Değişen Ne
Genel
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
14.11.2018 - 18:57, Güncelleme:
14.11.2018 - 18:57 2902+ kez okundu.
Değişen Ne
Değişen Ne - Kendi İnsanını Sömüren Yapılar Ayakta Kalamaz
Atatürk kalkınmanın esasının üretim olduğunu biliyordu. Fakat Osmanlıdan günümüze hala devam eden kendi halkını sömüren zihniyeti değiştirmek yalnız bir adam için zordu. Çoğu kişinin gözleri dolarak okuyacağı bir yazı !
Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki, Florya Köşkünden yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında, sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu Bir de merkep vardır. Şoförüne;
— Arabayı durdur, der!
Arabadan iner, tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, yanına gelince,
— Kolay gelsin ağa, der.
— Sağolasın bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa.
Yoldan geçerken dikkatimi çekti!
Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil.
Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır, bezgin bir ses tonuyla,
— Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon bey? Sen bunu bana mı söylüyon?
— Kime söylemeliyim ağa?
— Sen bunu git vergi memuruna söyle.
— Vergi memuruna mı?
— He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini “Vergi Borcunu Karşılar” diyerek alıp götürdüler, sattılar! Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu bey!
Atatürk, çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır. O’nun bu halini gören köylü,
— Bana niye kaş çatıyon bey. Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece köyündenim, muhtara sor istersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam bey’e gidip durumu anlatmadın ağa?
— Gittim bey.
Köylü duraksamıştır. Bunu anlayan Atatürk, devam eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandarmaların adamı içeri koymadığını, bey.
Atatürk,
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin, diye sorar ?
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri kararmış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. tanıdık bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez.
Günümüzdeki sorun işte budur. Osmanlıdan bu yana başımıza çöreklenmiş olan bu zihniyet ve bu zihniyetten beslenenler.
Osmanlı zamanında halkı dinleyen yoktu. Halkın sorunlarını çözmeye çalışan yoktu. Devletin sorunları vardı ve halk bu uğurda harcanıyordu. İşte, Cumhuriyet bunu değiştirdi. Devlet Halkı ilk kez dinliyor ve sorunlarına çözüm arıyordu. Osmanlı zamanında birbirinden ayrışmış olan halk ve devleti, birleştiriyordu Cumhuriyet. Daha doğrusu birleştirmeye çalıştı. Günümüzde gelmiş olduğumuz nokta nedir, gidişat nereyedir siz karar verin.
Mehmet Demirel
14.11.2018
Değişen Ne - Kendi İnsanını Sömüren Yapılar Ayakta Kalamaz
Atatürk kalkınmanın esasının üretim olduğunu biliyordu. Fakat Osmanlıdan günümüze hala devam eden kendi halkını sömüren zihniyeti değiştirmek yalnız bir adam için zordu. Çoğu kişinin gözleri dolarak okuyacağı bir yazı !
Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği İstanbul’daki, Florya Köşkünden yanında yalnızca şoförü ile Küçükçekmece’ye doğru giderken tarlasında, sabanla çift süren bir çiftçi görür. Çiftçinin sabanında koşulu olan öküzün yanında, koşulu Bir de merkep vardır. Şoförüne;
— Arabayı durdur, der!
Arabadan iner, tarlaya doğru yürür. Çiftçi kendisine doğru geleni görmüştür. Sabanında koşulu olan öküzü ve merkebi durdurur. Atatürk, yanına gelince,
— Kolay gelsin ağa, der.
— Sağolasın bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa.
Yoldan geçerken dikkatimi çekti!
Öküzün yanına merkep koşmuşsun. Hiç öküzün yanına merkep koşulur mu? Bunlar denk değil. Köylünün canı sıkkındır. Biraz da alınmıştır, bezgin bir ses tonuyla, — Merkeple öküzün yan yana koşulmayacağını bilmiyom mu sanıyon bey? Sen bunu bana mı söylüyon? — Kime söylemeliyim ağa? — Sen bunu git vergi memuruna söyle. — Vergi memuruna mı? — He ya! Bu sene ürünüm kıt oldu. Vergi borcumu ödeyemedim. Dört gün önce vergi memurları öküzün eşini “Vergi Borcunu Karşılar” diyerek alıp götürdüler, sattılar! Benim öküzün eşi sizin gibi beylerin sofrasına et, sucuk oldu bey! Atatürk, çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği kızdığı zaman kaşlarını çatmaktadır. O’nun bu halini gören köylü, — Bana niye kaş çatıyon bey. Yalan söylediğimi mi sanıyon? Sana ne söylediysem hepsi doğru. Ben Küçükçekmece köyündenim, muhtara sor istersen.Atatürk,
— Neden Kaymakam bey’e gidip durumu anlatmadın ağa? — Gittim bey. Köylü duraksamıştır. Bunu anlayan Atatürk, devam eder. — Kaymakam ne dedi? — Git borcunu öde, dedi. — Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin. Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk, konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder. — Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından belli oluyor. — Halimden belli mi oluyor? — He ya! Hem gitseydin bilirdin.— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandarmaların adamı içeri koymadığını, bey. Atatürk, — Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu niye izah etmedin?, diye sorar. Köylü gülümseyerek, — İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır, duymaz diyola, der. Atatürk, kızmıştır. — Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin, diye sorar ? — O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. Öküzün yanına bir eş alırsın, der. Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker. —“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu) topla, İstanbul’a gel.” Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır. Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim” deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa, etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi daha vardır. Gözleri kararmış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır. Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. tanıdık bir ses duyar. — Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada. Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk, — Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok. — Sağol bey! Sağol. Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen Atatürk, bir müddet sonra, — Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz. Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler. Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle; — Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz. Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede hazırlanıp yasalaştırılmıştır. İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise, kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez. Günümüzdeki sorun işte budur. Osmanlıdan bu yana başımıza çöreklenmiş olan bu zihniyet ve bu zihniyetten beslenenler. Osmanlı zamanında halkı dinleyen yoktu. Halkın sorunlarını çözmeye çalışan yoktu. Devletin sorunları vardı ve halk bu uğurda harcanıyordu. İşte, Cumhuriyet bunu değiştirdi. Devlet Halkı ilk kez dinliyor ve sorunlarına çözüm arıyordu. Osmanlı zamanında birbirinden ayrışmış olan halk ve devleti, birleştiriyordu Cumhuriyet. Daha doğrusu birleştirmeye çalıştı. Günümüzde gelmiş olduğumuz nokta nedir, gidişat nereyedir siz karar verin. Mehmet Demirel 14.11.2018
Hibya Haber Ajansı (HHA), Beyaz Haber Ajansı (BHA), Igfa Haber Ajansı (IGF) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.