Sosyal Demokrasi
Sosyal Demokrasi
Günlük hayatta sıkça kullandığımız “Sosyal Demokrasi” nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Hangi tarihsel süreçlerden geçmiştir?
Ülkemiz “Sosyal Demokrasi” kavramı ile ilk ne zaman tanışmıştır? Herkesin çok iyi bildiğine eminim… Anımsamak amacıyla gelin biraz gerilere gidelim… * * * Sanayi devriminden önce toplumlar “toprak sahibi” ve “köle, serf” diye iki sınıfa ayrılırken, 1750’li yıllarda başlayan sanayi devrimi sonucu iki yeni sınıf ortaya çıktı:
Üretim araçlarına sahip olanlar ve bu üretim araçlarını kullananlar… Sosyal Demokrasi
İşçi haklarını koruyacak kurum olmaması ve kapitalizmin “daha fazla kar” hırsıyla ortaya çıkan ve giderek büyüyen eşitsizlik, K. Marx’ın “Diyalektik Materyalizm”i ortaya atmasıyla sonuçlandı... Marx insanlık tarihini bir sınıf mücadelesi olarak görüyordu… “Sınıfsal eşitlik, ancak üretim araçlarının ortak mülkiyetiyle mümkündür… Sınıf mücadelesi demokrasi ile çözülemez… Burjuva sınıfının tasfiyesi işçi sınıfının yapacağı bir devrimle mümkündür… Kanlı bile olsa…” diyordu… * * * Sosyal Demokrasi’nin babası sayılan Gal’li Robert Owen (1771-1932) daha 19 yaşındayken bir pamuk işleme fabrikasında yöneticilik yapmaya başladı… İşçilerle kurduğu yumuşak diyalog ve yakın ilişkinin yanında onlara eğitim olanağını da sunan Owen, zamanla sosyalist görüşleri benimsedi… 1830’lu yıllarda onun öncülüğünde ilk işçi sendikaları kuruldu… “Yeni Toplumsal Düzen” temasını işleyen kitaplar yazdı… * * * Bu kitaplardan etkilenenlerden biri de başlarda Marksist olan Alman Eduard Bernstein (1850-1932) idi… Marksizm’in dogmatik yapısına karşı çıkarak, Marx’ın ortaya koyduğu amaçlara demokratik yollardan ulaşmanın mümkün olduğunu savunmaya başladı… Marx’ın aksine “Sınıfsal çatışma değil, toplumsal uzlaşma” diyordu… “Amaç kapitalizmin işçi sınıfı aleyhine yarattığı haksızlıkları törpülemek, onların haklarını korumak” diyordu… * * * Özünde Marksizm’den doğmuş olan sosyal demokrasi zamanla evrensel anlamda şöyle bir tanıma oturdu: “İşçi, işveren, devlet üçlüsünün, barış içinde ve adil bir paylaşımı temel alan toplumsal bir işbirliği; bu esasa dayanan demokratik bir yönetim biçimidir...” * * * Osmanlı’nın sanayi devrimini yakalayamaması bir işçi sınıfının doğmasını mümkün kılmamıştır… Cumhuriyet’in ilk 15 yıl içindeki sanayi atılımları ise Avrupa ile aradaki 200 yılı kapatmaya yetmemiştir… Türkiye’de Sosyal Demokrasi ilk kez İsmet İnönü’nün 1965 yılında telaffuz ettiği “Ortanın Solu” kavramı ile gündeme gelmiştir. Bülent Ecevit 1966 yılında yayınlanan “Ortanın Solu” kitabı ile bu kavramın içini doldurmaya çalışmıştır...
Şöyle diyordu Ecevit kitabında:
“…Maden işçilerinin ıstırabını duyabilenler ve onları bu durumdan kurtarmak isteyenler… ORTANIN SOLUNDADIR…” Genel başkan seçildikten sonra, “toprak işleyenin, su kullananın” sloganı ile ortanın solu kavramının içini iyice dolduran Ecevit, bu halkçı söylemleriyle birlikte iktidara gelmiştir… 12 Eylül faşist darbesinin ardından kurulan ve CHP’nin devamı niteliğinde olan partiler isimlerinde “Sosyal Demokrasi” sözcüklerinin bulunmasına özen göstermişlerdir. SHP, SODEP, DSP gibi… Çünkü sosyal demokrasi, uzlaşmayı, adaletli bir gelir dağılımını içerir… Hedefi tıpkı sosyal demokrasi ile yönetilen ülkelerde olduğu gibi (Örnek: İsveç, Danimarka) yüksek bir “kişi başına düşen milli gelir” yaratmaktır… Sosyal demokrasi huzurdur, güven içinde yaşamaktır… Bilime ve sanata inanmaktır… Muasır medeniyettir sosyal demokrasi… Her ne kadar ilk kez 1965 yılında telaffuz edilmiş olsa da, 1923’lü yıllardan başlayarak uygulanan devletçilik politikası bir ölçüde sosyal demokrasi kavramıyla örtüşmektedir… Evet, bağımsız işçi sendikaları yoktur (çünkü henüz işçi sınıfı tam oluşmamıştır) ama devlet, Atatürk’ün önderliğinde halk için sürekli yatırım yapmakta, işletmeler açmakta, küllerinden doğan bir milleti şaha kaldırmaktadır… * * * Günümüze gelince… İşçiyi, memuru sırtından vuran sendikalar bir yana, iş hayatı KHK’larla düzenlenir olmuştur… Toplumsal uzlaşmanın yerini toplumsal çatışma almıştır… Sosyal devlet diye algılanan şey kömür ve makarna dağıtmaktan; demokrasi diye algılanan şey ise sandığa gidip oy vermekten ibaret hale gelmiştir… Bunun adı sosyal demokrasi olmadığı gibi demokrasi hiç değildir…
Filizay Twitter: @ertugrulfilizay
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.