Kayberen Türk
Köşe Yazarı
Kayberen Türk
 

Atatürk’ün Ölümünü Çevreleyen ''Alkolden Öldü'' Algısı Neden Oluşturuldu?

1930’lu yıllardaki bilgi eksikliği, tanı ve tedavi yöntemlerindeki yetersizlik, biyopsi ve otopsi yapılmaması, Atatürk’ün ölüm nedeninin günümüzde hâlâ tartışılıyor olmasının asıl nedenini oluştururken, Atatürk’ün ölüm nedenini gölgeleyen ve henüz bugünlerde bile kesin bir sonuca ulaşmamış olduğunu öne süren birçok araştırma mevcutken Atatürk’ün ölümünü çevreleyen içkiye bağlı Siroz hastalığından öldüğü algısı ölümünden itibaren işlenmiş, yaygınlaştırılmış ve günümüze kadar ulaştırılmıştır.   Bir çok araştırmacının desteklediği ölüm nedeninin tüm araçtırmacıların da birleştiği tanı karaciğer sirozu tanısıyken, ayrıştıkları ve henüz mutabık kalamadıkları karaciğer sirozunun “nedeni” olduğu sıklıkla gözlemlenmektedir.   Mim Kemal Öke, “Atatürk’ün Son Günleri” Ulus gazetesi, 10 Kasım 1943, s.4.   33 Soyak Hatıratında da belirtildiği gibi “6 Eylül’de 4. Kez Türkiye’ye gelen Fiessinger Atatürk’ü muayene ettikten sonra hastalığın ilerlemiş olduğunu fark etmiştir.   Artık ıstırap veren suyun karından alınması zorunlu hale gelmişti.   Bununla beraber, Atatürk’ün karından suyun sonda ile alınması konusunda endişeleri vardı.   O, dikkat edilmezse oradaki damarlardan birinin yaralanabileceğine, dolayısıyla da bağırsak zehirlenmesine maruz kalacağına inanmaktaydı.   Bu endişesini Mim Kemal Öke’nin   “Atam… Bu onlardan daha basittir [Daha önce yapılan ameliyatlar kastedilmiştir.]. Hiçbir şey duymazsınız. Gene o usulle yaparız. Bağırsakların delinmesi, kan damarının yaralanarak kanama olması usul-ü dairesinde yapılan bir su alma ameliyesinde varit değildir.   Siz müsterih olunuz…   Takdir buyuracaksınız ki, bu ilk ponksiyondan sonra şayet yapılmasına ihtiyaç görülürse, ondan sonrakilerin de bu endişelerden hiç birini hissetmeyeceksiniz” şeklindeki cevabı Onu ikna etmiş olacak ki,   “Artık bu müdahaleden çekinmiyorum, kolaymış” diyecektir.   Atatürk’ün de rızası alındıktan sonra 7 Eylülde hasta yattığı odasında Fiessenger’in kontrolünde diğer doktorların da bulunduğu bir ortamda Prof. Mim Kemal Öke tarafından ponksiyon yani karnın delinerek suyun alınması işlemi gerçekleştirilmiştir.   Karından on buçuk kilo su alınmıştır.   Bu işlem onu rahatlatıp, sakin bir şekilde istirahat etmesini sağlamıştır.   Kendisi de   “Oh.. rahat ettim” demiş, eski neşesinin yerine geldiğini göstermiştir.   Su alınmasından sonra bacaklarındaki ödemin neden olduğu şişlikler de azalmıştır.   Bu işlemden sonra odaya giren Kılıç Ali, Atatürk’ün durumunu ve arasında geçen diyalogu şu şekilde aktarmaktadır:   “Ponksiyon işleminden sonra hemen odasına girdim.   Gördüğüm tablo şu idi. Atatürk adeta birden bire zayıflamış, çok zayıflamıştı.   İki kolunu başının altına alarak sırtüstü yatıyordu.   Karnını büyük bir sargı ile sarmışlardı.   Odasına girer girmez yanına koştum:   ‘Geçmiş olsun Paşam!’ Başının altına aldığı kollarının pazusunu öptüm, bana doktorların duyamayacağı kadar yavaş bir sesle şöyle dedi.   ‘Çıkan suyu gördün mü?’   Bu kadar bir su kabı insanın karnının üzerine konsa nasıl tahammül eder?   Bak ben ne haldeyim, nasıl tahammül etmişim?   Ben sözümü tekrarladım.   ‘Geçmiş olsun Paşam!   Bunların hepsi geçecek.’ Gözyaşlarımı kendisine göstermemek ve üzüntümü hissettirmemek için, bir fırsat bularak doktorların arkasından ayrılıp hemen odadan dışarıya çıktım.   ”Karından su alma işlemi, Atatürk’ün iki gün rahatlamasına imkân sağlamıştır.   Ancak birkaç gün sonra karında suyun yeniden toplandığı ve zafiyet durumunun yeniden ortaya çıktığı görülmüştür.   Keyfi kaçan Atatürk, karnın tekrar şişmesinin “tabii” olduğuna, “bu işin [hastalığın] tedricen tabii bir hale geleceğine sabır ve tahammül lazım geleceğine” inandırılmaya çalışılmıştır.   Nitekim Fiessinger de kendisine ilk ponksiyonların on gün aralıklarla, ondan sonrakilerin ise aylık aralıklarla yapılarak ponksiyonlar arasındaki sürenin yavaş yavaş uzatılacağını söylemiştir.   Karından su alınmasının ertesi gününde Fiessinger, Nihad Reşad Belger ve Neşet Ömer İrdelp’in 8 Eylül tarihli raporunda Atatürk’ün hastalığının   “Laennec tipinde bir ‘Skleröz Hepatit’   değil,   Hanot ve Gilbert” tipinde bir ‘Hipertroji’ ” olduğu ve bunun Mart ayında formüle edilen hastalık olduğu belirtilmiştir.   