Aydan Erdoğan
Köşe Yazarı
Aydan Erdoğan
 

Kin: 24.Bölüm - Gerçekler

Güçlü olan ben değilim. Kadehinden bir yudum şarap içti, gözlerini kapattı gülümsüyordu. Sonra birden irkildi aklına bir şey gelmişti. Doktorlara baktı, ayağa kalkıp pencerenin önüne geldi. Uzaktan bir yeri işaret etti elinde ki kadehle… “Rahip Thomas çocukları döver, büyüklerin kafatasını açar zehirli dilini beyinlerinde dolaştırırdı.” Kadehten küçük yudumlar alıyordu. “Çabuk bitmesin, son yudumda beni almaya gelecekler, çünkü ölümle randevum var, acele etmek istemiyorum.” “Bize arkadaşın Simon’u anlat Rasputin. O nasıl biri?” Bir süre dışarıyı izledi. Pencereye dokundu, üfleyerek buğulandırdı camı, bir kalp çizdi. Bir şeyler yazdı, sonra elinin tersiyle sildi yazdığını. Dönüp sandalyesine oturdu. Nefes nefese kalmıştı, uzunca öksürdü. Kalan şarabı zorlukla içip, bitirdi. Kadehini hastabakıcıya uzattı. Gülümseyerek “Çok teşekkür ederim efendim.” Dedi. Doktorlara baktı, cebinden mendilini çıkartıp ağzını sildi, dizlerinin üzerinde itinayla katlayıp yeniden cebine koydu. “Simon… Çok yakışıklı, çok güçlü iri yarı, sağlığına dikkat eder, soğukkanlı ve cesur… Hem çok güzel konuşur öyle ki bütün kadınlar ona hayran olur. Tam beş dakikada ayarlar onları, giysilerini de zevkli seçer… Benim gibi değil yani.” “Sen de güçlüsün Rasputin ve akıllısın.” “Değilim işte… Öyle olsaydı…” Başını eğdi, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. “Pekala, Rasputin, istersen başka şeyler konuşalım.” Cebinden mendilini yeniden çıkarttı bu kez sadece elinde tuttu. “İkinci dünya savaşında Japonya hariç diğer ülkeler kimyasal silah kullanmışlardı. Atom bombası… Japonlar bu konuda bilgisizdi ve bu da onlara çok pahalıya mal oldu. Ben Japonları hiç sevmem…” “Neden?” “Çünkü canlı insanlar üzerinde deneyler yaptılar. Şu an da bile yapıyorlar. Savaş da esir aldıkları insanları kullanıyorlar.” “Madison’u hatırlıyor musun?” Rasputin irkildi. Benjamin’in biricik kızı Madison yani kız kardeşi uzun kirpikli masmavi gözlü… Güzel bir kızdı ama çok ahlaksızdı. “Madison… Nasıl söylesem bilmiyorum ki efendim. O biraz şeydi. Yani bana… Uygun olmayan şeyler teklif etti. Yüzü gözümün önüne geliyor da şimdi… Kovdum onu daha doğrusu Simon kovdu.” “Peki Arlena?” Yüzünü kızgınlıkla buruşturdu. Aklına geldiği için canı sıkılmıştı. Ayağa fırladı, bu hareket yorgun bedenine ağır gelmişti. Sandalyeye tutundu hızlı hızlı nefes alıyordu. “Onu niye soruyorsunuz ki? Lanet olası bir hizmetçi… Kapı dinleyen bir düzenbaz… Tanrı bilir paramı da çalmıştır. İnanın efendim kendisini defalarca kez uyardım, beni hiç dinlemedi. Bir akşam, artık tahammül edemezdim, Simon’la oturmuş çalışma odamda sohbet ediyorduk. Çat kapı içeri girdi. Yüzsüzce “Efendim bir isteğiniz var mı?” diye sordu. Seni kim çağırdı diye bağırdım. Simon’da bağırdı… Defolll…” O günü yaşar gibiydi. Ellerini sıkmış nefes nefese kalmıştı, yeniden yerine oturdu. “Simon ona ceza olarak ahırı temizletmek istedi ama O kaçtı. Nankör kadın, arkasından lanet okunur sadece… Ahırı ne hale getirdi, arkasından günlerce temizlemek zorunda kaldı… Simon…” “Sakin ol Rasputin… Richard senin arkadaşın mıydı?” Sırıtarak, “O şarlatan budala mı benim arkadaşım, işte buna gülerim.” Kahkahalarla gülmeye başladı bir süre sonra öksürük krizi tuttu. Mendiliyle ağzını kapattı. Nefesini düzenledi. Derin bir nefes aldı. “Son gördüğümde, şişko pisliği, elinde kocaman bir but vardı onu kemiriyordu. İntihar etmiş aşağılık korkak… Tanrı asla unutmaz.” Doktorlar bir yandan not alıyordu. Doktor Lange, hastabakıcıya işaret etti. Biraz sonra içeriye Müfettiş Dacres girdi. Doktor Lange ayağa kalktı, selamlaştılar. Oturması için odanın sağ tarafında bulunan üzerinde Rasputin’e ait raporların bulunduğu masanın yanındaki sandalyeyi işaret etti. Dacres bir süre ayakta Rasputin’i izledi. Sonra kendisine gösterilen yere oturdu. “Simon o akşam O’nu nazikçe uyarmış. Ama O fazlasıyla zorluk çıkarmış. Arkadaşım sadece birazcık okşamış. Sanırım utancından kendini öldürdü. Siz de takdir edersiniz ki dünya için bir kayıp değil. Zaten tüm dünyanın sorunu dünyada fazla kalanlar değil midir?” Dacres izin isteyerek… “Rasputin, Samuel’i en son ne zaman gördün?” Rasputin sesin nerden geldiğini anlamadı. Panikle ayağa kalktı. “Simon… Simon nerdesin?” “Buradayım arkadaşım korkma.” “Yanımda kal lütfen. Bu adamı tanımıyorum.” Biraz daha rahatlamıştı, sakince yerine oturdu. Lange, Dacres’e “Şimdi değil.” Dedi. Bir süre sakinleşmesini beklediler. Doktor ve müfettiş dışarı çıktı. Eski günahların çok uzun gölgeleri vardır. “Dünyanın denetim altına alınmış bir örgüt olduğu günümüz paranoyakları arasında çok yaygın bir kuruntudur.” Odada ki doktorlar Rasputin’i dinlemeye devam ettiler. “Simon hep der ki, dünyayı düzeltme görevi bana verilseydi, derhal bütün geri zekalıları yok ederdim. Onların doğmasına engel olamıyorum ama yetişmelerini engelleyebilirim” Doktor Jacop söze girdi. “Nasıl yapacak bunu?” Rasputin bilmiyorum anlamında omuz silkti. Ayağa kalktı, pencerenin önünde durdu. Dışarıda kar yağıyordu. Sağa sola giden insanlar vardı. Bazıları iki bazıları üç bazıları daha fazla birlikte yürüyordu.   Aydan Erdoğan Kin Roman'ımının tamamını her hafta cuma günleri https://habergalerisi.com/yazar/aydan-erdogan/ait-tum-kose-yazilari-138 bu adresten okuyabileceksiniz. Bana destek için yazar köşemi takip edebilirsiniz. Ayrıca Twitter'den takip etmek isteyenler: https://twitter.com/ploutos35
Ekleme Tarihi: 09 Ağustos 2024 - Cuma

