İçimizden bir ömür geçiyor, ömrümüz de geçiyor; takvim yaprakları düşerken. Bir bakmışız anların içindeyken yılları devirmişiz de haberimiz olmamış.
Nedense zamanın anlarını yaşarken farkına varmıyoruz; günlerin, ayların mevsimlerin değiştiğini. Biz ne kadar değiştik bilmeden ömrümüz gelip geçiyor belki de.
Ne kadar ilerledik ne kadar ne kazandık veyahut dost hanemize eklemeler yapabildik mi diye bakmadan fütursuzca geçiyor zaman.
Bir bakmışız varız bir bakmışız hiçiz. Acımasız olan takvim değil; o sadece fıtratını yerine getiriyor. Zaman ne menem bir şey işte sürekli geçiyor. Ama insan düşünmeden de yapamıyor “Ya acının en derininde dursaydı?” diye.
Bazen yetişmeyen zamanla bazen de tembellikle geçirmekten kıvanç duyuyoruz. Bazen de geçmiyor gibi geliyor ya işte o zaman da kahroluyoruz.
Oysaki zaman herkesin ömründen eşit derecede götürüyor; onu yavaş ya da hızlı yaşan bizleriz… bilemiyoruz.
Bir suçlu gerek tabi ki insanoğluna; zamanı suçlamak kadar basiti de yok haliyle.
Zamanı geçiren, verimli kullanamayan, boşa geçiren ya da değerini anlamayan bizlerken bile herşeyi zamana yüklüyoruz.
Ne çok şey sığdırıyoruz takvim yapraklarına. Sevincimizi, mutluluğumuzu işaretlediğimiz, hatırlamak istemediğimiz zamanlar var bu yapraklarda.
Neyse ki hepsi geçiyor zamanla dökülüyor avuçlarımıza bir takvim yaprağıyla beraber. Hiç geçmez dediğimiz zamanlar bile akıp gidiyor ömrümüzden.
Ne çok anımız var neler neler biriktirdik yapraklarda. Bazen eksiliyoruz bazen çoğalıyoruz işte akıp giden zamanlarda.
Nihayetinde geriye dönüp baktığımızda elimizde kalan takvim yaprakları oluyor işte; acı tatlı hatıralarla.
Yazar ve Şair Betül FIRAT
@paradoks.okur.yazar