Hayırsever Millet
Hayırsever Millet
Tunus, 2011 yılında başlayan Arap Bahar’ından sonra birtakım sıkıntılar çekiyordu.
Tunus’la biz din kardeşiyiz, ona destek olmamız gerekiyor değil mi? Ne yaptık? Kendi topraklarımızdaki onbinlerce zeytin ağacımızı kestik, zeytincilerimizin ve zeytinyağı üreticilerimizin belini büktük, gittik Tunus’tan zeytinyağı almaya başladık. Sudan da din kardeşimiz, ona da biraz destek olmalıyız değil mi? Ne yaptık? Bir zamanlar Ortadoğu ve Balkan ülkelerini de doyuracak kadar tarımsal ve hayvansal üretim yapabiliyorken, hayvansal üretimimizi azalttıkça azalttık, besicilerimizin elini-ayağını bağladık ve gittik Sudan’dan et almaya başladık.
Yeter mi? Yetmez!
Her yerinden bereket fışkıran topraklarımıza beton döktük, çiftçilerimizin belini kırdık, tarımsal üretimi neredeyse bitirdik, gittik Sudan’da tarım arazileri kiralayıp tarımsal üretime başladık. Sırbistan, 1990’lı yıllarda Bosna Hersek’te yaptığı katliamlarla onbinlerce Boşnak kardeşimizin ölümüne neden olmuştu; ama olsun, biz kin tutmayız. Sırbistan’a biraz para kazandıralım dedik; ondan da et almaya başladık. Çek Cumhuriyeti, Fransa, Brezilya’ya da para kazandırmamız gerekiyor; bu yüzden onlardan da et alıyoruz. Türkiye bir zamanlar sığır yetiştiriciliğinde ve saman üretiminde üst sıralardayken Bulgaristan’dan saman, Romanya’dan sığır alıyoruz. Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde yetiştirme olanağımız varken elmayı Şili, İtalya, Fransa, Bosna-Hersek, ABD’den; armudu Şili, Arjantin, Çin, Güney Afrika’dan alıyoruz. Ülkemizde tahıl yetişemeyecek yer yokken Ukrayna, Fransa, Rusya, Almanya’dan arpa; Ukrayna, Macaristan, Fransa, İspanya’dan yulaf; Rusya, Kazakistan, ABD, Meksika’dan buğday alıyoruz. Trakya bölgemiz tam bir ayçiçeği cennetiyken: Moldova, Bulgaristan, Romanya’dan ayçiçeği alıyoruz. Güneydoğu Anadolu bölgemiz Antep fıstığının yuvasıyken İtalya, Almanya, Mısır, İran’dan Antep fıstığı alıyoruz. Doğu Karadeniz bölgemizden çay fışkırırken Sri Lanka, Kenya, Endonezya, Çin, İran’dan çay alıyoruz. Ülkemizde domates yetişemeyecek çok az yer varken Rusya, KKTC, Romanya, Ukrayna’dan domates alıyoruz. Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerimizde çokça yetişme olanağı varken enginarı Mısır, KKTC, Irak’tan; salatalığı Rusya, Belarus, Gürcistan’dan alıyoruz. Ülkemizin pek çok bölgesinde bolca yetişme olanağı olan kuru fasulyeyi Çin, Mısır, Arjantin, Peru’dan; kabağı Ukrayna, Rusya, Çin, G. Afrika’dan; patatesi Hollanda, Almanya, Fransa, KKTC’den, kuru soğanı Hollanda, İran, Rusya’dan; narı Rusya, Peru, Şili, İtalya, Kolombiya’dan; nohudu Meksika, Hindistan, Arjantin’den; karpuzu İran’dan alıyoruz.
Hayırsever Millet
Ülkemiz bir zamanlar mercimek üretiminde üst sıralardayken ve Kanadalılar mercimeğin tohumunu bizden alıyorken, şimdi biz, tükettiğimiz mercimeğin çoğunu Kanada’dan alıyoruz. Yetmedi, bugün ektiğimiz birçok ürünün tohumunu İsrail’den alıyoruz. Birçok sanayi ürününü üretecek hammaddeye, iş gücüne ve beyin gücüne fazlasıyla sahipken bunların çoğunu başka ülkelerden alıyoruz. Kendi silahlarımızı kendimiz üretme gücümüz varken ABD, Rusya, Almanya, İsrail, Güney Kore ve başka pek çok ülkeden silah alıyoruz. 1936 yılında yerli uçağımızı üretmeye başlamışken, Sam Amca’mızı daha çok zengin edelim dedik, uçak fabrikamızı kapattık ve ABD’den uçak almaya başladık. Şimdi Fransa ve Pakistan’dan da uçak alıyoruz. Türkiye bir zamanlar turizm cennetiyken, saçma sapan politikalar uygulayarak turizmimizi çökerttik, tüm potansiyelimizi Yunanistan’a kaptırdık.
Tatil yörelerinde şimdi sinek avlıyoruz.
Yıllarca savaşarak kazandığımız Ege Denizi’ndeki adalarımızı da Yunanistan’a kaptırdık. Var mı bizden daha hayırlı bir millet? Eh, ne de olsa, bizim kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya, bağımsız ve özgür olmaya, çalışıp üretip zengin olmaya hiç hakkımız yok bizim. Başkalarının kölesi olmalıyız, başka ülkeleri zengin etmeliyiz biz. Aklın, bilimin, çağdaşlığın peşinden gidip kendimizi geliştirmek ve uygarlığımızı yükseltmek yerine; her biri ABD-İsrail uşağı olan tarikatların, cemaatlerin, şeyhlerin, diplomasızların, hırsızların peşinden gidip bizi sömürmelerine, soyup soğana çevirmelerine ve karanlığa sürüklemelerine izin vermemiz de bundan olsa gerek! Biz çok mu iyilikseveriz? Çok mu hayırseveriz? Yoksa enayi miyiz ki, bizim olan her şeyi başkalarına yediriyoruz? Mazoşist miyiz biz? Sıkıntı çekmek, ezilmek, kendimizi zora sokmak hoşumuza mı gidiyor? Ya da hiçbir millete nasip olmayan ve Tanrı’nın bize en yüce armağanı olan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün değerini bilmeyip, bize sunduğu bütün nimetleri teker teker yitirdiğimiz için, nankörlerin nankörü müyüz? Bilemedim… Siz karar verin…
BERİL ŞEKER 09.01.2018
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.