Madalyon
Siyaset
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
17.02.2019 - 23:54, Güncelleme:
17.02.2019 - 23:54 3528+ kez okundu.
Madalyon
Madalyon - ‘’Anayasal düzenin Cumhuriyetçilik ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak, devletin tek kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek, toplu kıyıma neden olmak, bu cürümlere katılmak, TCK’nın 149 ve 146. Maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı örgüt kurmak’’
Ne mi bu? 12 Eylül’de kapatılan Milliyetçi Hareket Partisini kapatan yasa Ekim 1981. Ve başta Alparslan Türkeş’i, parti yöneticilerini ve ‘’Ülkücü Gençliği’’ hapse atılan, işkenceler görmelerine sebep olan işledikleri suçların cezaya çevrilmesi.
İşlenen suça dikkat çekmek istedim.
Asıl anlatmak istediğim; halkın darbelerle, dinin siyasete alet edilmesi ile Cumhuriyet düşmanlarına göz göre göre yol verilmesi, halkın yapılan eğitim komisyonu anlaşmaları ile yavaş yavaş nasıl cahil bırakıldığını, düşünmekten korkan, kendisini ifade edemeyen, ekmeyen, biçmeyen, üretmeyen, aydınından kopuk bir hal almasını yani ‘’Halkçılık İlkesi’’nin önemini, eğitim birliğinin ne denli önemli olduğunu ve bugünlere nasıl geldiğimize değinmek istiyorum.
Günümüzde kayıtlı kaç tane siyasi parti var bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Çünkü hepsinin parti programları geçmişten beri birbirinin tekrarı ve kopyası.
Özgün ve halka kucak açan tek bir parti vardı o da tek partili dönemin partisi yani Mustafa Kemal’in CHP’si idi. Şimdiki CHP ye Kılıçdaroğlu’nun YCHP’si denmesi ise en doğru olandır!
Halka ulaşmayı temel amaç sayan, halkın gereksinimlerini önemseyen, halkın yaşadığı sorunlara kulak veren ve çözümler üreten halkla bütünleşen ve hızla kalkınan, köylü nüfusu çok, üreten bir Türkiye vardı bir zamanlar. Ve de dış borcu olmayan!
Masal gibi değil mi?
Belki çoğunuz bir zamanlar popüler olan ‘’Ramses ‘’ adlı kitap serisini okumuşsunuzdur. Arkasında şöyle yazıyordu; Ramses diye büyük bir Kral vardı, zenginlikler içinde yaşayan mutlu bir halkı vardı... diye devam ediyordu tıpkı masal anlatır gibi. Oysa Antik Mısır dönemine ait kanıtlar o dönemi ve yaşananların birer gerçek olduğunu ıspatlıyor.
Günümüzde de; bir zamanlar bir Türkiye Cumhuriyeti vardı, Mustafa Kemal Atatürk diye bir lideri vardı. Birinci dünya savaşından sonra, kendi ülkesinin bağımsızlık ve özgürlüğü için halkıyla birlikte, Kurtuluş Savaşı verdiği, savaş meydanlarında bizzat Başkomutanlık yaptığı ve yedi düvele papuçlarını ters giydirdiği.
Türkiye Cumhuriyeti adlı yoksul ama gururlu ve çalışkan halkıyla birlikte kurduğu bir devlet vardı...
Kurulan devletin ardından asıl savaş şimdi başlıyor diye ‘’Cehalete ‘’ karşı savaş açtığı ardından sayısız devrimlerle, iktisat programları ile 15 yılda dev ve güçlü, saygın ve özgür bir devlet kurulmuştu... der gibiyiz. Yeni nesil herşeyi masal gibi okuyor yada duyuyor. Oysa ki sapasağlam kurulan bir Cumhuriyet ve onun Ölümsüz lideri Mustafa Kemal Atatürk, gerçek! Masal değil.
Tek partili dönemde olağanüstü bir demokrasiye ve hukuka sahip bir ülkemiz vardı!
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra meydan dincilere, İslamcılara, Kürtçülere ve Sosyalistlere ve irticayı hortlatanlara kaldı.
Adnan Menderes, 4 Mayıs 1951’de Mecliste yaptığı konuşmada, ‘’Halkevleri, halkodaları faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır.’’ der.!
Bu yazının içindeki pek çok bilginin kaynağı değerli Metin Aydoğan hocamın ‘’ Antik Çağlardan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri Ve Türkler’’ adlı kitaptır.
