Her zaman belli bir mizacımız bulunmakta. Tabu oluşturmaktan bahsetmiyoruz. Sadece hayattaki çizgilerimizin belli olmasında yana olmak gerekiyor.
İnsan olarak kişiliklerimizle var oluruz. Yetişkinlik çağında kişiliklerimizin oturmuş olması gerekiyor. Buna da ‘Kendini bilmek’ diyoruz.
Hayattan ne istediğimiz, amaçlarımız ve dünyaya bakış açımızın belli olması gerekmekte.
Bunun yanı sıra da herkesin belli kırmızı çizgileri bulunmakta. Kırmızı çizgi geçilmemesi gereken noktayı ifade etmektedir.
Hayat şartlarınızda belki çizgilerimiz değişse de kırmızı çizgilerimizin değişmemesi gerek.
Çünkü duruma ve gidişata göre değişmeyecek ve bizi biz yapan şeyler vardır.
Vatan, millet ve önder konuları kırmızı çizgidir mesela. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ilkelerini unutamayız. Bu konularda taviz verilmemesi hem insan olarak hem de kişilik olarak ilk sırada yer almalı.
Değişen dünya düzeninde bize miras bırakılan her konuda kırmızı çizgimiz olmalı. Kültür bir mirastır ve geçilemeyen noktamız da olmalıdır.
Toplumu oluşturan yapı taşlarının hepsi bizden önceki nesillerin doğrularını ve yanlışlarını görerek çizgilerimizi yeniden oluştursak da kırmızı çizgilerimizi yeniden oluşturmamız olası değildir ve aslını inkara girer.
Hepimizin tabusu var ama tabuların yıkılma ihtimali de bulunmakta.
Düşüncelerimiz, ideallerimiz veya yaşam tarzımız değişse de kim olduğumuz değişmez ve kırmızı çizgilerimizi her hâlükârda korumamız gereklidir.
İçinde bulunduğumuz toplum elbette ki kişiyi etkiler ve kim olması gerektiği ile ilgili ipuçları verir. Çevre, yetiştirilme tarzı da kimliğimize etkisi olan şeylerdir.
Nihayetinde hayatta değişemez doğrular da bulunmaktadır. Zaten bu doğrularla ve çizgilerinizle bir bütün oluruz.
Kırmızı çizgilerimiz yoksa bilmek gerekir ki bir yanımızda eksiktir. İnsanlar olarak inançlarımız ve bağlılıklarımız ile var oluruz.
Demem o ki; ne koşullarda olursak olalım kırmızı çizgilerimizden vazgeçemeyiz!
Betül Fırat