gönüller sultanı olarak bilir ve tanıdığımızı sanırız.
#Mevlana’nın İslam dünyasının Türkçe konuşmayan, eserlerinin tümü Farsça olan , İran asıllı ve Moğol işgali sırasında Ahiler ve Türkmenlerin katledilirken Moğol yanlısı tutum sergileyen, kendisine muhalefet edenleri hiç merhameti olmayan,
bu Mevlana ki;
kadını aşağılayan Kur’an dışı hakikatleri savunup, genellikle hikayelerini Tevrat’tan alan, ilahi aşk eseri diye bildiğimiz Mesnevisinde, (günümüzde çok kez karşımıza çıktığından haykırdığımız) eşek ve kadının sapık ilişkisi, hamamda düzülen adamın hikayesi gibi çirkin hikayeleri ayrıntılı anlatan ve bazı insanları hicvederek (bir kişiyi, bir toplumu, bir âdeti, görülen kusur ve eksiklikleri, gülünç hâlleri, açık veya kapalı olarak yeren, alaya alan söz ve yazılar.
Ebedî türün mizah kısmındandır.
Hicivde daha çok şahsî menfaatler hâkimdir.
Hicveden kendisini karşı taraftan üstün görür. aşağılayan, bundan daha kötüsü içinde binlerce gayri İslami unsur barındıran bu kitabını
Allah katından inmiş gibi sunan ,
bize yüzyıllardır gönüller sultanı,
Türk İslam’ının mimarı diye parlatılan Mevlana’yı şimdi biz ne kadar tanıyoruz ?⁉️⁉️
Ahi Evran ve Mevlana arısındaki siyasi ayrılık ve kişisel kaprisleri uğruna Moğol komutanı Caca Bey’e ajanlık yaparak Selçuklunun bitirilmesine yardım eden MEVLANA , bunun yanı sıra unutturulan ve yok sayılan AHİ EVRAN…
Hep cazip gelmiştir değil mi? ⁉️⁉️
Ilımlı İslam felsefesi ,hani tıpkı şu günlerde de yapılmak istenen
“ılımlı İslam” diyerek, ”dinlerin kardeşliği” vs.. çok tanıdık geldiğine eminim.
Hala günümüzde gösterdikleri söylenen kerametlerle cahil halkı peşlerine takan, Ulema ve Şeyhlerin toplumun önünde bir mehdi, bir kurtarıcı gibi kabul gördüğü, toplumu yönlendirdiği kesime ihtiyaç olduğu muhakkak.
Bunların belirli çevrelerin ya da kendi çıkarları için toplumu yönlendirdiğine şahit olmadık mı ?⁉️⁉️
Görüldüğü üzere halkın sadece inançlarını yönetip kontrol etmekle kalmayıp, aynı zamanda büyük bir siyasî güç de devşirilen bu yöntem hiçte yabana atılır gibi değil. ⁉️⁉️⁉️❗❗
Günümüzde de “diyalog ve hoşgörü” şemsiyesi altında faaliyet gösterenler, kendi kardeşlerine düşmanca tavır içinde olanlar, batılılarla ve papazlarla gayet dostane ilişkiler geliştirmiyorlar mı ⁉️⁉️
Bu gibi pragmatik yaklaşım örneklerini Osmanlı tarihinde de görebiliriz zira ,
ya bize tarihin gelmiş geçmiş en başarılı devletidir,
ya da tamamen bir barbar topluluğundan ibarettir,
diye gösterilmeye çalışılıyor.
Osmanlı zirvede olduğu dönemlerde her büyük devlet gibi böl, parçala, fethet taktiğini uyguluyordu ve Osmanlı İmparatorluğu için din çok önemli bir meseledir.
İmparatorluk içerisinde dinlerin ve mezheplerin farklı önemleri vardı.
İmparatorluk içerisinde en önemli din hiç kuskusuz İslam’dı.
Ancak diğer dinler önemsenmeseydi bir felakete yol açabilirdi.
Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin adalet biçimi İslam hukukundan gelse de, Rum topraklarında bu farklıydı.
Gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde o bölgelerin geleneklerine göre adalet yerine getiriliyordu.
Bu kurallara örfi kurallar denir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettiğinde Ortodoks mezhebine bazı ayrıcalıklar vermişti.
Tabi ki bu isten fayda sağlayacaktı yoksa Ortodoksluğa duyduğu bir hayranlıktan dolayı değil.
Bu hamle ile Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı Devleti içerisinde Ortodoks ve Katolik halkın birleşip devlete büyük zarar verebilecek bir isyanı kendi zamanında bastırmış bulunuyordu.