Bu Atatürk’teki sirozun alkole bağlı olarak değil, safra yollarının kronik tıkanıklığından kaynaklı olduğu anlamına gelmekteydi Fiessinger bu teşhisini Hasan Rıza Soyak’a da ifade etmiştir.   Mim Kemal Öke,   “Atatürk’ün Son Günleri” Ulus gazetesi, 10 Kasım 1943, s.4.   Soyak Hatıratında Fransız doktor Fiessinger’in kendisine “Bu hastalığın sırf içkiden geldiği yolundaki düşünce doğru değildir, Benim, Fas, Tunus, Cezayir’den gelen birçok Müslüman hastalarım var ki, ömürlerinde ağızlarına herhangi bir içki koymamışlardır.   Binaenaleyh hastalığın daha başka ve mühim amilleri olduğunu kabul etmek lazımdır.   Bence bunlar arasında bilhassa tagaddi tarzı ve daimi konstipasyon gibi amiller başlı başına yer tutmaktadır” söylediğini belirtmiştir.   Atatürk’ün ölüm raporunda da kesin tanı olarak “Alkolik Siroz” vurgulansa da siroz hastalığının başka birçok etkenin sebep olduğu bilinmekle beraber alkol gibi #Türk Milletinin #kültürel ve #dinsel yapısından dolayı #hoş #görmediği bir ölüm #tanısının bu kadar #ön #plana #çıkarılmasının #arkasında yatan başka #karalama #planlarının yapılmış olduğu akla getirilebilir.   “Güncel Gastroenteroloji” dergisinin 1997 yılı Ekim sayısında Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu, Atatürk’ün alkole bağlı siroz olamayacağını belirtiyor ve şöyle diyor:   “Alkol içmeye bağlı siroz olma riski, en az 10 – 15 yıl, günde rakı biriminde 3 bardak ve her gün içilmesi koşuluyla olabilir.   Oysa Atatürk bu sıklıkla ve bu sürede içmiyordu. Ülkemizde çok daha fazla alkol tüketilmekle birlikte alkole bağlı siroz hemen hemen sıfıra yakındır.”   GATA Halk Sağlığı Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Necip Berksan’ın konuya ilişkin yorumu ise şöyle:   “Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında #hiç #içki #içmemiştir.   Bu, kendisinin ne kadar #ciddi bir #devlet #adamı olduğunu gösterir.   İçki içtiği zaman bile hareketleriyle konuşma düzeni hiç bozulmamış, fikir ve düşüncelerini gayet sağlıklı bir biçimde ortaya koymuştur.   Bu gözlemler, bırakınız Atatürk’ün #siroz #olacak #kadar #içmesini, sarhoş olacak kadar bile içki #içmediğini #gösterir.   Yani, Atatürk’ün alkolden kaynaklanan #sirozdan #öldüğü hususu, Atatürk’e #uygun #olmayan bir #yakıştırmadır.”   Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu’nunda yazısında vurguladığı gibi ;   Türk Milletinin kültürel ve dinsel yapısından dolayı hoş görmediği bir ölüm tanısının bu kadar ön plana çıkarılmasının arkasında yatan #başka #sebepler olmasıdır.   Peki,   Türk Milleti’nin kültürel ve dinsel yapısında hoş görülmeyecek bu #algının #oluşturulması temelinde ne yatmaktadır⁉️⁉️   Yrd. Doç. Dr. Nurcan TOKSOY Avrupa Gazetelerinde Atatürk’ün Ölümüyle İlgili Olarak Çıkan Haber ve Yorumların Türk Basınına Yansıması konulu yazısında;   “Atatürk, Türk Milli Mücadelesini zaferle sonuçlandırınca #sömürgeci Batı #telaşa #kapılırken, Doğu halkları, yani Asya ve Afrika’nın mazlum milletleri Mustafa Kemal’i #kahraman olarak #yüceltmiş, #bayraklaştırmıştır.   O’nun büyük zaferi dünyada #çığır #açan bir zafer olmuş, #ezilen #halklara #ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamıştır.   Atatürk’ün Kasım 1938′ de vefatı da aynı şekilde büyük yankı uyandırmış, bu defa dünyanın yalnız doğusu değil batısı da bu haber karşısında büyük bir yasa boğulmuştur.   Kısaca O’nun tarih sahnesine çıkışı da dünyadan ayrılışı da evrensel bir olay olmuştur.    Özellikle yabancılar Atatürk’ü tanımlarken O’nun için yetmiş üç sıfat kullanmışlardır’.   Gerçekleştirdiği mücadelesiyle #emperyalizme #karşı #koyan #Atatürk, ülkesindeki #bağımsızlık hareketiyle #örnek alınırken, yine bağımsızlık sonrası #milli #devlet #yaratma teşebbüsü, doğulu bir toplumu modern batılı bir millet haline getirmesindeki başarıları büyük bir dikkat ve itina ile izlenmiştir.   Bütün bunları yaparken de savaş sonrası Atatürk’ten #memnun #olmayan #Avrupa kamuoyunu inkılâpları ve barışçı çabalarıyla etkileyerek hayranlık uyandıracak dereceye getirmesi son derece önemli bir başarıdır.   Atatürk, özellikle Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nin kararlarına uymasını, barışın ve silahsızlanmanın ihlal edildiği dünyada şartları takip ederek görüşmeler yolu ile hoşnutsuzluğunu gidermesini sağladığı gibi, II.Dünya Savaşı’na doğru giden dünyada bölgesinde barışı koruyan ve dünya barışına katkı yapan bir ülke olarak anılmasını da sağlamıştır.”   