Yaşam öyle garip bir şey ki, neyi bilirsen bil, nasıl yaşarsan yaşa, ne olursan ol, bir gün dar bir kapıdan geçiliyor. Bazen de kapılar kapalı.
Aileme, çevreme, ilk, orta lise öğretmenlerime binlerce teşekkürler, köyde hali vakti yerinde bir ailenin büyük oğlu olarak belki de "ağa gibi" yaşayacakken, "oku da ne olursan ol" diyen Halil öğretmenimİ, "özel okullar da kapandı, çalış" diye okumayı ve öğrenmeyi yeğlememi öneren Mahmut HocamI, "sende bir şeyler var" diyen Alanyalı Bahri HocamI, kimya dersinde anlattığı konudan çıkan porblemi ilk çözen ben iken, tekrarlar olmadığı için aynı soruyu yazılıda yapamadığımdan yazıf aldığımda, sözlü ile durumu kurtaran Halil hocalarımı nAsıl unuturum ki!..
Sonra kocaman kampüsü ile Hacette, Beytepe'nin kattıklarını.
Dönem dönem batıya, Avrupaya gittim ve yaşadım, sıradan insanları da gördüm, burjuvasını da.
Bizde paran, tarlan, tokatın varsa ağa olman kolaydı da, batıda "burjuva olmak" o kadar da kolay değildi. Eğitim, kültür, görgü ve şehirlilik gerkliydi. Zaten tükçe karşılığı da "kentsoylu" idi.
Bir köy delikanlısı olarak burjuva olabilir miydim?
Eğitim, kültür, yaşadığı yer ve yaşam biçimi olarak eyvallah, neden olmasın idi. Ama gerçekten olabilirmiydim. Asla, neden mi?
Çünkü, yetiştiğim ortam, kültürümün bir parçası ve tabi ki de düşünce biçimim bakımında asla. Dışı için eyvallah ama içi bal gibi köylü. İşte sorun da buradan başlar.
Konu ben kendim değil, gelmek istediğim yer ve şey başka.
İsterseniz "Gurbet Şairi" olarak da bilinen; Ulusal Kurtuluş Savaına da katılan, şair ve siyasetçi Kemalettin Kâmi KAMU'dan (1901 Bayburt/1948 Ankara) başlayayım. Şiirleri okul kitaplarında bulunan ve yurt genelinde tanınan şair, TBMM'de 6,7,8'inci dönem MV., stelik de Erzurum’da yıllarca Meclis Üyeliği de yapan Hafız Mustafa Efendi'nin torunudur.
Neredeyse onu ve hayatını anlatan tek şey GURBET ŞİİRİ.
"Gurbet o kadar acı/ Ki ne varsa içimde/ Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde.
Eriyorum gitgide;/ Elveda her ümide./ Gurbet benliğimi de/ Bitirmiş bir içimde.
Ne arzum, ne emelim.../ Yaralanmış bir elim/ Ben gurbette değilim,/ Gurbet benim içimde."
Evet, herkes tatil için binbir emekle Antalya'ya giderken, bizler Anamızı-Babamızı, ailemizi özler, bayram olur, seyran olur Antalya'da sahillerde buluruz kendimizi.
Ankara'ya bir gelen mi var tanıdık, hemen bir paket tutuşturlur bizlere verilsin diye, içinden neler neler çıkmaz ki!..
Siz bakmayın Ali Kocatepe'nin 1974 yılında Antalya Film Festivali için bestelediği "Antalya'ya Koş" şarkısına, o başkaları içindir, Antalya hem bize koşar Ankara'da, hem de içimizdedir, Kemalettin Kamu'nun gurbeti gibi.
Ankara'da Antalya Büyükşehir Belediyesinin (Bekir Kumbul-Menders Türel) katkıları ile Ankara'da Antalyalılar Evini açmıştık yıllar önce, işte demokrasi denen oyuncak sayesinde, benim de destek verdiğim bir arkadaşımızın sayesinde sinek avlar hale gelen Antalyalılar Derneğinin basiretsizliği sayesinde bir Ankara'da bir Antalyalılar Platformu oluştu.