Kitaptan öğrendiğim önemli bir bilgi ise; Halkevleri’nin kurucularından birinin Adnan Menderes olması, Hatta 15 yıl boyunca Halkevleri’nin müfettişliğini yapmış. 1930 yılında Halkevleri’nin açılışında yaptığı konuşmayı tekrar aynı kitaptan okuyarak öğrenelim: ‘’Milletimizin yükselmesi yolunda herşeyi gören ve sezen büyük Gazi, sosyal yaşantımızda çok derin bir boşluğu ve çok şiddetli ihtiyacı görmüş ve bu boşluğu doldurmak için Halkevleri’nin temellerini atma şerefini kazanmıştır. ‘’
Gördüğünüz gibi tek bir olay ve iki söylem ikisi de aynı kişiye ait. Ülkemizi büyük Atatürk’ün vefatının ardından tımarhaneye çevirenler 80 yıldır aynı dili kullanıyor. Atatürk karşıtlığı, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Milletine karşı söylemleri bulaşıcı hastalık gibi yayılmış durmuş.
YCHP’si, MHP’si, AKP’si ve diğerleri aynı hastalıktan muzdaripler.
Yaptıkları tek şey aynı Madalyonu alıp boyunlarına takmak ve istedikleri an madalyonun bir diğer yüzünü çevirmek!
‘’Birinci Görev Okulu’’ dersimizde işlediğimiz Türkiye’yi geriye görüren, Atatürk Devrimleri sürecini durduran, karşı-devrimi pekiştiren başlıca dört adım aklıma geliyor; Halkevlerinin kapatılması, köy enstitülerinin kapatılması, imam-hatip okullarının açılması, öğretmenliğin önemsizleştirilmesi…
Günümüzde değişen bir şey var mı, aksini yapmak için adım atan bir parti var mı?
Tabandan halka inilmesine öncülük edecek olan bilinçlenmesine ve farklı el becerileri kazanılmasına yol açacak olan Halkevleri, halk odaları kapatılırken tabandan üste çıkacak akıl ve bilime koşa koşa gidicek olan halk, dinci, karşı devrimci ve yerli işbirlikçilerin ayakları altında ezildi. Topraksız, evsiz ve işsiz kaldılar. Darbelerle tüm aydın ve okumuş kesimin üstünden silindirle geçtiler. Böylece gittikçe cahilleşen, aydınlarından kopuk, herşeyi bildiğini iddia eden, kim daha fazla mal veya para verirse ona yönelen tuhaf bir kitle ortaya çıktı.
Tüm kötülüklerin ve fenalıkların tek bir panzehiri var! O da Atatürk ilke ve devrimleridir.
Meltem Karakoyun
17 Şubat 2019
Bir önceki yazımı okumak için TIKLAYIN
Madalyon - ‘’Anayasal düzenin Cumhuriyetçilik ve demokrasi ilkelerine aykırı olarak, devletin tek kişi tarafından yönetilmesi amacına yönelik değiştirilmesine zor yoluyla kalkışmak, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma yönlendirmek, toplu kıyıma neden olmak, bu cürümlere katılmak, TCK’nın 149 ve 146. Maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı örgüt kurmak’’
Ne mi bu? 12 Eylül’de kapatılan Milliyetçi Hareket Partisini kapatan yasa Ekim 1981. Ve başta Alparslan Türkeş’i, parti yöneticilerini ve ‘’Ülkücü Gençliği’’ hapse atılan, işkenceler görmelerine sebep olan işledikleri suçların cezaya çevrilmesi.
İşlenen suça dikkat çekmek istedim.
Asıl anlatmak istediğim; halkın darbelerle, dinin siyasete alet edilmesi ile Cumhuriyet düşmanlarına göz göre göre yol verilmesi, halkın yapılan eğitim komisyonu anlaşmaları ile yavaş yavaş nasıl cahil bırakıldığını, düşünmekten korkan, kendisini ifade edemeyen, ekmeyen, biçmeyen, üretmeyen, aydınından kopuk bir hal almasını yani ‘’Halkçılık İlkesi’’nin önemini, eğitim birliğinin ne denli önemli olduğunu ve bugünlere nasıl geldiğimize değinmek istiyorum. Günümüzde kayıtlı kaç tane siyasi parti var bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Çünkü hepsinin parti programları geçmişten beri birbirinin tekrarı ve kopyası. Özgün ve halka kucak açan tek bir parti vardı o da tek partili dönemin partisi yani Mustafa Kemal’in CHP’si idi. Şimdiki CHP ye Kılıçdaroğlu’nun YCHP’si denmesi ise en doğru olandır! Halka ulaşmayı temel amaç sayan, halkın gereksinimlerini önemseyen, halkın yaşadığı sorunlara kulak veren ve çözümler üreten halkla bütünleşen ve hızla kalkınan, köylü nüfusu çok, üreten bir Türkiye vardı bir zamanlar. Ve de dış borcu olmayan!Masal gibi değil mi?