Buradan hareketle,    “Atatürk, Türk Milli Mücadelesini zaferle sonuçlandırınca sömürgeci Batı telaşa kapılırken, Doğu halkları, yani Asya ve Afrika’nın mazlum milletleri Mustafa Kemal’i kahraman olarak yüceltmiş, bayraklaşmış, O’nun büyük zaferi dünyada çığır açan bir zafer olmuş, ezilen halklara ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamış ve Atatürk gerçekleştirdiği mücadelesiyle emperyalizme karşı koymuş lider olarak anılan, bir çok ülkelerin ilham kaynağı ve yol göztericisi de olmuştur. Bunun yanısıra Türkler Osmanlıdan once bir çok irili ufaklı devlet kurmuş ve #çeşitli #coğrafyalara #Türk #karakteristik #damgasını #vurmuşlardır.    Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu öncesinde #Osmanlı döneminde yok olmaya yüz tutmuş #Türk #kimliği Mustafa Kemal Atatürk’ün özgün ,istikrarlı çabaları ile #dirilmiştir.   Milli mücadele ile başlayan Türk ulusal bağımsızlık hareketinin hazırlığından itibaren Atatürk #Türk toplumundaki yersiz #kompleksi #bitirmeye ve asıl #kimliğini #sahiplenip #dirilişin sağlanması için gösterdiği çapalar bilinmektedir.   Atatürk bu düşüncesini;   1930 da Ankara’da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında yapılan toplantıda, Amerikalı bir gazeteci Ring’in   “Türkiye ne zaman Avrupalılaşacak⁉️”   sorusuna cevabı :   “Türkiye maymun değildir. Hiçbir millet taklit etmeye ihtiyacı yoktur.   Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılaşacaktır ama özüne dönecektir.” diyerek vurgulamaktan çekinmemiştir.   İşte Atatürk’ten sonra bu #öğretilmiş, #ispatlanmış #bakışın, #mazlum #milletlere #ufuk #açışı, #sömürgeci #Batı #devletleri için #telaşa #sebep olurken tüm dünyada yücelmiş olan ve doğu halkları, mazlum milletleri Mustafa Kemal’i kahraman olarak yüceltmiş , bayraklaştırmış, O’nun büyük zaferi dünyada çığır açan bir zafer olmuş, ezilen halklara ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamıştır.   Gerçekleştirdiği mücadelesiyle emperyalizme karşı koyan, özellikle de Osmanlı’nın yok olmak üzereyken bir #kurtarıcı olarak #milli #mücadeleyi #başlatmış ve kendilerine bir #vatan #bırakmış olan #Atatürk’ün #izlerinin #Türk milletinin #gözünde #karalanması Türk Milletinin #kültürel ve #dinsel #yapısı ile #mümkündü ve #yavaş yavaş #işlenmeliydi.⁉️   Ancak Atatürk Türk ve dünya mazlum devletleri de dahil olmak üzere herkesin gözünde yücelmişti.   Bunu yıkmak zaman alacaktı.    Bu #algının oluşturulması #gelecekte #mutlaka #yarar #sağlayacağının #farkındaydılar. ⁉️   Zira Atatürk’te bir gün toprak olacaktı, ama arkasında kan ile sulanmış topraklarda #sağlam #temeller ve ilkelere bağlı , bir #Cumhuriyet , bir vatan #kurulmuştu.   Diğer taraftan #emperyalizme karşı koymuş ve bunu #başarmış bir lider olmuştu.   Atatürk de her insan gibi bir gün öleceğine inanıyordu.   İzmir’de kendisine suikast tertip edildiğinde   “ Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır; ancak   TÜRKİYE CUMHURİYETİ ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.   Gerçekten de O, bedenen aramızdan ayrılmış; fakat kurduğu Cumhuriyeti ve hayat görüşü düşüncelerde yaşamaktadır.   20 02 2015 tarihli konferansında yazar Selamün Yavuz   “TÜRK TARİHİNDEN SİLİNMEK İSTENİYOR”   Konuşmasının son bölümünde #Atatürk’ün neden ve nasıl #Türk #tarihinden #silinmek istendiğine ve #Cumhuriyet #devrimlerinin #sistematik şekilde ortadan #kaldırıldığına değinen Selamün Yavuz,   “Önemle belirtmek isterim ki, Atatürk’ün komutanlığında kazanılan Çanakkale zaferi ile dünyanın o zamanki egemen ve emperyalist güçleri ilk kez bir yenilgiye uğramışlardı.   O emperyalist güçler Kurtuluş Savaşı sonucu bir kez daha yenilgiye uğradılar ve #Sevr #Antlaşması böylece ortadan #kalktı.   Ancak emperyalist güçler Sevr’i hiç akıllarından çıkarmadılar.    Soğuk savaşın bitmesinden sonra, yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra   Samuel Huntington adında bir zat   ‘medeniyetler çatışması’ diye bir tez ortaya attı.   Bu tezini, 1996 yılında yayınlanan,   ‘Medeniyetler Çatışması ve yeni Dünya Düzeni’ adındaki kitabında çok detaylı açıklıyor.   Huntington bu tezinde,   Türk Anadolu medeniyetinin Arap-İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında sıkıştığı ve dolayısıyla bir seçim yapmak zorunda olduğunu belirtiyor.   Önerisi ise,   Anadolu’daki Türkler, ikinci sınıf bir Batı medeniyeti olmak yerine, birinci sınıf Arap-İslam medeniyetini seçmeliler.   Bu ne anlama geliyor⁉️   Anadolu’daki Müslüman Türkler Batı dünyası ile ilişkisini kesmeli ve Arap-Müslüman kültürünün etkisi altına girmeli.   