Yazı Devrimi olmadan Dil devrimi olmazdı
Yazı Devrimi olmadan Dil devrimi olmazdı
Atatürk’ün dil devrimi yapma kararı derin bir bilincinin ve zorunluluğun ürünüdür.
Yazı Devrimi olmadan Dil devrimi olmazdı Çünkü Atatürk, daha Cumhuriyeti kurmadan, 1920’de TBMM’yi açtıktan hemen sonra dil çalışmalarını başlatmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı dilde arılaştırma kararı almış ve Anadolu ağızlarından derlemeler yapmaya başlamıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra bu çalışmalara hız verilmiştir. Ancak Türkçeyi içine düştüğü bataklıktan kurtarmak kolay bir iş değildi. Dil devriminin altyapısının hazırlanması gerekiyordu.
En başta Türk dilinin ses yapısına uygun olmayan Arap alfabesiyle Türk Dil Devrimi yapmak teknik olarak mümkün değildi. Bu bağlamda şunu belirtmek gerekir; hiçbir dil ve alfabe küçümsenemez. Arap alfabesi ve dili de köklü bir alfabe ve dildir, ancak Türkçenin ses yapısına uygun değildir.
Örneğin Türkçede 8 ünlü harf varken Arap alfabesinde, 4 ünlü harf bulunmaktadır. Bunun yanında, Arap alfabesinde bulunan bazı harfler (ayın, gayın,hı…) Türkçenin ses yapısında yoktur. Türkçedeki bazı harfler de (ç, ğ, ı, o, ö, p…) Arapçanın ses yapısında yoktur. Türkçede bir tane S sesi varken, Arap alfabesinde 3 (sa, sin, sat) S sesi vardır.
Yazı Devrimi olmadan Dil devrimi olmazdı
Aynı durum başka ülkelerin dilleri ve alfabeleri için de geçerlidir. Bugün bütün Avrupa ülkeleri Lâtin alfabesini kullandıkları halde, her ülke, bu alfabede kendi dilinin ses yapısına uygun düzenlemeler yapmıştır. Örneğin, Romanya ve Portekiz alfabesi 23 harften oluşurken, Polonya alfabesinde 35, Arnavutluk alfabesinde 36, Macar alfabesinde 37, Çek Cumhuriyeti alfabesinde 41, Slovakya alfabesinde 45 harf bulunmaktadır.
Atatürk’ün Yazı Devrimi yapmasının çok önemli bir de teknik nedeni vardı. O da Arap alfabesinin o günkü matbaa basım tekniği için büyük zorluklar taşımasıydı.
Çünkü Arap alfabesiyle yazı basmak için 612 tane ayrı şekil gerekirken, Türk alfabesiyle, harf, rakam dahil sadece 66 şekil yeterlidir.
Bu bağlamda, matbaanın Türkiye’ye gelişi hakkında da kısa bir bilgiler verelim.
Matbaanın Türkiye’ye gelişi sanıldığı gibi 1729 değildir. 2. Bayezid’in verdiği izinle Yahudi cemaati 1493’te İstanbul’da, 1495’te Selânik’te kurduğu matbaalarda kendi ihtiyacı olan kitapları basmıştır. Daha sonraları, 1567’de Ermeniler, 1627’de Rumlar İstanbul’da birer matbaa kurmuşlardır.
İbrahim Müteferrika’nın 1729’da kurduğu matbaa, Türkçe ve Arapça kitap basılan ilk matbaadır. Ancak 17 kitap basıldıktan sonra 1742’de kapanan matbaa, 1784’te yeniden çalışmaya başlamıştır. Buna rağmen başka nedenleri de olmakla birlikte, teknik zorluklardan dolayı fazla kitap basılamamıştır. Örneğin, 1729’dan 1929’da uygulanmaya başlanan yazı devrimine kadar geçen 200 yıllık dönemde basılan kitap sayısı sadece 30 bindir. 1929’dan 1944’e kadarki 15 yılda ise Türk alfabesiyle 31 bin kitap basılmıştır.
Fuat DUYMAZ-Dil Giderse Ne Devlet Kalır Ne Millet-Kamer Yayınları 2.Baskı-Sayfa 99
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.