Yeter ki Ankara'da yaşayan Antalyalı olsun, herkes oradaydı Antalyaılar Platformu'nun 8 Mart akşamında düzenlediği İftar yemeğinde.
Değerli Manavgatlı hemşerimiz Nazmi BAL'da oradydı.
Ve aradan bir hafta geçmişti ki, platformun sayfasında acı bir bir paylaşım. Hemşerimiz, Yürkesk Yargı mensubu Hakim Nazmi Bal, evinde kendini asarak intihar etti.
Garip bir dönemi yaşaıyoruz Dünya’da, her yıl yaklaşık 700 bin kişi intihar ediyor. Enteresan tarafı ise, bunların %77’si düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde ve sınıflarda gerçekleşiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre de en çok 15-29 yaş arasında yaşanan ölümlerin 4'üncü sırasında.
Aklıma Dostoyevski'nin Suç ve Ceza’nda ki Rodion Hukuk Fakültesini ekonomik sebeplerle terk etmiş Raskolnikov geldi.
Raskolnikov, Psikolojik sorunlar yaşamaktadır, ekonomik sebeplerden dolayı işlediği cinayet sonrası da bir takım psikolojik sorunlar yaşamaya; insanlardan ve ailesinden uzaklaşmaya başlar. Raskolnikov işlediği cinayetin vermiş olduğu vicdan azabıyla kendini, olayları ve başka sorumluları suçladığı düşünceler arasında, suçunu itiraf edip, etmemek arasında çelişkidedir ve bu da onun psikolojik olarak yıkımına sebep olur.
Yapıtın bir yerinde geçer, Raskolnikov düşünür, "Eğer yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde, ancak bir ayağını koyacak kadar daracık bir yerde oturması gerekse, çevresinde uçurumlar, okyanuslar olsa, sonsuz karanlıklar, sonsuz bir yalnızlık, bitmez tükenmez fırtınalar hüküm sürse, o bir arşınlık daracık yerde ömrü boyunca, binlerce yıl, kıyamete kadar ayakta dursa, yine de öyle bir yaşayış, o anda ölmekten daha iyidir.
Yeter ki yaşasın! Yalnız yaşasın ve yaşasın! Nasıl olursa olsun yalnız yaşasın! Ne yaman bir gerçek!... Aman Tanrım ne yaman bir gerçek!.. İnsan ne alçak bir yaratıkmış!...” Raskolnikov bir dakika sonra: “İnsana bu yüzden alçak diyen de alçaktır.” sözlerini ekledi.
Son zamanlarda intihar oranlarının artması bir rastlantı olmaz, hele hele hem toplumsal statü olarak hem de ekonomik koşulları gayet iyi, statülü insanlarının intiharları dikkate alınmak zorundadır.
Gazetelerde haberler:
"Ankara adliyesinde hakimlik stajı yapan 26 yaşındaki Didem Yaylalı, 2013'te tatil için gittiği Fethiye'de intihar etti"
"Adana Adliyesi'nde 13 Ocak 2025'de Stajer Savcı adayı Mithat Can Yalman intihar etti."
"Adana Bölge Adliye Mahkemesinde görevli 41 yaşındaki Hakim Mehmet Ali Gümüş, evinde tabancayla başına ateş ederek intihar etti. O sırada evde bulunan iki Çocuğu sesi duyup odaya geldiğinde babalarını kanlar içinde görüp 112’yi aradı. Olay yerine gelen ekipler hakimin öldüğünü belirlerdi. Polis incelemesinden sonra hakimin cenazesi adli tıp morguna kaldırıldı"
Daha bir çok benzer olay yaşanmakta, dileyelim ki değerli hemşerimiz NAZIM BAL, Türk Adalet sisteminin bu onurlu üyeleri hak ettikleri yaşamları yaşasınlar, Türk halkı, aileler bu acıları yaşamasınlar artık, yeter!..
Değerli hemşerim toprağın bol, mekanın Cennet olsun.
Olaağan koşullarda hiç kimde yaşamdam vaz geçmez, ama geçen hepiniz için ÜZGÜNÜM!..
Yönetemler olarak, toplumun bireyleri olarak başımızı ellerimizin arasına alıp iki düşünsek mi?
İbrahim Uysal