Ancak Samuel Huntington’a göre, buna engel olacak bir tek unsur var:   #Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetin aydınlanma devrimleri! Samuel Huntington kitabında aynen şöyle diyor:   ‘Eğer Türkiye bu rolü (Arap-İslam medeniyetinde birinci sınıf ülke olma rolünü) üstlenmek istiyorsa, Rusya’nın Lenin’in mirasını terk etmesinden daha sert bir şekilde Türkiye’nin de Atatürk’ün mirasını reddetmesi gerekir.   Türkiye’nin (Batı dünyasında) parçalanmış bir ülke konumundan çıkıp (İslam dünyasında) çekirdek bir ülke olabilmesi için Atatürk çapında, dini ve siyasi meşruiyeti olan bir lidere ihtiyacı var.”   Türkiye’de #laikliğin #kaldırılması #gerektiğini de vurgulayan   Huntington,   “Türkiye kendini laik bir ülke olarak tanımlamaya devam ederse İslam dünyasında liderlik rolünü oynayamaz”   diyor.   Sanki Arap ülkeleri Türkiye’nin İslam dünyasına lider olmasını çok istiyor gibi Türkiye’nin önüne bir muz atılıyor   Huntington’ın verdiği reçete de çok basit:   #Atatürk #Türk #tarihinden #silinmeli ve #laiklik ve #Cumhuriyet #devrimleri tek tek ortadan #kaldırılmalı   İşte şu anda Türkiye’de bu süreç yaşanıyor ve Yeni Türkiye dedikleri de Anadolu Türk medeniyetinin yok edilerek Anadolu insanının Müslüman-Arap medeniyetinin hâkimiyeti altına girmesi.   Son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan #sistematik #saldırılar,   AB ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi,   Türkiye’nin Ortadoğu’da Arap ülkelerinin içişlerine doğrudan müdahalesi,   televizyon ekranlarında Osmanlı dönemi ile ilgili dizi furyası ve Osmanlıcanın orta eğitimde seçmeli ders olarak verilmesi gibi,   #sistematik #çalışmalarla Türkiye’yi Batı Medeniyetinden ve aydınlanmadan uzaklaştırıp Arap-İslam Medeniyeti egemenliği altına sokmak istiyorlar”   sözleriyle konuşmasını bitirdi.   İşte asıl mesele buydu ;   Huntington bunu söylemekten çekinmemişti ,verdiği reçete de çok basit:   Atatürk Türk tarihinden silinmeli, laiklik ve Cumhuriyet devrimleri tek tek ortadan kaldırılmalı   Zaten, Türk Milletinin özellikle #dinsel duyguları ve #kültürel yapısının #hassasiyeti Atatürk’ün ölümünün hala sebebi tartışılıyorken,   ATATÜRK ALKOLE BAĞLI SİROZ’ dan hatta,   “Atatürk içkiden öldü”   #algısı #yaygınlaştırıldı ve #günümüze kadar #getirildi.   Günümüzde Alkol tüketiminin oldukça yoğun olduğu halde Alkole bağlı Siroz hastalığının yok denecek kadar az olması, Atatürk’ün sanıldığı kadar alkol tüketmediği gerçeğini gölgelemiştir.   #Gerçek #dindarlar #Atatürk’ün #büyüklüğünü ve sadece ülkemize değil, İslam Âlemi’ne yaptığı büyük #hizmetleri de #görmezden #gelmemiştir.   Bunun yanında #yobazlar da #borularını eskisi gibi #öttüremediklerinden, Atatürk’ün halkı aydınlattığı ve halkı din konusunda bilgilendirmesi #işlerine #gelmemişti.   İşte bu #algıyı #işleyip #eski #dönemlerine #dönmek için bu algının işlemesi, işletilmesi zaman alacak olsa bile #işlerine #gelmiş , Atatürk’ün ne Müslüman Anadolu halkını bağımsızlığa kavuşturmuş olması, ne İslam Dünyası’na öncülük edecek çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olması, ne İslam dininin gecikmiş değişim ve çağa ayak uydurma sorunlarını çözmüş olması…   Hiçbir katkısı onu dincilerin gözünde yüceltemedi.   Atatürk’ün ölümünün alkol tüketimine bağlanması Atatürk’ü karalama politikalarının bir parçası olduğunun ve günümüze kadar gelişinin, son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan sistematik #saldırılarda bu #algının daha da #olgunlaştırılması ve Türk’lerin Araplaştırılması çabalarının artmasına , Laiklik Cumhuriyet devrimlerinin yok edilmesine, bizi biz yapan değerlerimizin içinin boşaltılmasına hep birlikte şahit oluyoruz.   Günümüzde şartlar değişti, çağların gerisinde yaşayanlar ortalıkta cirit atmaya başladı.   Algı nerdeyse işe yaradı sanıyorlarsa da;   Önlerindeki en büyük engel, hâlâ Atatürk   Atatürk’ün ölüsü bile korkutuyor onları   Saygılarımla...   KAYNAKLAR -Güncel Gastroenteroloji Dergisi, Ekim 1997, Sayı 277 -Dirim Sonbahar 2014 Sayı 303 VEHBİ ALPMAN (E) TBP . TUĞAMİRAL -Avrupa Gazetelerinde Atatürk’ün Ölümüyle İlgili Olarak Çıkan Haber ve Yorumların Türk Basınına Yansıması Yrd. Doç. Dr. Nurcan TOKSOY-BELGİ Sayı 12 (Yaz 2016/II)ATATÜRK’ÜN SON HASTALIĞI* THE LAST STAGES OF ATATURK’S ILLNESS Mithat AYDIN   Saygılarımla Nurdan Savaş   @Kayberen__
Ekleme Tarihi: 01 Nisan 2023 - Cumartesi

