Kumpas ve Demokrasi
Kumpas ve Demokrasi
Kumpas ve Demokrasi Öğrenciliğimizde bize “kumpas”ı milimetrenin yüzde birini ölçen hassasiyete sahip bir ölçü aleti diye öğrettiler…
Siyasette başka bir anlama daha geldiğini yıllar sonra öğrendim… Meğer kumpas siyasette milimetrenin yüzde biri hassasiyetinde tezgâh kurmakmış… Okuyalım… Alfred Dreyfus (1859-1935), 1877 yılında Paris’te Ecole Polytechnique Üniversitesini asteğmen olarak bitirdi… 1880-1882 arası topçu eğitimi aldı ve 1888 yılında yüzbaşılığa terfi etti… Savaş Okulu Müdürünün siciline düştüğü notlar şöyleydi: “Ilımlı, iyi giyinir, çok kültürlü, yönetici olarak çok başarılı, çok iyi Almanca bilir, iyi bir at binici, çok çalışkan ve uyumlu…” Bu sicile bakınca Dreyfus’u çok parlak bir gelecek beklemekte iken, bir “kumpas”ın kendisini beklediğinden habersizdi… Alman elçiliğinde hizmetçi olarak çalışan ama aynı zamanda Fransız gizli servisi adına çalışan bir kadın çöp kutusunda bazı (düzmece) belgeler buldu… Bulunan belgelerdeki el yazısı Dreyfus’un el yazısına benzemekteydi… Dreyfus’un hayatı bir anda cehenneme döndü… 1894 tarihinde casusluktan tutuklandı ve Şeytan Adası’na gönderildi… 1896 yılında bulunan ve bir Alman subayına ait olan bir başka belgedeki el yazısı ile Dreyfus’a ait olduğu iddia edilen belgedeki el yazısının benzeştiğinin ortaya çıkması üzerine Dreyfus’un eşi bunu basın yoluyla kamuoyuna duyurdu… Sonra ne mi oldu? Fransız Genel Kurmay Başkanlığı Dreyfus’un eşinin aleyhine dava açtı…
İki gün süren davada Dreyfus’un eşi oy birliği ile beraat etti…
Ertesi gün Emile Zola’nın L’aurore gazetesinde çıkan “Suçluyorum” başlığıyla Cumhurbaşkanı’na yazdığı açık mektup Fransa’da tozu dumana kattı… Zola yazısında Genel Kurmay’ı görevini kötüye kullanmakla suçlamaktaydı… Tabi hemen Zola hakkında da dava açıldı… Ve mahkûm edildi… 1898 yılındaki hükümet değişikliğinden sonra Dreyfus dosyası yeniden açıldı… Yargıtay kararı bozdu… Dava yeniden görüldü ama Dreyfus yine suçlu bulundu… Yedi yıl aradan sonra, 1904 yılında, Savaş Bakanlığı’nın isteği üzerine Yargıtay konuyu tekrar gündeme aldı… 1906 yılına Dreyfus’un bir “kumpas”a kurban edildiğine ve beraatına karar verildi… On iki yıl önce sökülen nişanları yerine takıldı… Ve törenle Legion d’Honneur nişanı verildi… Bir insanın yaşamından çalınan 12 yıl… Ne kadar acı değil mi? .* * *
Günümüze gelelim… Kumpas ve Demokrasi
2002’den beri neredeyse her gün bir kumpas haberiyle uyanıyoruz… İlhan Cihaner’den başlayarak, Deniz Baykal’dan tutun da Ergenekon ve Balyoz davalarına kadar, insanların gözünün içine baka baka, uydurma kasetler, uydurma CD’ler uçuşmadı mı havada? Terörist artıkları çeşitli vaatlerle gizli tanık yapılmadı mı? Tarihimizde terörle en etkin mücadeleyi veren Genel Kurmay Başkanımız “Terörist Lideri” ilan edilerek hapse atılmadı mı? Gelecekte olası bir düşman işgaline karşılık alınacak önlemlerin, yeni bir Kuvvay-ı Milliye örgütlenmesinin sırlarının da saklandığı “Kozmik Oda” ya kumpas ile girilerek Ulusal Savunmamız zaafa uğratılmadı mı? Üstelik bunu yapanlar daha sonra silahlı bir darbe girişiminde bulunanlar değil mi? Macera filmi gibi… * * * Niyetim ne kimseyi sorgulamak, ne de kimseyi suçlamak… Bu yargının işi… Benim aklıma takılan o iğrenç “kumpas” sözcüğü… Evet, siyasi tarihimizde sert tartışmalar olmuştur, muhalefete fiziki müdahaleler bile olmuştur… Hatta askeri darbeler olmuştur… Ancak tümü bir şekilde demokrasiye dönerek sonuçlanmıştır… Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti kumpaslarla, entrikalarla değil, yüzbinlerce şehit kanı akıtılarak, içerdeki ve dışardaki düşmanları dize getirerek kurulmuştur... Kumpas kurmak siyaseti kirleten bir araçtan başka bir şey değildir… Siyasette bir adım öne geçmek için kurulan her kumpas demokrasiye vurulan ağır bir darbedir… Hatta namertliktir, kalleşliktir, alçaklıktır… Ertuğrul Filizay
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.