Ayrıca Osmanlı Devleti Ortodoks bölgeler için hak iddia edebilecekti.
Osmanlıcılık, bütün Osmanlı tebaasının din ve mezhepten bağımsız olarak eşit yurttaşlık haklarına sahip olmasını savunan siyasi görüsün adıdır.
(İlber Ortaylı, 2009, Tarihin Işığında)
Moskova’ya şirin görünmek için #Türkçüleri #yargılatmış olan Hasan Ali Yücel’in Köy enstitüsü kurmuş olması ve katkılarından dolayı bu olay hiç ele alınmaz.
Atatürk ölür ölmez Dolmabahçe Sarayı’nda çay partisi düzenleyip Atatürk’ün sürdüğü vatan hainlerini toplayıp “gönül alan”, Türk kadınları İngiliz subaylarla #aşüftelik yapıp bilgi topluyor diyen ve Amerikan mandacısı Halide Edip’ e üniversitede kürsü verenler de hiç bu yönleriyle anlatılmaz.
Hatta Ulu önderimiz Cumhuriyetimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kemalizmi günümüzde de gördüğümüz ve şahit olduğumuz üzere kendi #çıkar ve #siyasi #gelecekleri için #kullanan tarafları görmek te mümkün.
Öyle ki;
bu sahiplenmeyi yapan tarafların biri,
Atatürk’ü kusursuz olarak savunurken, diğer taraf sadece,
kusurlarını ve açıklarını aramaktadır.
Oysa
#Atatürk’te dünyaca kabul görmüş bir çok savaşa komuta etmiş, bize bir vatan bırakmış veyüzyılın lideri olarak ta kabul görmüş olmasına rağmen onun bir insan olduğunu unutuyoruz.
O’da bizim gibi etten ,kemikten ve hata yapma olasılığı olan bir insan…
Atatürk’ün yaptığı her şeyin mutlak doğru olduğunu kabul eden tarafa karşı ,sadece hatalarını arayan fakat kendi çıkarları için gerekliyse, herkesin sarıldığı bir sığınak gibi…
Oysa kendisi hatalarını kabul etme erdemini gösterebilen biriyken; dil devrimi sırasında Atatürk Türk Tarih Tezi’ ne ve Güneş Dil Teorisi’ne gerçekten inanmış olmasına rağmen bu işin çığırından çıkması Atatürk’ü rahatsız ediyor ve çıkmaza girdiğinde yaşayan dil teorisine geçtiğini biliyor muyuz?
Falih Rıfkı Atay, ÇANKAYA isimli eserinde, bu Güneş Dil teorisi ile ilgili Atatürk’ün söylediğini aşağıdaki gibi aktarıyor.
Falih Rıfkı Atay’a şu sözlerle dile getiriyor
”dili çıkmaza saplamışızdır”. (Falih Rıfkı Atay, ÇANKAYA )
Soru şu:
Neden tarihin her yönü ile anlatılması ve eleştirel düşüncenin önünün kapatılması amaçlanmıştır?⁉️⁉️
Bu sorunun yanıtını Prof. Gilles Veinstein, “Collegé de France” Osmanlı Tarihi Kürsüsü Başkanı İDEA POLİTİKA SAYI 4) yazısında aşağıdaki gibi açıklamış.
Türkiye zaten tarihinin de bilincinde değil galiba?⁉️⁉️
Belki de.
Ayrıca sadece Türkiye’ye özgü değil ama tarih eğitiminde, tarih ders kitaplarında devletin büyük bir denetimi var.
İki farklı şekilde yapılan tarih çalışmalarının oluşturduğu iki ayrı dünya…
Türkiye’de birbiriyle daha buluşamıyor ve varlıklarını sürekli birbirlerinden uzak tutarak sürdürüyorlar.
Bunlar da araştırmalarını arşivlerde yapan ve histografyanın belli başlı modern akımlarından haberdar büyük tarihçiler ve tarih ders kitaplarında göze çarpan hâlâ son derece ideolojik bir yapıya sahip olan ve son derece milliyetçi olan bir tarih anlayışı.
(Prof. Gilles Veinstein, “Collegé de France” Osmanlı Tarihi Kürsüsü Başkanı İDEA POLİTİKA SAYI 4)
Toplumun olaylar arasındaki düşünce ve eylemi bir arada görme, fikirlerin eyleme nasıl dönüşeceğini görme korkusu, düşünceyi, algıyı, eleştirel düşünceyi, analitik düşünmeyi engelleme çabalarından olduğu açıkça ortadadır.
