Nasıl bir düzene, nasıl bir yönetime, nasıl bir döneme denk geldik derken, kendimizde de suçu aramak zorundayız.
Bir avuç tohum için, ormanlar için, zeytin ağaçları için, çocuklar için, hayvanlar için herkes bir şeyler yapmaya sesini duyurmaya çalışıyor.
Bu çığlıkları duyan var mı?
Yok!!
Kimse duymuyor, direnişe karşı, şiddetli direnişle karşı karşıya kalıyoruz.
Atalarının doğup büyüdüğü köyde ormanı kesmek için para alan, geleceğini üç beş kuruşa satan yurdum insanı önce kendini sorgulasın.
Talana, yıkımlara sesini çıkarmayanlar kendini sorgulasın.
Anayasa'nın tehlikede olmadığını düşünenler kendilerini sorgulasın.
Yerel tohumların satışı yasaklanırken, fabrikalar kapanırken, satılırken sessiz kalanlar kendini sorgulasın.
Bir yandan ormanlarımız yanıyor/yakılıyor, diğer yandan ormanlarımız bir avuç kömür için, içinde ki milyonlarca canlıya birlikte katlediliyor.
Özellikle Muğla bölgesi insanlık için yeşilin ve mavinin nefesidir. Bu nefesi karartmaya, baltalamaya, yakmaya, yok etmeye çalışanlar kendi geleceklerini yok ettiklerini ne zaman görecekler.
Ormanları yok ederek çıkarılan kömür, zeytinleri yok ederek çıkarılan maden insanlığı açlığa mahkûm edecektir.
Bölge Muhtarlarının toplu halde yaptıkları açıklama ise geleceklerini, yaşam alanlarını korumak yerine termik santrali desteklemek yönünde olmuştur.
Tarımdan, üretimden, zeytincilikten uzaklaşan toprağını kolayca satan köylü şirketlerin hizmetinde tüketime dayalı bir yaşama mahkûm olduğunun henüz farkında değildir.
Köyün, köylünün akil insanı olan Muhtarların bu açıklamaları kaygı vericidir.
Muğla'da, Çanakkale'de, İkizdere'de, Kaz Dağları'nda, Akbelen'de, Fethiye'de, Şırnak'ta nerede maden hırsıyla yapılan bir orman katliamı varsa, bizim yüreğimiz orada atıyor.
Özellikle Muğla ve çevresinde kömür madenciliği adı altında onlarca köy yok edildi. Yanan/ yakılan ormanların ise geri dönüşü yok.
Ormanlar sadece geleceğimiz nefesimiz değil geçmişimiz, kültürümüz, aşımız ekmeğimizdir.
Köy kültürünü yok eden Büyükşehir yasası ile köyler hızla mahalle olurken orman ve tarım alanlarımız da aynı hızla yok edildi.
Termik santrallere, kömür madenciliğine gerek kalmadan enerji üretimini arttıran gelişmiş ülkeleri örnek alarak hem doğayı hem geleceğimizi yaşatmak bizim elimizde.
Orman olmadan köylü, köylü olmadan da ormanlarımız ayakta kalamaz.
Ormanlar ve tarım alanları atalarımızdan miras değil doğmamış çocuklarımızın, torunlarımızın emanetidir .
Bu emanete üç beş şirketin, işbirlikçi kuruluşların ihanet etmesine Türk Milleti fırsat vermeyecektir.
Ebru Oğuzhan Yeter