Sorun olmayan sorunlar var artık, hem de ölümüne.
Nasıl mı?
Anlatalım. Anlatalım ama çok bildiğimiz için değil, doğru düşündüğümüz için.
Yine mi, nasıl! Şöyle.
Olayı anlamak için insanlık tarihine bakmak gerekiyor.
İnsanlığın tarihî kaç milyon yıl.
Hoş bu tür sorunlara herkes kendince bir yanıt verir oldu ama,
Çin'de bir arkeolojik kazıda çıkarılan taş aletler, insanlığın bilinen atalarının, Afrika'da bulunan olgulardan çok daha önce olduğunu kanıtlar durumda. İnsan benzeri canlılara ilişkin bu kalıntılar 1 milyon 800 bin yıl öncesine uzanırken,
Bilim İnsanları arasındaki en yaygın görüş ise, anatomik olarak günümüz insana benzerlerin ise yaklaşık 200.000 ile 300.000 yıl Öncelerinden Afrika'da, Etiyopya'da ortaya çıkmaya başladığı düşünülüyor ve de 1967 yılında keşfedilen "Omo fosilleri" de, insanlığın kökeninin Etiyopya'ya dayandığına fiziksel kanıt sunuluyor.
Bunları ilkel çağlar, devirler izleye izleye Tarım Devrimi ile birlikte insanlık için yeni bir dönem başlıyor.
J.J. Rouseou buna "ilk citin çekilmesi" olarak bakıyor ve bu ilk mülkiyet anlayışı ile birlikte insanlar arasında "Paylaşım Savaşı" başlıyor.
1800'lere gelindiğinde ise "Sanayi Devrimi" ile birlikte bam başka bir Dünya ile karşılaşıyoruz.
Belki buna "Feodalizmden", "Kapitalizme" geçiş demek de en doğru tanımlama olabilir.
Bir Latince atasözü "Homo homini lupus", "İnsan, insanın kurdudur" dese de, bu bir yaşam savaşıdır.
Asıl insanın, başka insanın ve insanlığın kurdu olmasının sebebi savaşlar ise bu dönemden sonra çok kanlı olmaya başlar.
Bu aynı zamanda uluslaşma sürecini ve ulus devletleri doğuracaktır.
Herkesin sere serpe yaşadığı imparatorluklar bu emperyalist -kapitalist çevrelerce parçalanacak ve ulus devletler kurdurulurken, ulusçuluk - milliyetçilik körüklenecektir.
Bizim tarihimiz buna en güzel örnektir. Geçmişte Ninelerim, Dedelerim Osmanlı Devleti için 72 buçuk millet derlerdi.
72 buçuk Milletti ama yan yana.
Ta ki, ellerinde Balkanları bu ulusalcılık akımı ile, ellerinde tespih, başlarında sarık, dillerinde Kur'an ayetleri ile İngiliz ajanı Thomas Edward LAWRENCE Arap çöllerini parsel parsel parselleyene kadar.
Bu emperyalist çevrenin çizdiği sınırlar içindeki Devletler, kendilerini İktidara getiren bu emperyalist devlet ve çevrelerce kaynakları sömürülerek yönetilirken;
Mustafa Kemal Atatürk ve Arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet ve Devlet kendini yurttaşlarını:
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir." diyerek tanımıyordu.
Yetmiş iki buçuk milletin yaşadığı bu topraklardaki insanlar din, dil ve başka bir mensubiyet öne çıkarılarak AYRIŞTIRILMIYORDU.
Kapitalizm ne zaman ve nerede bir sorun yaşasa, bunalıma girse mutlaka kendi çıkarına bir çözüm üretmeye çalışıyordu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin en hassas karnı ise, Osmanlı'dan devir alınan bir çok dini inanç ve mezhep ile, 72 buçuk millet idi.
Paul Hanze'nin 12 Eylül 1980 askeri darbesi için söylediği "Bizim oğlanlar başardı" sözü ile ABD, emperyalist devletler ve çıkar çevrelerinin Türkiye Cumhuriyeti içindeki yarattıkları sorunları görmeye başladık.
Bugün Hamas, İBDA-C ve benzeri şeriatçı örgütler ile PKK ve benzeri bölücü örgütler bu sürecin birer ürünüdür.
Günümüzde ABD'li Dolar Milyarderleri, gelecekte mülkiyetsiz toplumdan söz ederken, tüm dünyanın mülkiyetsiz Kapitalist kendilerinin olacağını, insanların ise sadece karınlarını doğuracağı bir dünyadan söz ediyorlar.
Bu Karl Marks'ın sınıfsız toplumunun Kapitalist versiyonu. Görüldüğü gibi mikro milliyetçilik diye bir gelecek yok.
O yüzden sorunlara emperyalizmin değirmenine su taşıyan milliyet ve milliyetçilik açısı ile bakmak yerine;
Sokaklarda onca aç dolaşan dinli dinsiz ile Kürt ve Türk varken;
Bunun karşılığında ise, tarikat ve cemaat önderlerinin şatafatlı yaşamları ile, onca Kürt ve Türk'ü sömüren Kürt ve Türk sömürücüleri ve sistemi sorgulanmak gerekmez mi.
Asker ocağında, tarlada, fabrikada yan yana, koyun koyuna bu insanları, biri birine kırdırmanın anlamı nedir.
Türkiye Cumhuriyeti bir devlettir ve yurttaşlarını ile sınırlarını korumak zorundadır.
Ortada yaşanan dil, din gibi sorunları görmezlikten gelemeyiz ama bunlara da bir devlet içinde emek sömürüsü ve insanlık onuruna sahip çıkma bağlamaları dışında bir çözüm üretmeliyiz.
SOSYAL DEVLET her şeyin çözümüdür. İnsan emeği sömürüsünün de, ezilmesinin, hor görülmesinin de önüne geçecek tek gerçek budur.
Mikro milliyetçilik ile gidilecek bir yer ve yol yoktur.
ASKERDE oğulları şehit olan insanlar ile, eşi Türk diğeri Kürt binlerce insanı nasıl ve nerede ayıracaksınız.
Sosyal Devlet herkesin her şeyine çözüm üreten devlettir. Emeğine, diline ve dinine de
Bunu ne zaman göreceğiz?.
İbrahim Uysal