Atatürk’ün Ölümünü Çevreleyen ''Alkolden Öldü'' Algısı Neden Oluşturuldu?

1930’lu yıllardaki bilgi eksikliği, tanı ve tedavi yöntemlerindeki yetersizlik, biyopsi ve otopsi yapılmaması, Atatürk’ün ölüm nedeninin günümüzde hâlâ tartışılıyor olmasının asıl nedenini oluştururken, Atatürk’ün ölüm nedenini gölgeleyen ve henüz bugünlerde bile kesin bir sonuca ulaşmamış olduğunu öne süren birçok araştırma mevcutken Atatürk’ün ölümünü çevreleyen içkiye bağlı Siroz hastalığından öldüğü algısı ölümünden itibaren işlenmiş, yaygınlaştırılmış ve günümüze kadar ulaştırılmıştır.

 

Bir çok araştırmacının desteklediği ölüm nedeninin tüm araçtırmacıların da birleştiği tanı karaciğer sirozu tanısıyken, ayrıştıkları ve henüz mutabık kalamadıkları karaciğer sirozunun “nedeni” olduğu sıklıkla gözlemlenmektedir.

 

Mim Kemal Öke, “Atatürk’ün Son Günleri” Ulus gazetesi,

10 Kasım 1943, s.4.

 

33 Soyak Hatıratında da belirtildiği gibi “6 Eylül’de 4. Kez Türkiye’ye gelen Fiessinger Atatürk’ü muayene ettikten sonra hastalığın ilerlemiş olduğunu fark etmiştir.

 

Artık ıstırap veren suyun karından alınması zorunlu hale gelmişti.

 

Bununla beraber, Atatürk’ün karından suyun sonda ile alınması konusunda endişeleri vardı.

 

O, dikkat edilmezse oradaki damarlardan birinin yaralanabileceğine, dolayısıyla da bağırsak zehirlenmesine maruz kalacağına inanmaktaydı.

 

Bu endişesini Mim Kemal Öke’nin

 

“Atam… Bu onlardan daha basittir [Daha önce yapılan ameliyatlar kastedilmiştir.].

Hiçbir şey duymazsınız. Gene o usulle yaparız. Bağırsakların delinmesi, kan damarının yaralanarak kanama olması usul-ü dairesinde yapılan bir su alma ameliyesinde varit değildir.

 

Siz müsterih olunuz…

 

Takdir buyuracaksınız ki, bu ilk ponksiyondan sonra şayet yapılmasına ihtiyaç görülürse, ondan sonrakilerin de bu endişelerden hiç birini hissetmeyeceksiniz” şeklindeki cevabı Onu ikna etmiş olacak ki,

 

“Artık bu müdahaleden çekinmiyorum, kolaymış” diyecektir.

 

Atatürk’ün de rızası alındıktan sonra 7 Eylülde hasta yattığı odasında Fiessenger’in kontrolünde diğer doktorların da bulunduğu bir ortamda Prof. Mim Kemal Öke tarafından ponksiyon yani karnın delinerek suyun alınması işlemi gerçekleştirilmiştir.

 

Karından on buçuk kilo su alınmıştır.

 

Bu işlem onu rahatlatıp, sakin bir şekilde istirahat etmesini sağlamıştır.

 

Kendisi de

 

“Oh.. rahat ettim” demiş, eski neşesinin yerine geldiğini göstermiştir.

 

Su alınmasından sonra bacaklarındaki ödemin neden olduğu şişlikler de azalmıştır.

 

Bu işlemden sonra odaya giren Kılıç Ali, Atatürk’ün durumunu ve arasında geçen diyalogu şu şekilde aktarmaktadır:

 

“Ponksiyon işleminden sonra hemen odasına girdim.

 

Gördüğüm tablo şu idi. Atatürk adeta birden bire zayıflamış, çok zayıflamıştı.

 

İki kolunu başının altına alarak sırtüstü yatıyordu.

 

Karnını büyük bir sargı ile sarmışlardı.

 

Odasına girer girmez yanına koştum:

 

‘Geçmiş olsun Paşam!’ Başının altına aldığı kollarının pazusunu öptüm, bana doktorların duyamayacağı kadar yavaş bir sesle şöyle dedi.

 

‘Çıkan suyu gördün mü?’

 

Bu kadar bir su kabı insanın karnının üzerine konsa nasıl tahammül eder?

 

Bak ben ne haldeyim, nasıl tahammül etmişim?

 

Ben sözümü tekrarladım.

 

‘Geçmiş olsun Paşam!

 

Bunların hepsi geçecek.’ Gözyaşlarımı kendisine göstermemek ve üzüntümü hissettirmemek için,

bir fırsat bularak doktorların arkasından ayrılıp hemen odadan dışarıya çıktım.

 

”Karından su alma işlemi, Atatürk’ün iki gün rahatlamasına imkân sağlamıştır.

 

Ancak birkaç gün sonra karında suyun yeniden toplandığı ve zafiyet durumunun yeniden ortaya çıktığı görülmüştür.

 

Keyfi kaçan Atatürk, karnın tekrar şişmesinin “tabii” olduğuna, “bu işin [hastalığın] tedricen tabii bir hale geleceğine sabır ve tahammül lazım geleceğine” inandırılmaya çalışılmıştır.

 

Nitekim Fiessinger de kendisine ilk ponksiyonların on gün aralıklarla, ondan sonrakilerin ise aylık aralıklarla yapılarak ponksiyonlar arasındaki sürenin yavaş yavaş uzatılacağını söylemiştir.

 

Karından su alınmasının ertesi gününde Fiessinger, Nihad Reşad Belger ve Neşet Ömer İrdelp’in 8 Eylül tarihli raporunda Atatürk’ün hastalığının

 

“Laennec tipinde bir ‘Skleröz Hepatit’

 

değil,

 

Hanot ve Gilbert” tipinde bir ‘Hipertroji’ ” olduğu ve bunun Mart ayında formüle edilen hastalık olduğu belirtilmiştir.

 

Bu Atatürk’teki sirozun alkole bağlı olarak değil, safra yollarının kronik tıkanıklığından kaynaklı olduğu anlamına gelmekteydi Fiessinger bu teşhisini Hasan Rıza Soyak’a da ifade etmiştir.