Kin: 24.Bölüm - Gerçekler

Güçlü olan ben değilim.

Kadehinden bir yudum şarap içti, gözlerini kapattı gülümsüyordu. Sonra birden irkildi aklına bir şey gelmişti. Doktorlara baktı, ayağa kalkıp pencerenin önüne geldi. Uzaktan bir yeri işaret etti elinde ki kadehle…

“Rahip Thomas çocukları döver, büyüklerin kafatasını açar zehirli dilini beyinlerinde dolaştırırdı.”

Kadehten küçük yudumlar alıyordu.

“Çabuk bitmesin, son yudumda beni almaya gelecekler, çünkü ölümle randevum var, acele etmek istemiyorum.”

“Bize arkadaşın Simon’u anlat Rasputin. O nasıl biri?”

Bir süre dışarıyı izledi. Pencereye dokundu, üfleyerek buğulandırdı camı, bir kalp çizdi. Bir şeyler yazdı, sonra elinin tersiyle sildi yazdığını. Dönüp sandalyesine oturdu. Nefes nefese kalmıştı, uzunca öksürdü. Kalan şarabı zorlukla içip, bitirdi. Kadehini hastabakıcıya uzattı. Gülümseyerek “Çok teşekkür ederim efendim.” Dedi.

Doktorlara baktı, cebinden mendilini çıkartıp ağzını sildi, dizlerinin üzerinde itinayla katlayıp yeniden cebine koydu.

“Simon… Çok yakışıklı, çok güçlü iri yarı, sağlığına dikkat eder, soğukkanlı ve cesur… Hem çok güzel konuşur öyle ki bütün kadınlar ona hayran olur. Tam beş dakikada ayarlar onları, giysilerini de zevkli seçer… Benim gibi değil yani.”

“Sen de güçlüsün Rasputin ve akıllısın.”

“Değilim işte… Öyle olsaydı…”

Başını eğdi, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

“Pekala, Rasputin, istersen başka şeyler konuşalım.”

Cebinden mendilini yeniden çıkarttı bu kez sadece elinde tuttu.

“İkinci dünya savaşında Japonya hariç diğer ülkeler kimyasal silah kullanmışlardı. Atom bombası… Japonlar bu konuda bilgisizdi ve bu da onlara çok pahalıya mal oldu. Ben Japonları hiç sevmem…”

“Neden?”

“Çünkü canlı insanlar üzerinde deneyler yaptılar. Şu an da bile yapıyorlar. Savaş da esir aldıkları insanları kullanıyorlar.”

“Madison’u hatırlıyor musun?”

