Kesinlikle her haluklarda haklıyızdır çünkü herkes kendine göre haklıdır. Sorun bu değildir ama. Haklılık yarışına başlandığı zaman işin rengi ters yönde değişecektir.
Orta yol bulunması kesinlikle gerekiyorsa bulunsun. Böyle bir zorunluluk yoksa yarışa da gerek yok.
Hayatımızın her alanında her durumu bir yarışa çevirirsek ve haklı çıkmak için bütün kozlarımızı kullanıyorsak vah ki vah…
İnsanlar aslında haklı olmak için değil de doğruyu bulmak için uğraşmalıdır. Birine göre öyle başka birine göre böyle olan şeyin aslı nedir, diye araştırmalıdır.
Yarışmanın mantığını çözememişken bir de haklı çıkmak için yarış halinde olmak da bir o kadar abese iştigaldir.
Yüzde yüz bildiğimiz konularda da bilmemizin iyi olmayacağı bir yerde haklı çıkmak da önemli değildir. Sonucun değişmeyeceği her durumda haklı olmanın çok bir hükmü de olmasa gerek.
Bazen diretmek de anlamsız ve boşuna çaba harcamaktır. Belki de farklı yönlerden bakıyoruzdur her duruma. Benim yerime geçsen öyle gözükmeyecek durumlar da var.
Ortada çözülmesi gerek olaylar için yarışa gerek yoktur. Elbirliği ile gerçek ve uygulanabilir sonuca ulaşmak önemlidir. Bu sonuca kimin bilgisine göre ulaşıldığının önemli olmaması gerekli topluluk halinde aranıyorsa.
“Hayat bir yarış mı?” sorusuna “Evet!” diyecek güruh da tam olarak bahsettiğimiz her konuyu büyük meseleler haline getirip kendi fikrini diretecek olanlardır.
Ortadaki mesele çözülmedikten sonra zaten kimsenin düşüncesinin bir hükmü de yoktur.
Bazen de incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler de yaparız bu haklılık diretmesini, gereksiz bir şekilde.
Bir de yormuyor mu insanları, sürekli bir maratonun içinde olma hissi?
Kendisini ifade ederken yorulan insanlar varken ki bazen de gereksiz gelir anlatmak, bu maratonlar fazla gelir.
Belki zaman çözer bizim çözemediğimiz denklemleri. Taşlar yerine oturur zaman ve durum tespitlerinden sonra.
En iyisi mi haklılık yarışına girmek yerine akışına bırakmaktır…
Betül Fırat