 

Mim Kemal Öke,

 

“Atatürk’ün Son Günleri” Ulus gazetesi, 10 Kasım 1943, s.4.

 

Soyak Hatıratında Fransız doktor Fiessinger’in kendisine “Bu hastalığın sırf içkiden geldiği yolundaki düşünce doğru değildir,

Benim, Fas, Tunus, Cezayir’den gelen birçok Müslüman hastalarım var ki, ömürlerinde ağızlarına herhangi bir içki koymamışlardır.

 

Binaenaleyh hastalığın daha başka ve mühim amilleri olduğunu kabul etmek lazımdır.

 

Bence bunlar arasında bilhassa tagaddi tarzı ve daimi konstipasyon gibi amiller başlı başına yer tutmaktadır” söylediğini belirtmiştir.

 

Atatürk’ün ölüm raporunda da kesin tanı olarak “Alkolik Siroz” vurgulansa da siroz hastalığının başka birçok etkenin sebep olduğu bilinmekle beraber alkol gibi #Türk Milletinin #kültürel ve #dinsel yapısından dolayı #hoş #görmediği bir ölüm #tanısının bu kadar #ön #plana #çıkarılmasının #arkasında yatan başka #karalama #planlarının yapılmış olduğu akla getirilebilir.

 

“Güncel Gastroenteroloji” dergisinin 1997 yılı Ekim sayısında Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu, Atatürk’ün alkole bağlı siroz olamayacağını belirtiyor ve şöyle diyor:

 

“Alkol içmeye bağlı siroz olma riski, en az 10 – 15 yıl, günde rakı biriminde 3 bardak ve her gün içilmesi koşuluyla olabilir.

 

Oysa Atatürk bu sıklıkla ve bu sürede içmiyordu. Ülkemizde çok daha fazla alkol tüketilmekle birlikte alkole bağlı siroz hemen hemen sıfıra yakındır.”

 

GATA Halk Sağlığı Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Necip Berksan’ın konuya ilişkin yorumu ise şöyle:

 

“Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında #hiç #içki #içmemiştir.

 

Bu, kendisinin ne kadar #ciddi bir #devlet #adamı olduğunu gösterir.

 

İçki içtiği zaman bile hareketleriyle konuşma düzeni hiç bozulmamış, fikir ve düşüncelerini gayet sağlıklı bir biçimde ortaya koymuştur.

 

Bu gözlemler, bırakınız Atatürk’ün #siroz #olacak #kadar #içmesini, sarhoş olacak kadar bile içki #içmediğini #gösterir.

 

Yani, Atatürk’ün alkolden kaynaklanan #sirozdan #öldüğü hususu, Atatürk’e #uygun #olmayan bir #yakıştırmadır.”

 

Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu’nunda yazısında vurguladığı gibi ;

 

Türk Milletinin kültürel ve dinsel yapısından dolayı hoş görmediği bir ölüm tanısının bu kadar ön plana çıkarılmasının arkasında yatan #başka #sebepler olmasıdır.

 

Peki,

 

Türk Milleti’nin kültürel ve dinsel yapısında hoş görülmeyecek bu #algının #oluşturulması temelinde ne yatmaktadır⁉️⁉️

 

Yrd. Doç. Dr. Nurcan TOKSOY Avrupa Gazetelerinde Atatürk’ün Ölümüyle İlgili Olarak Çıkan Haber ve Yorumların Türk Basınına Yansıması konulu yazısında;

 

“Atatürk, Türk Milli Mücadelesini zaferle sonuçlandırınca #sömürgeci Batı #telaşa #kapılırken, Doğu halkları, yani Asya ve Afrika’nın mazlum milletleri Mustafa Kemal’i #kahraman olarak #yüceltmiş, #bayraklaştırmıştır.

 

O’nun büyük zaferi dünyada #çığır #açan bir zafer olmuş, #ezilen #halklara #ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamıştır.

 

Atatürk’ün Kasım 1938′ de vefatı da aynı şekilde büyük yankı uyandırmış, bu defa dünyanın yalnız doğusu değil batısı da bu haber karşısında büyük bir yasa boğulmuştur.

 

Kısaca O’nun tarih sahnesine çıkışı da dünyadan ayrılışı da evrensel bir olay olmuştur. 

 

Özellikle yabancılar Atatürk’ü tanımlarken O’nun için yetmiş üç sıfat kullanmışlardır’.

 

Gerçekleştirdiği mücadelesiyle #emperyalizme #karşı #koyan #Atatürk, ülkesindeki #bağımsızlık hareketiyle #örnek alınırken, yine bağımsızlık sonrası #milli #devlet #yaratma teşebbüsü, doğulu bir toplumu modern batılı bir millet haline getirmesindeki başarıları büyük bir dikkat ve itina ile izlenmiştir.

 

Bütün bunları yaparken de savaş sonrası Atatürk’ten #memnun #olmayan #Avrupa kamuoyunu inkılâpları ve barışçı çabalarıyla etkileyerek hayranlık uyandıracak dereceye getirmesi son derece önemli bir başarıdır.

 

Atatürk, özellikle Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nin kararlarına uymasını, barışın ve silahsızlanmanın ihlal edildiği dünyada şartları takip ederek

görüşmeler yolu ile hoşnutsuzluğunu gidermesini sağladığı gibi, II.Dünya Savaşı’na doğru giden dünyada bölgesinde barışı koruyan ve dünya barışına katkı yapan bir ülke olarak anılmasını da sağlamıştır.”

 

Buradan hareketle,

 

 “Atatürk, Türk Milli Mücadelesini zaferle sonuçlandırınca sömürgeci Batı telaşa kapılırken, Doğu halkları, yani Asya ve Afrika’nın mazlum milletleri Mustafa Kemal’i kahraman olarak yüceltmiş, bayraklaşmış, O’nun büyük zaferi dünyada çığır açan bir zafer olmuş, ezilen halklara ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamış ve Atatürk

gerçekleştirdiği mücadelesiyle emperyalizme karşı koymuş lider olarak anılan, bir çok ülkelerin ilham kaynağı ve yol göztericisi de olmuştur.

