İnsanoğlunun genelde hep bir şikayet kültürü vardır ama bu son zamanlarda biraz daha farklı boyutlar kazanıp, yaşanmaya başladı.
Kış olur, kardan, ayazdan, soğuktan şikayet edilir.
Yaz gelir sıcaktan, terlemeden, nedense ara geçişler olan ilkbahar biraz heyecan yaşatırken, o şaşkınlık içinde allı morlu çiçekler arasında herkes kendisini yazın ortasında buluverir.
Yazın sıcağının, terinin etkisi ile bir de bakarız ki meyveler, sararmış yapraklar arasında kendimizi bir ateşin başında ya da sıcak bir mekanda buluveririz.
Bunlar hep genel şeylerdi, ya şimdi?
Kışlar bahara karıştı, yazlar cehennem sıcağı.
Demek ki bir şeyler değişiyor.
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”
Peki kim demiş, Herakleitos!..
Kim bu amca?
Herakleitos, doğum yılı pek net bilinmemekle birlikte MÖ 535'ler ile MÖ 475'e kadar yaşamış, o yıllar Pers İmparatorluğu'nun bir parçası olan Anadolu'da, Efes'te yaşamış Pre-sokratik Antik Yunan bir filozofu.
Bu Anadolu var ya, Anadolu, neresini kazarsan binbir öykü çıkar. Coğrafi koşulların rahatlığından mıdır, toprağından suyundan mıdır nedir bu topraklarda yaşayanlar hep bir enteresan olmuşlar.
Buyurun Milattan Önce 500'lerde yaşamış olan Herakleitos'un sitemine, şikayetine. Herakleitos, Yaşamı boyunca yalnızca bir eser kaleme almış, bu eseri de günümüze yalnızca fragmanlar/kalıntılar olarak gelmiştir. Bu fragmanlar/kalıntılar'dan edinilen bazı bilgiler de onun duygu, düşünce ve felsefesine ilişkin bilgileri içermektedir.
Bugün de bu topraklarda yaşayanlar ile aydınları arasında hep bir ucurum olmuştur. Bazı çevreler buna aydın burnu büyüklüğü dese, halkı masum bulsa da, o günlerde de benzer sorunların olması ne enteresan.
Herakleitos, çağdaşı aydınlar ve halk ile bir uyum sorunu yaşamış ve bunun sonucunda da, topluluk içinde yaşamaktan uzaklaşmıştır.
Fragmanlar/kalıntılar olarak günümüze kadar gelen belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, döneminin siyasal durumundan pek hoşlanmadığı için, bunu da sert bir dille eleştiriyor.
Bu eleştirileri yalnızca siyasal duruma, yöneticilere karşı değil, kendi yurttaşları için de oluyor. Hatta arkadaşı Hermodoros'u (12 levha kanunu diye bilinen levhaların hazırlanmasına katkı koyan) sürgüne yolladıkları için Efeslilere şöyle diyor:
"Bütün yetişkin Efesliler kendilerini asıp, kenti çocuklara bıraksalar iyi olur; çünkü onlar 'hiç kimse bizden çok değerli olmamalı; böyle biri varsa, gitsin, başka yerde başkalarının arasında yaşasın!' diyerek, aralarındaki en değerli adamı, Hermodoros'u sürgüne yolladılar." (Herakleitos-Frag.121)
Yaşadığı kent Efes, kötü yönetildiği için yurttaşları ondan kanun yapmasını isterler ama o yöneticilere güvenmediği ve halka da kızgın olduğu için bu isteği geri çevirir.
Henüz o yıllar K.Marx, F.Engels yoktur ama Herakleitos, soylu, zenginleşmiş sınıfa karşı olduğunu, Cengiz Çakmak'ın günümüz Türkçesine çevirdiği Herakleitos-Frag.125 a'dan, şu tümceyi okuyoruz.
"Hiç eksik olmasın zenginliğiniz Efesliler. Olmasın ki alçaklığınız belli olsun."
Toplumda ki duyarsızlığa karşı isyanı o kadar yükselmiştir ki, bir anlatıya göre Herakleitos, Artemis Tapınağına çekilerek, onun ile yaşamış, çevresinde toplandıklarında Efes'lilere de:
"Ne şaşıyorsunuz, reziller? Yoksa böyle yapmak sizinle birlikte devlet yönetmekten daha iyi değil mi?", diye de, sitemini belirtmiş.
Elbette ki aydınların halklarına karşı görev ve sorumlulukları vardır, ancak şunu da unutmamak gerekir ki, halkın da bu görev ve sorumluluklara karşı da bir duyarlılığının olması gerekir.
Taaa o yıllar bile bu güne benzer bir tavrın olması, sanırım insan doğasının bir gereği olsa gerek. Herakleitos halkı "yığın, anlayışsız" bir güruh gözüyle görüyor; bunun günlük yaşam biçimine ilişkin bir eleştiri, küçümseme değil, onların geleneksel inanç ve yerleşik din anlayışlarına da kökten bir eleştiri olduğunu anlıyoruz.
Burada yine Cengiz Çakmak'ın Herakleitos-Frag.14'de ki çevirisinden bir alıntı yapmak isterim. "Gece dolaşanlar, Magos'lar, Bakkhos rahipleri, Dionysos'un rahipleri, gizemlere erenler. Ölümden sonra ceza çekmekle tehdit ediyorlar ve ateşte yanacaklarını kehanet ediyorlar; halkın arasında kabul gören bu gizli ayinler böyle kutsal olmayan tarzda cereyan eder.
Kana bulanarak arındırmaya çalışıyorlar kendilerini, çamura batmış birinin kendini çamurlu suyla yıkaması gibi. Çamurla temizlenen birine herkes deli der."
Tarihimize bakacak olursak, ulusunu refah içinde, günün koşullarında huzur ve güvende yaşatmış yöneticileri görürüz ama günümüz Türkiyesi için Mustafa Kemal Atatürk'ün bu ülkeye yaptıklarının, kazandırdıklarının pek farkında değiliz gibi.
Bu günler bazılarının yaşadığı refah, bazılarının kazandıkları servetin kaynağının, Cumhuriyetin o ilk yılları ve sonrası aynı anlayışın ürünü fabrika, tesis ve işletmeler olduğu görmezlikten geliniyor gibi.
Toplum gittikçe geleneksel yapısından kopuyor, millet de yurttaşlık bilinciden uzaklaşıyor. Komşularımızda yaşananlara bir bakacak olursak, ne kadar endişelensek, gelecekten korksak da, bunun az olduğunu görmemiz gerek.
Cehalet ve hurafelerin sevdirildiği, özendirildiği bir dönemi yaşıyoruz, Herakleitos'un Efeslilere yaptığı sitem gibi bir sitem yapmak istemem ama TOPLUMUN, MİLLETİN ŞİRAZESİNİN DAĞOLDIĞININ NE ZAMAN FARKINA VARACAĞINI sormak gerekmez mi!...
Ne dersiniz?
İbrahim Uysal