Karın Ağrısı
Karın Ağrısı
Birinci görev okulu bilgilerimizden bahsederek konuya girmeye çalışacağım.
Karın Ağrısı - Değerli hocam Prof. Dr. Dura, Ulus Devleti şöyle açıklıyor; ‘’ Kendi halkının çıkarlarını herşeyin üstünde tutan, temel hedefleri ulusun çağlaşması, ülkenin sanayileşmesi ve gelişmesi, sosyal adaleti gerçekleştirmek olan, ulusal varlığa ve benliğe sahip çıkan devlet.’’ Emperyalist devletlerin, kendilerine tehdit gördükleri gerçek bir yapı vardır. O da ulus devlet yapısıdır.. Emperyalizm, Millet değil Ümmet ister karşısında. Dünyadaki tüm kaynaklara ve pazarlara sahip olmak isterler. Bununu için savaşlar ve kaoslar çıkartarak , mazlum ülkelerin mazlum halklarını yok sayarak, sömürürler. Milletin güçlü olabilmesi, kendi kararlarını kendi alabilmesi,tüm gücü kendinde toplayabilmesi için, Milli Egemenlik var oluş ilkelerimizden en birincisidir. ‘’Milletin varlığı ve korunması, Tam Bağımsızlık ilkesi ile birlikte Milli Egemenlik ilkesine bağlıdır!’’ Milli Egemenliği, milleti ve bireyleri kuvvetli kılacak formül ise;
‘’Ülkenin nüfusu (insan gücü, ordusu).
Beyin ve bilim gücü (eğitim düzeyi, bilimsel, kültürel ve teknolojik birikimi) Ekonomik gücü (doğal kaynaklar, iş gücü, sermaye ve üretim) Ve en önemlisi Sosyal ahlak düzeyidir.‘’ Bu günü anlamanın en keskin ve etkili yolu, geçmişi anlamakla mümkün. Ekonomisi çökmüş, tarım ve hayvancılığı bitmiş. Samana bile muhtaç hale gelmiş, barajları, suyu, madenleri, yolları, bankaları ve aklınıza ne gelirse hepsi satılmış. Her türlü dışa bağımlı hale gelmiş ve çökmüş kurum ve işletmeler, peki tüm bunlar nasıl oldu?
Gelin hep beraber, bir başyapıt haline gelen kitabın sayfalarını karıştıralım.
Bu eser Türkiye’mizin değerli yazarı ve aydını Metin Aydoğan hocama ait; Antik Çağlardan Küreselleşmeye Yönetim Gelenekleri ve Türkler. 1979’da Başbakan olan Süleyman Demirel, Başbakanlık müsteşarlığına Turgut Özal’ı getirir. Özal’dan hazırlanması istenilen yeni ekonomik istikrar programına, daha doğrusu IMF tarafından hazırlanmış ve Türk halkına yutturulan 24 Ocak 1980 programına bir göz atalım... ‘’Türkiye’yi tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıyor, tarım ticaret ve sanayide ulusal hedeflerden vazgeçiliyor ve günlük kur uygulamasına geçilerek Türk lirasındaki değer yitimi sürekli hale getiriliyor. Milli kambiyo rejiminden vazgeçiliyor, ithalat liberasyonu adıyla dışalım serbet kılınıyor, kotalar kaldırılıyor ve kamu yatırımları kısılıyor. KİT’lerin özelleştirileceği temel ürünlerde destek fiyatlarının kaldırılacağı, ücret alışlarının düşük tutulacağı, tarım ürünlerindeki taban fiyatlarının sınırlandırılacağı açıklanıyordu. ‘’
Tüm bu uygulamaların hayata geçmesi için bir demir yumruk gerekliydi.
12 Eylül 1980 darbesine bu yönden bakmalısınız ve 1982 yılında yapılan yeni Anayasa’ya da. Bugün içinde bulunduğumuz durum tek başına AKP’nin işi değil! 1938 den günümüze gelmiş geçmiş tüm parti ve politikacıların birleştiği ve savaş açtığı tek bir şey vardı; o da Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulus Devlet yapısı ve Atatürk devrimleri. Günümüzün siyasileri kirli işlerini gizlemeden, aleni yapıyor. Geçmiş yılların siyasileri ise gizli kapılar ardında yapmış. Geçmişin bilinmeyenlerini, karanlık anlaşmalarını bugün değerli pek çok yazarımızın kaleme aldığı kitaplardan öğreniyoruz. O yüzden daha çok okumak ve öğrenmek birer vatandaşlık görevimiz olmalı. Ben daha da geriye gidelim istiyorum. Fatih’in yabancılara tanıdığı imtiyazlardan, 1838 Ticaret Anlaşması ile Baltalimanı Anlaşmasına, 1839 Tanzimat döneminden, 1856 Islahat Fermanına. İMF ve Dünya Bankasına göbekbağıyla bağlanmaya kadar... Osmanlıyı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni çöküşe götüren benzer sebepleri bulalım istiyorum.
O yüzden kitabımın sayfalarını karıştırmaya devam ediyorum.
Fatih’in yabancılara vermiş olduğu ayrıcalıkları dikkatle okuyalım: 1479 Venedik ve Osmalı arasında imzalanan imtiyaz anlaşması gereğince; ‘’Venedik’li tüccarların tüm malları, araç gereçleri ve gemilerinin güvenliği Osmanlı devleti tarafından sağlanacak ve güvenlik nedeniyle oluşabilecek zarar-ziyan karşılanacaktı.’’ Ama neden ? Birinci Beyazıt Floransa’lılara daha fazla imtiyaz vererek yola devam etmiştir. ‘’ Floransa kumaşının, gümrüksüz olarak ülkeye sokulması kabul ediliyor. Üstelik yılda 50 bin parça kumaşın, satılmasada alınması yükümleniyordu ‘’ Ama Neden? Metin hocam günümüzde imzalanan benzer bir anlaşmaya benzetiyor ve hiç de haksız değil. ‘’ Bu yükümlenme, günümüzdeki, alınmasa da, parası ödenen, doğalgaz anlaşmalarına’’ benzetiyor. Kanuni Kapitülasyanları, ile Osmanlı Akçesi Florin karşısında değer kaybetmeye başlıyor. ‘’ 1584 yılında 1 Florin, 60 Akçeden 120’ye yükselmiş. 1594’de, hazinenin açığı 70 milyon akaçeye çıkmış.’’ Kapatmak içinse ilk kez devlet hazinesi iç hazineden borç alma yoluna gitmiş. Muhteşem yıllar di mi? Fransa, İngiltere ve Hollanda’nın ayrıcalıklar elde ettiği muhteşem yıllar. 1938 den, günümüze yabancı uyrukluların özellikle Arap’ların hızlıca ayrıcalıklar elde ettiğine şahit oluyoruz. Ayrıca her alanda Türk Milletinin adı ve kimliği yok edilmeye çalışılıyor. Avrupa Birliğine girmek için her türlü ödünü veren siyasiler,‘’Gümrük Birliği’’ anlaşmasını ülkenin yararına gibi kutlayarak kabul ettiler. Sonuçlarını hepimiz yaşayarak görüyoruz acı reçeteyi ulusça ödüyoruz. Tüm bu gelişmelerden tek bir sonuç çıkar iç düşmanların ve dış düşmanların tek bir karın ağrısı vardır. O da Türkiye Cumhuriyeti’nin Üniter Yapısı ve Ulus Devlet Yapısıdır.
Meltem Karakoyun 13 Mart 2019
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.