Rasputin irkildi. Benjamin’in biricik kızı Madison yani kız kardeşi uzun kirpikli masmavi gözlü… Güzel bir kızdı ama çok ahlaksızdı.

“Madison… Nasıl söylesem bilmiyorum ki efendim. O biraz şeydi. Yani bana… Uygun olmayan şeyler teklif etti. Yüzü gözümün önüne geliyor da şimdi… Kovdum onu daha doğrusu Simon kovdu.”

“Peki Arlena?”

Yüzünü kızgınlıkla buruşturdu. Aklına geldiği için canı sıkılmıştı. Ayağa fırladı, bu hareket yorgun bedenine ağır gelmişti. Sandalyeye tutundu hızlı hızlı nefes alıyordu.

“Onu niye soruyorsunuz ki? Lanet olası bir hizmetçi… Kapı dinleyen bir düzenbaz… Tanrı bilir paramı da çalmıştır. İnanın efendim kendisini defalarca kez uyardım, beni hiç dinlemedi. Bir akşam, artık tahammül edemezdim, Simon’la oturmuş çalışma odamda sohbet ediyorduk. Çat kapı içeri girdi. Yüzsüzce “Efendim bir isteğiniz var mı?” diye sordu. Seni kim çağırdı diye bağırdım. Simon’da bağırdı… Defolll…”

O günü yaşar gibiydi. Ellerini sıkmış nefes nefese kalmıştı, yeniden yerine oturdu.

“Simon ona ceza olarak ahırı temizletmek istedi ama O kaçtı. Nankör kadın, arkasından lanet okunur sadece… Ahırı ne hale getirdi, arkasından günlerce temizlemek zorunda kaldı… Simon…”

“Sakin ol Rasputin… Richard senin arkadaşın mıydı?”

Sırıtarak,

“O şarlatan budala mı benim arkadaşım, işte buna gülerim.”

Kahkahalarla gülmeye başladı bir süre sonra öksürük krizi tuttu. Mendiliyle ağzını kapattı. Nefesini düzenledi. Derin bir nefes aldı.

“Son gördüğümde, şişko pisliği, elinde kocaman bir but vardı onu kemiriyordu. İntihar etmiş aşağılık korkak… Tanrı asla unutmaz.”

Doktorlar bir yandan not alıyordu. Doktor Lange, hastabakıcıya işaret etti. Biraz sonra içeriye Müfettiş Dacres girdi. Doktor Lange ayağa kalktı, selamlaştılar. Oturması için odanın sağ tarafında bulunan üzerinde Rasputin’e ait raporların bulunduğu masanın yanındaki sandalyeyi işaret etti. Dacres bir süre ayakta Rasputin’i izledi. Sonra kendisine gösterilen yere oturdu.

“Simon o akşam O’nu nazikçe uyarmış. Ama O fazlasıyla zorluk çıkarmış. Arkadaşım sadece birazcık okşamış. Sanırım utancından kendini öldürdü. Siz de takdir edersiniz ki dünya için bir kayıp değil. Zaten tüm dünyanın sorunu dünyada fazla kalanlar değil midir?”

Dacres izin isteyerek…

“Rasputin, Samuel’i en son ne zaman gördün?”

Rasputin sesin nerden geldiğini anlamadı. Panikle ayağa kalktı.

“Simon… Simon nerdesin?”

“Buradayım arkadaşım korkma.”

“Yanımda kal lütfen. Bu adamı tanımıyorum.”

Biraz daha rahatlamıştı, sakince yerine oturdu. Lange, Dacres’e

“Şimdi değil.” Dedi.

Bir süre sakinleşmesini beklediler. Doktor ve müfettiş dışarı çıktı.

Eski günahların çok uzun gölgeleri vardır.

“Dünyanın denetim altına alınmış bir örgüt olduğu günümüz paranoyakları arasında çok yaygın bir kuruntudur.”

Odada ki doktorlar Rasputin’i dinlemeye devam ettiler.

“Simon hep der ki, dünyayı düzeltme görevi bana verilseydi, derhal bütün geri zekalıları yok ederdim. Onların doğmasına engel olamıyorum ama yetişmelerini engelleyebilirim”

Doktor Jacop söze girdi.

“Nasıl yapacak bunu?”

Rasputin bilmiyorum anlamında omuz silkti. Ayağa kalktı, pencerenin önünde durdu. Dışarıda kar yağıyordu. Sağa sola giden insanlar vardı. Bazıları iki bazıları üç bazıları daha fazla birlikte yürüyordu.

 

Aydan Erdoğan

Kin Roman'ımının tamamını her hafta cuma günleri https://habergalerisi.com/yazar/aydan-erdogan/ait-tum-kose-yazilari-138 bu adresten okuyabileceksiniz. Bana destek için yazar köşemi takip edebilirsiniz. Ayrıca Twitter'den takip etmek isteyenler: https://twitter.com/ploutos35

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, izmir spotçu, karşıyaka haber, ilaçlama, kasko teklifi, malatya araç kiralama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat, raf sistemleri, ahşap kompozit deck, ingiltere aile birleşimi sınavı