Bunun yanısıra Türkler Osmanlıdan once bir çok irili ufaklı devlet kurmuş ve #çeşitli #coğrafyalara #Türk #karakteristik #damgasını #vurmuşlardır. 

 

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu öncesinde #Osmanlı döneminde yok olmaya yüz tutmuş

#Türk #kimliği Mustafa Kemal Atatürk’ün özgün ,istikrarlı çabaları ile #dirilmiştir.

 

Milli mücadele ile başlayan Türk ulusal bağımsızlık hareketinin hazırlığından itibaren Atatürk #Türk toplumundaki yersiz #kompleksi #bitirmeye ve asıl #kimliğini #sahiplenip #dirilişin sağlanması için gösterdiği çapalar bilinmektedir.

 

Atatürk bu düşüncesini;

 

1930 da Ankara’da Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında yapılan toplantıda, Amerikalı bir gazeteci Ring’in

 

“Türkiye ne zaman Avrupalılaşacak⁉️”

 

sorusuna cevabı :

 

“Türkiye maymun değildir. Hiçbir millet taklit etmeye ihtiyacı yoktur.

 

Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılaşacaktır ama özüne dönecektir.” diyerek vurgulamaktan çekinmemiştir.

 

İşte Atatürk’ten sonra bu #öğretilmiş, #ispatlanmış #bakışın, #mazlum #milletlere #ufuk #açışı, #sömürgeci #Batı #devletleri için #telaşa #sebep olurken tüm dünyada yücelmiş olan ve doğu halkları, mazlum milletleri Mustafa Kemal’i kahraman olarak yüceltmiş , bayraklaştırmış, O’nun büyük zaferi dünyada çığır açan bir zafer olmuş, ezilen halklara ilham vermiş ve sömürgeciliğin sonunu hazırlamıştır.

 

Gerçekleştirdiği mücadelesiyle emperyalizme karşı koyan, özellikle de Osmanlı’nın yok olmak üzereyken bir #kurtarıcı olarak #milli #mücadeleyi #başlatmış ve kendilerine bir #vatan #bırakmış olan #Atatürk’ün #izlerinin #Türk milletinin #gözünde #karalanması Türk Milletinin #kültürel ve #dinsel #yapısı ile #mümkündü ve #yavaş yavaş #işlenmeliydi.⁉️

 

Ancak Atatürk Türk ve dünya mazlum devletleri de dahil olmak üzere herkesin gözünde yücelmişti.

 

Bunu yıkmak zaman alacaktı. 

 

Bu #algının oluşturulması #gelecekte #mutlaka #yarar #sağlayacağının #farkındaydılar. ⁉️

 

Zira Atatürk’te bir gün toprak olacaktı, ama arkasında kan ile sulanmış topraklarda

#sağlam #temeller ve ilkelere bağlı ,

bir #Cumhuriyet ,

bir vatan #kurulmuştu.

 

Diğer taraftan #emperyalizme karşı koymuş ve bunu #başarmış bir lider olmuştu.

 

Atatürk de her insan gibi bir gün öleceğine inanıyordu.

 

İzmir’de kendisine suikast tertip edildiğinde

 

“ Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır; ancak

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir.

 

Gerçekten de O, bedenen aramızdan ayrılmış; fakat kurduğu Cumhuriyeti ve hayat görüşü düşüncelerde yaşamaktadır.

 

20 02 2015 tarihli konferansında yazar Selamün Yavuz

 

“TÜRK TARİHİNDEN SİLİNMEK İSTENİYOR”

 

Konuşmasının son bölümünde #Atatürk’ün neden ve nasıl #Türk #tarihinden #silinmek istendiğine ve #Cumhuriyet #devrimlerinin #sistematik şekilde ortadan #kaldırıldığına değinen Selamün Yavuz,

 

“Önemle belirtmek isterim ki, Atatürk’ün komutanlığında kazanılan Çanakkale zaferi ile dünyanın o zamanki egemen ve emperyalist güçleri ilk kez bir yenilgiye uğramışlardı.

 

O emperyalist güçler Kurtuluş Savaşı sonucu bir kez daha yenilgiye uğradılar ve #Sevr #Antlaşması böylece ortadan #kalktı.

 

Ancak emperyalist güçler Sevr’i hiç akıllarından çıkarmadılar. 

 

Soğuk savaşın bitmesinden sonra,

yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra

 

Samuel Huntington adında bir zat

 

‘medeniyetler çatışması’ diye bir tez ortaya attı.

 

Bu tezini, 1996 yılında yayınlanan,

 

‘Medeniyetler Çatışması ve yeni Dünya Düzeni’ adındaki kitabında çok detaylı açıklıyor.

 

Huntington bu tezinde,

 

Türk Anadolu medeniyetinin Arap-İslam medeniyeti ile Batı medeniyeti arasında sıkıştığı ve dolayısıyla bir seçim yapmak zorunda olduğunu belirtiyor.

 

Önerisi ise,

 

Anadolu’daki Türkler, ikinci sınıf bir Batı medeniyeti olmak yerine, birinci sınıf Arap-İslam medeniyetini seçmeliler.

 

Bu ne anlama geliyor⁉️

 

Anadolu’daki Müslüman Türkler Batı dünyası ile ilişkisini kesmeli ve Arap-Müslüman kültürünün etkisi altına girmeli.

 

Ancak Samuel Huntington’a göre,

buna engel olacak bir tek unsur var:

 

#Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetin aydınlanma devrimleri! Samuel Huntington kitabında aynen şöyle diyor:

 

‘Eğer Türkiye bu rolü (Arap-İslam medeniyetinde birinci sınıf ülke olma rolünü) üstlenmek istiyorsa, Rusya’nın Lenin’in mirasını terk etmesinden daha sert bir şekilde Türkiye’nin de Atatürk’ün mirasını reddetmesi gerekir.

