Sarmaşıklarla sarılı, beyaz kapılı bir evin resmiyle ve Sessiz adlı bir şiirle “Beni Sessiz De Sevebilir Misin?” adlı kitabına başlıyor Kemal Sayar.
Kitabın son mısrası “sessiz oturabilir miyiz seninle” şiirin.
Sessizlik, huzur demek yazar için. Ancak, sessizlikte içindekileri aktarabilmek aslında anlatmak istediği.
“Ey gönül! Şimdi sorarım sana hangi aşk daha büyüktür?
Anlatılarak dile gelen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?”
Modern zamanın aşıkları çok fazla gürültülü. Aşk içeride yaşanan bir his olmaktansa dışa doğru bir kuyuya düşmüş, çığlık çığlığa bağırıyor gibi. “Sessizlik terapisi” gerekli.
Sonra Sayar, yani “marazi derecede iyimser adam”, hayatın sevilecek yanlarını görmeyi bizlere anlatıyor. “Sev ve olmak istediğin kişi olmaya devam et.”
“Modern dünyanın uyuşturucuları”yla savaş halinde saygıdeğer yazar. Hayatın her anı çok değerli ona göre. Ne geçmiş, ne de gelecekle ilgili kaygılarımız olmalı. Sadece “an”a odaklanmalıyız.
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında,
Yekpare bir anın,
Parçalanmaz akışında.” Mısralarındaki gibi.
Tasavvuf ehli ise bu düşünceye ibnü’l vakt olmak diyorlar.
“Zaman kaybı” kavramına bir karşı duruşu var ruh doktorunun. Sevdiklerimizle ilgileniyorsak, eğer sevdiysek; bu zaman kaybı olmamalı.
Güçlü olmamız gerektiğini söylüyor bize Sayar. Yaşamak direnmektir.
Değişimin insanın kendisinde olması gerektiği görüşünde. Baba dayağından kaçan kadın, evlenince bu sefer de kocasının dayağına maruz kalıyor. Yazarın fikriyatına göre insan aslında en büyük adaletsizliği kendi kendine yapıyor.
Mavi renkli, çiçek desenli bir vazonun yanındaki sayfada Heidegger’in bir sözü karşılıyor bizi: “Düşünmek, varlığı şükranla hatırlamaktadır.”
“Danken ist danken. Tefekkür teşekkürdür.”
Şükran duygusuyla ancak gözlemlerimiz güzelleşir. Tabi, güzellikleri görebilmek için, kibri elden bırakmak gerekiyor. Eskiden dergahların kapısı alçak yapılırmış ki, içeri girenler başlarını eğsinler.
Ayrıca, güzellikleri görmek için dikkat gerek. Hayat, mucizelerini sadece güzelliğe dikkat kesilebileceklere açar.
Şükran hissiyle dolu olmamanın insanın egosunu şişireceğinden bahsediyor. “İnsana teşekkür etmeyen, Allah’a şükredemez.
Sarı-beyaz tüylü kedi ve yanında bir adet kupa resminin yanı başındaki sayfa, “hayret” makamını irdeliyor. Dünyaya “hayret” nazarıyla bakmak gerekiyor. Ancak, o zaman süprizlerle karşılaşabiliriz. “Halbuki asıl yolculuk, sen nereye gideceğini bilmediğinde başlar.”
Gerektiğinde hazır bulunmak. Önemli olan bu.
Merdivenli sayfanın bitişiğindeki sayfa ise, “Neden ben?” sorusu yerine, “Neden ben olmayayım?” sorusuna zihnimizde yer vermek gerektiğini savunur. “Derman arardım kendime, derdim bana derman imiş.”
Yazar, aynı zamanda güzel bakmayı ve güzel görmeyi, güzel yaşamanın sırrı olarak düşünür. “Güzelliği arıyorsan, önce sen güzel ol.”
Yüzde yüz mükemmellik mümkün olmayacağına göre, insanların eksiklerini fark edip, kendiyle barışık bir yaşamdır esas olan.
Sayar, “empati”yi sağlam ve sahici bir ilişkinin özü olarak görür. Yazar, bunu “silahsızlandırma tekniği” şeklinde kavramlaştırır. “Evet, haklı olabilirsin, bugüne dek hiç böyle düşünmemiştim.” diyebilmelidir.
Akabinde, yazarın çokça kullandığı bir kavram ortaya çıkar: “Merhamet.”
Merhamet, “bizi başka insanlara açar ve bağlar.”
Sonrasında, bir hikayeyi örnek verir:
“Birgün bir öğretim üyesi, üniversite öğrencilerine sınavın ilk sorusunu şöyle sorar:
‘Hergün sabah amfiye girerken, etrafı temizlerken gördüğünüz temizlikçi kadının adını ve soyadını yazın, 50 puan bu soru…”
Sayar, modern zaman insanlarının duyarsızlaşmasını eleştirerek; arzularına gem vurup nezaketin kapısını aralamayı öğütler.
“Empati” kavramına da tekrar değinir. Sadece benzeyeni değil, benzemeyeni de anlamamızı gerektirir. Yani, sadece kabilem için değil, “öteki” için de adalet.
Yazar, yalnızca çıkarlarını gözetmeyi de uygunsuz bulur. Bencilce yaşama karşı bir tutum sergiler.
Katlanmanın da, başka bir yolu olabileceğini ve onu bulunmasının gerektiğini belirtir.
“İnsanları zaman kaybı olarak görme, onları anlamaya ve onlarla anlaşmaya çalış.”
Kitabının sonlarına doğru yazar, mizah duygusuyla ilgili şunları söyler:
“Mizah duygusu, tahammül edilemez olana tahammül etmek için bize karanlığın içinden aydınlık çıkarır.
Kitabın son sayfasında yani, eski bir saatin bulunduğu sayfasında şu iki cümle uğurluyor bizi:
“Sana Hayat Veren’i fark et.
Bırak, ışık girsin içeri.”
DİLARA PINAR ARIÇ