Belki çoğunuz bir zamanlar popüler olan ‘’Ramses ‘’ adlı kitap serisini okumuşsunuzdur. Arkasında şöyle yazıyordu; Ramses diye büyük bir Kral vardı, zenginlikler içinde yaşayan mutlu bir halkı vardı... diye devam ediyordu tıpkı masal anlatır gibi. Oysa Antik Mısır dönemine ait kanıtlar o dönemi ve yaşananların birer gerçek olduğunu ıspatlıyor. Günümüzde de; bir zamanlar bir Türkiye Cumhuriyeti vardı, Mustafa Kemal Atatürk diye bir lideri vardı. Birinci dünya savaşından sonra, kendi ülkesinin bağımsızlık ve özgürlüğü için halkıyla birlikte, Kurtuluş Savaşı verdiği, savaş meydanlarında bizzat Başkomutanlık yaptığı ve yedi düvele papuçlarını ters giydirdiği.Türkiye Cumhuriyeti adlı yoksul ama gururlu ve çalışkan halkıyla birlikte kurduğu bir devlet vardı...
Kurulan devletin ardından asıl savaş şimdi başlıyor diye ‘’Cehalete ‘’ karşı savaş açtığı ardından sayısız devrimlerle, iktisat programları ile 15 yılda dev ve güçlü, saygın ve özgür bir devlet kurulmuştu... der gibiyiz. Yeni nesil herşeyi masal gibi okuyor yada duyuyor. Oysa ki sapasağlam kurulan bir Cumhuriyet ve onun Ölümsüz lideri Mustafa Kemal Atatürk, gerçek! Masal değil. Tek partili dönemde olağanüstü bir demokrasiye ve hukuka sahip bir ülkemiz vardı! Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra meydan dincilere, İslamcılara, Kürtçülere ve Sosyalistlere ve irticayı hortlatanlara kaldı. Adnan Menderes, 4 Mayıs 1951’de Mecliste yaptığı konuşmada, ‘’Halkevleri, halkodaları faşist anlayış ve düşüncelerin ürünüdür. Bunlar sosyal yapımız içindeki tümüyle gereksiz, boş, geri ve yabancı unsurlardır.’’ der.! Bu yazının içindeki pek çok bilginin kaynağı değerli Metin Aydoğan hocamın ‘’ Antik Çağlardan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri Ve Türkler’’ adlı kitaptır. Kitaptan öğrendiğim önemli bir bilgi ise; Halkevleri’nin kurucularından birinin Adnan Menderes olması, Hatta 15 yıl boyunca Halkevleri’nin müfettişliğini yapmış. 1930 yılında Halkevleri’nin açılışında yaptığı konuşmayı tekrar aynı kitaptan okuyarak öğrenelim: ‘’Milletimizin yükselmesi yolunda herşeyi gören ve sezen büyük Gazi, sosyal yaşantımızda çok derin bir boşluğu ve çok şiddetli ihtiyacı görmüş ve bu boşluğu doldurmak için Halkevleri’nin temellerini atma şerefini kazanmıştır. ‘’ Gördüğünüz gibi tek bir olay ve iki söylem ikisi de aynı kişiye ait. Ülkemizi büyük Atatürk’ün vefatının ardından tımarhaneye çevirenler 80 yıldır aynı dili kullanıyor. Atatürk karşıtlığı, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk Milletine karşı söylemleri bulaşıcı hastalık gibi yayılmış durmuş.YCHP’si, MHP’si, AKP’si ve diğerleri aynı hastalıktan muzdaripler.
Yaptıkları tek şey aynı Madalyonu alıp boyunlarına takmak ve istedikleri an madalyonun bir diğer yüzünü çevirmek! ‘’Birinci Görev Okulu’’ dersimizde işlediğimiz Türkiye’yi geriye görüren, Atatürk Devrimleri sürecini durduran, karşı-devrimi pekiştiren başlıca dört adım aklıma geliyor; Halkevlerinin kapatılması, köy enstitülerinin kapatılması, imam-hatip okullarının açılması, öğretmenliğin önemsizleştirilmesi… Günümüzde değişen bir şey var mı, aksini yapmak için adım atan bir parti var mı? Tabandan halka inilmesine öncülük edecek olan bilinçlenmesine ve farklı el becerileri kazanılmasına yol açacak olan Halkevleri, halk odaları kapatılırken tabandan üste çıkacak akıl ve bilime koşa koşa gidicek olan halk, dinci, karşı devrimci ve yerli işbirlikçilerin ayakları altında ezildi. Topraksız, evsiz ve işsiz kaldılar. Darbelerle tüm aydın ve okumuş kesimin üstünden silindirle geçtiler. Böylece gittikçe cahilleşen, aydınlarından kopuk, herşeyi bildiğini iddia eden, kim daha fazla mal veya para verirse ona yönelen tuhaf bir kitle ortaya çıktı. Tüm kötülüklerin ve fenalıkların tek bir panzehiri var! O da Atatürk ilke ve devrimleridir. Meltem Karakoyun 17 Şubat 2019 Bir önceki yazımı okumak için TIKLAYIN
Hibya Haber Ajansı (HHA), Beyaz Haber Ajansı (BHA), Igfa Haber Ajansı (IGF) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.