 

Türkiye’nin (Batı dünyasında) parçalanmış bir ülke konumundan çıkıp (İslam dünyasında) çekirdek bir ülke olabilmesi için Atatürk çapında, dini ve siyasi meşruiyeti olan bir lidere ihtiyacı var.”

 

Türkiye’de #laikliğin #kaldırılması #gerektiğini de vurgulayan

 

Huntington,

 

“Türkiye kendini laik bir ülke olarak tanımlamaya devam ederse İslam dünyasında liderlik rolünü oynayamaz”

 

diyor.

 

Sanki Arap ülkeleri Türkiye’nin İslam dünyasına lider olmasını çok istiyor gibi Türkiye’nin önüne bir muz atılıyor

 

Huntington’ın verdiği reçete de çok basit:

 

#Atatürk #Türk #tarihinden #silinmeli ve #laiklik ve #Cumhuriyet #devrimleri tek tek ortadan #kaldırılmalı

 

İşte şu anda Türkiye’de bu süreç yaşanıyor ve Yeni Türkiye dedikleri de Anadolu Türk medeniyetinin yok edilerek Anadolu insanının Müslüman-Arap medeniyetinin hâkimiyeti altına girmesi.

 

Son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan #sistematik #saldırılar,

 

AB ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi,

 

Türkiye’nin Ortadoğu’da Arap ülkelerinin içişlerine doğrudan müdahalesi,

 

televizyon ekranlarında Osmanlı dönemi ile ilgili dizi furyası ve Osmanlıcanın orta eğitimde seçmeli ders olarak verilmesi gibi,

 

#sistematik #çalışmalarla Türkiye’yi Batı Medeniyetinden ve aydınlanmadan uzaklaştırıp Arap-İslam Medeniyeti egemenliği altına sokmak istiyorlar”

 

sözleriyle konuşmasını bitirdi.

 

İşte asıl mesele buydu ;

 

Huntington bunu söylemekten çekinmemişti ,verdiği reçete de çok basit:

 

Atatürk Türk tarihinden silinmeli, laiklik ve Cumhuriyet devrimleri tek tek ortadan kaldırılmalı

 

Zaten, Türk Milletinin özellikle #dinsel duyguları ve #kültürel yapısının #hassasiyeti Atatürk’ün ölümünün hala sebebi tartışılıyorken,

 

ATATÜRK ALKOLE BAĞLI SİROZ’ dan hatta,

 

“Atatürk içkiden öldü”

 

#algısı #yaygınlaştırıldı ve #günümüze kadar #getirildi.

 

Günümüzde Alkol tüketiminin oldukça yoğun olduğu halde Alkole bağlı Siroz hastalığının yok denecek kadar az olması, Atatürk’ün sanıldığı kadar alkol tüketmediği gerçeğini gölgelemiştir.

 

#Gerçek #dindarlar #Atatürk’ün #büyüklüğünü ve sadece ülkemize değil, İslam Âlemi’ne yaptığı büyük #hizmetleri de #görmezden #gelmemiştir.

 

Bunun yanında #yobazlar da #borularını eskisi gibi #öttüremediklerinden, Atatürk’ün halkı aydınlattığı ve halkı din konusunda bilgilendirmesi #işlerine #gelmemişti.

 

İşte bu #algıyı #işleyip #eski #dönemlerine #dönmek için bu algının işlemesi, işletilmesi zaman alacak olsa bile #işlerine #gelmiş ,

Atatürk’ün ne Müslüman Anadolu halkını bağımsızlığa kavuşturmuş olması,

ne İslam Dünyası’na öncülük edecek

çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olması, ne İslam dininin gecikmiş değişim ve çağa ayak uydurma sorunlarını çözmüş olması…

 

Hiçbir katkısı onu dincilerin gözünde yüceltemedi.

 

Atatürk’ün ölümünün alkol tüketimine bağlanması Atatürk’ü karalama politikalarının bir parçası olduğunun ve günümüze kadar gelişinin, son yıllarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan sistematik #saldırılarda bu #algının daha da #olgunlaştırılması ve Türk’lerin Araplaştırılması çabalarının artmasına , Laiklik Cumhuriyet devrimlerinin yok edilmesine, bizi biz yapan değerlerimizin içinin boşaltılmasına hep birlikte şahit oluyoruz.

 

Günümüzde şartlar değişti, çağların gerisinde yaşayanlar ortalıkta cirit atmaya başladı.

 

Algı nerdeyse işe yaradı sanıyorlarsa da;

 

Önlerindeki en büyük engel, hâlâ Atatürk

 

Atatürk’ün ölüsü bile korkutuyor onları

 

Saygılarımla...

 

KAYNAKLAR

-Güncel Gastroenteroloji Dergisi, Ekim 1997,

Sayı 277

-Dirim Sonbahar

2014 Sayı 303 VEHBİ ALPMAN (E) TBP . TUĞAMİRAL

-Avrupa Gazetelerinde Atatürk’ün Ölümüyle İlgili Olarak Çıkan Haber ve Yorumların Türk Basınına Yansıması Yrd. Doç. Dr. Nurcan TOKSOY-BELGİ Sayı 12 (Yaz 2016/II)ATATÜRK’ÜN SON HASTALIĞI* THE LAST STAGES OF ATATURK’S ILLNESS Mithat AYDIN

 

Saygılarımla

Nurdan Savaş

 

@Kayberen__

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, izmir spotçu, karşıyaka haber, ilaçlama, kasko teklifi, malatya araç kiralama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat, raf sistemleri, ahşap kompozit deck, ingiltere aile birleşimi sınavı