Okuyan, araştıran toplumun geleneksel düşünme tavrından çıkıp, nasıl davranış sergileyeceğini kestiremeyen bir yönetim düşünebiliyor musunuz ?⁉️⁉️⁉️
Teori ile pratik arasındaki ilişki veya düşünce ve eylem arasını bir arada görebilen,fiikirlerin eylemlere nasıl dönüşeceği meselesi olduğunun farkında mıyız?
Bu anlamda klasik #müfredatın toplumların ihtiyacının karşılanmadığı malum ?⁉️⁉️
Hangimiz bize verilenin dışında tarihi tozlu sayfalarından çıkarıp, demokrasilerin ihtiyacını karşılayacak yada en azından bireylerin bilgiye olan cehaletini kabul edebilecek durumdayız?⁉️⁉️
Hepimiz her şeyi bilir, ve fikir sahibi olduğumuzu savunuruz. Bilmeden…❗❗
Temelini “çıkarcılık” oluşturan bu yaklaşımdan nasıl kurtulabiliriz?⁉️⁉️
Pragmatik yaklaşımı benimseyenlerin aksine, “problem çözme”, “bağ kurma”, “eleştirel düşünceyi” “analitik yaklaşımı” destekleyen yaklaşımların günümüzde herkesçe sahiplenip seçilmesinin bilinçli bir şekilde arzulaması zorunluluktur.
Ülke olarak 2003 yılından beri katıldığımız PİSA’daki durumumuz hepinizce malum, üzerinde durduğum, “analitik düşünme” ve “problem çözme” sonuçlarında durumumuz pek iç açıcı değil.
Gençlerimizin sadece%2.2’si ileri derecede problem çözme becerisine sahip görünüyor (OECED ortalaması %11.4, Güney Kore’de ise bu oran %28)
“Analitik düşünme”, “problem çözme” ve “karar verme” becerileri zihinsel süreçler itibariyle birbirleriyle ilintili olarak çalışıyorlar ve üzerlerinde ne kadar erken yaşlarda çalışılırsa o kadar etkili sonuçlar alınabiliyor.
Dolayısı ile eğitim, geleceğimizde oynayacağı rolün önemi konusunda bize yeterince fikir veriyor ve eğitim alanı eksiksiz çalışılmalı.
Peki; eğitim alanları, akademiler bu konuda neler yapmalı veya birey olarak bizim üstümüze düşen nedir derseniz bir işte orası bir dünya konuşma gerektiriyor.
Temel bilimleri ve felsefeyi gelişim faaliyetleriyle bağlantılı işlemenin yolları aranmalı ve bulunmalı.
Eğitimler; somut, işlevsel (mümkün olduğunca bilimsel) ve sonuç odaklı olarak yapılandırılmalı.
Matematik zekâsı programları uygulanmalı, Analitik düşünmeyi ve karar almayı teşvik eden oyunlar / uygulamalar tüm yaşamın içerisine yerleştirilmeli, içselleştirilmeli.
Sonuç olarak:
Analitik düşünme, sorgulama ve problem çözme becerilerini tüm eğitim ve yaşamın bir parçası haline getirmeliyiz ki gelecekte karşılaşacakları problemleri çözebilen, kendi kararlarını alabilen, analitik düşünebilen bireyler olmalarının önü açık olabilsin.
Düşüncelerimizi yeni ufuklara açmak, saklanan gerçeklerin öğretilmesi ve yansız eğitim ile mümkündür.
Bırakın gençlik gerçeği, doğrusuyla, yanlışıyla öğrensin, yargılasın, analiz etsin, sorgulasın, karar versin ve problemlerini çözebilme yeteneğini geliştirebilsin.
Kendi düşünce tarzıyla, teori ile pratik arasındaki ilişki veya düşünce ve eylem arasını bir arada görebilen, fikirleriyle eyleme dönüştürebilen bir nesil yaratalım.❗❗
Türk Milleti’nin kurtuluşu ancak;
bilinçli, okuyan, kendini geliştiren analitik düşünceye sahip, kendi kararlarını verebilen, tarihini bilen algı ile yönetilemeyen gençlerde olacaktır.
Türk Milleti’nin son Başbuğu Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile bir kez daha hepinizi okumaya, tarihimizi #tozlu #sayfalardan #çıkarmaya #davet #ediyorum.
"Türk Çocuğu Atalarını Tanıdıkça Daha Büyük İşler Yapmak İçin Kendinde Kuvvet Bulacaktır."
M.KEMAL ATATÜRK
Saygılarımla,
Nurdan Savaş
@Kayberen__