Hoş Geldin Ölüm
Hoş Geldin Ölüm
İlk çağlardan beri insanın doğasında sanat/sanatçılık var… Avcı toplumlarda sanat, yaşadıkları mağara duvarlarına avladıkları hayvanların resimlerini çizmekten ibaretti…
Hiç kimse onlara öldürdükleri vahşi hayvanların resimlerini çizmesini söylemedi… İnsanın doğasında bulunan sanat güdüsünün farkında bile değillerdi… Ama çizdiler… Toplumsal yapıdaki her değişiklik sanata da yansımıştır… Üstelik bu sadece sanat için geçerli değil… Felsefe tarihine baktığımızda yeni doğan felsefelerin hep toplumsal yapılardaki değişikler sonucu ortaya çıktığını görürüz… 18.ci yy ressamlarından Goya’nın ve onun çağdaşlarının tablolarına bakın… Romantizmi görürsünüz… Sanayi devrimi sonrası Gustave Flaubert’in “Madam Bovary” romanıyla ortaya çıkan “Gerçekçilik Akımı”na bakın… Bunun sanayi devrimiyle bir ilgisi yok mu? Bence var… Çünkü artık önceden var olmayan yeni bir toplumsal yapı vardır: Çalışanlar ve çalıştıranlar… Ne var ki Gerçekçilik Akımının öncüleri gerçekleri bireysel olarak ele alıyorlardı… “Sanat sanat içindir” diyorlardı…
Sonunda beklenen oldu…
Vahşi kapitalizmin çalışan kesimi acımasızca ezmesi doruğa ulaştığında “Toplumsal Gerçekçilik” ortaya çıktı… Ve toplumsal gerçekçilik, şiirde, sinemada, edebiyatta, tiyatroda kasıp kavurdu dünyayı… Ve tabi ki ülkemizi de… Çok örnek var… Şiirde Nazım Hikmet, Sinemada Metin Erksan, Tiyatroda Genco Erkal… Edebiyatta ise başta Köy Enstitüsü mezunlarından Fakir Baykurt olmak üzere birçok edebiyatçımız…” Bir de Sevgi Soysal… * * Sevgi Soysal 1936 yılında İstanbul’da doğdu… Ankara Kız Lisesini ve AÜ Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdikten sonra 1957-58 yıllarında tiyatro eğitimi aldı… 1965-1971 arası TRT’de uzman olarak çalıştı… 1971 askeri muhtırasından sonra, her aydının başına gelen Soysal’ın başına da geldi… Düşündüğü için tutuklandı ve bir yıl hapis yattı…
2,5 ay Adana’ya sürgüne gönderildi…
Özdemir Nutku ve Başar Sabuncu ile yaptığı evliliklerden sonra, cezaevinde tanıştığı, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nı hazırlamış olan Mümtaz Soysal ile evlendi… * * * Sevgi Soysal’ın ilk yapıtı “Tutkulu Perçem” çarpıcı öykülerden oluşuyordu… En önemli yapıtı olan “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” romanını ise cezaevinde yazdı… Bu romanı ile 1974 yılı “Orhan Kemal Roman Ödülü”nü kazandı… 1976 yılında, sadece 40 yaşındayken aramızdan ayrılan Sevgi Soysal, askeri muhtıra ve darbe dönemlerinin yüzlerce mağdur aydınlarından biridir… Kanser teşhisi konduktan sonra gittiği Londra’da tedavi sürecinde yazmaya başladığı ama bitirmeye ömrünün yetmediği “Hoş Geldin Ölüm” romanı, bir aydının ölüme meydan okurcasına, inatla toplumsal gerçekçilik çizgisini koruduğu bir manifestonun ilk 60 sayfasıdır…
“ Hoş Geldin Ölüm ” romanı, Ankara Kızılay’da ikinci eşi ve üniversiteden hocası Ömer ile birlikte sol görüşlü dergi satan Sema’nın 12 Mart baskısından yorgun düşmüş düşünceleri ile başlıyor…
Nasıl bitecekti bilmiyoruz… * * * Dünya sanat tarihi, başlanmış ama bitirilememiş yapıtlarla doludur… Trafik kazasında yaşamını yitiren Albert Camus’ün “İlk Adam” romanı, yazıldığı kadarıyla bir başyapıt olarak nitelendirilmektedir… A.Dumas, Thomas Mann, Puşkin, ve daha niceleri var… Başlıyorlar ama bitirmeye ömürleri yetmiyor… Sırf merakımdan bitirilememiş romanların çoğunu okudum… Ve hayalimde hep “yazar bu romanı bitirebilseydi acaba nasıl bitirirdi” diye sordum kendime… Aynı soruyu Sevgi Soysal’ın “Hoş Geldin Ölüm” kitabı için de sormuştum… Acaba kanser tedavisi görmekte olan Sevgi Soysal bu yarım kalmış romanında kendi ölümüne mi “Hoş Geldin” diyordu, yoksa romanın kahramanı Sema’nın 12 Mart döneminde idama gidişine mi? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz… * * * Sevgi Soysal’ı saygıyla ve rahmetle anıyorum… Filizay Twitter: @ertugrulfilizay
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.