Castro Ölmeden Önce Küba
Castro Ölmeden Önce Küba
’Castro Ölmeden Önce Küba ‘’ seyahati yapabildiğimiz için, tarihi günlere tanıklık ettiğimiz için kendimizi hem şanslı hem mutlu hissediyoruz.
Castro Ölmeden Önce Küba Küba’daki günlerimizi hızlıca tükettik, geriye son bir gece ve iki günümüz kaldı. Artık film seti gibi duran sokaklara ve dip diri duran tarihe yavaş yavaş elveda deme vakti. Güzel, renkli ve de canlı küçük kasabamız Vinales’e veda edeceğiz önce... Sıcak kanlı güler yüzlü ev (Casa Particular ) sahiplerimizle kahvaltı sonrası vedalaşıyoruz. Çantalarımızı sırtlanıp iki adım ötedeki viazul otobüs durağına yürüyoruz. Küçük yerleri işte bu yüzden çok seviyorum. Herşey ayağının altında, hele birde acelen varsa, banka, postane, garaj hepsi yanyana ve bir adım ötede.
Castro Ölmeden Önce Küba
Tam zamanında kalkıyor otobüsümüz bu sefer süpriz olmaz diye de umut ediyoruz... Neyseki sorun yaşamadan varıyoruz Havana viazul otobüs terminaline. Taksiye atlayıp eski Havana sokaklarına yeniden kavuşuyoruz... Kalacak yer ayırttırmadık nasılsa buluruz bir yer düşüncesindeyiz. Nitekim gerçekten çok güzel bir ‘’Casa Particular’’ buluyoruz hatta oldukça modern. Aile kendi kaldıkları ev ile turistler için hazırladıkları evin birleşme noktasına minik ahşap bir köprü yapmış.
Minik köprüden geçip açık mutfağa geliyoruz.
Yüksek barın etrafında yüksek bar tabureleri, kahvaltı salonu burası diyor adam. Merdivenlerle üst kata geçiyoruz üç odanın üçü de boş istediğinizi seçin diyor. Pencereli oda hangisi ise onu diyorum. Ama maalesef perde asılı duvarların hiçbirinin ardında pencere yok. Tek pencere var o da odanın koridoruna açılıyor. Küba’daki bu anlamsız olaya anlam veremiyorum. Neyse oda otel odası şeklinde hazırlanmış ve gayet modern bir de banyosu var. Vinales’te damlayarak akan banyo suyundan sonra bu güzel banyonun duşu bize ödül gibi geldi. Çantaları bırakıp son günümüzü boşa harcamayalım diye daha önce gitmediğimiz. Hediyelik eşyaların satıldığı büyük hana gitmeye karar veriyoruz. Yürüme mesafesinden bayağı uzakta olduğu için taksiye atlıyoruz eski tren garı yanı, limana varıyoruz.
Castro Ölmeden Önce Küba
Küba sokak resimleri ve evlerini konu alan ressamların standlarına uğruyoruz. Tablolar oldukça pahalı ve ayrıca satın aldıktan sonra vergi de ödemek zorundasınız. Hediyelik eşya konusunda oldukça zengin bir yer ve bir o kadarda büyük bir han. Tam yarım gün buraya ayırmak şart gibi, her standı gezip pazarlık yapayım derken zaten gün tükeniyor...
Castro Ölmeden Önce Küba
Küba’ya ait takılar, ahşap el yapımı eski otomobiller, mutfak eşyaları gibi aklınıza ne gelirse var, kesenize ve tercihinize göre.
Alış –verişimizi bitirip tekrar Küba’nın sokaklarına dalıyoruz...
Ara sokaklardan geçerken o da ne ? Tayyip Erdoğan’nın gördüğü Küba’daki camiyi görüyoruz. "Kristof Kolomb'un gördüğü bu olamaz zannımca. Dağların arasında değil dar bir sokakta kendi halinde minik cemaati ile orta boy bir mescit burası. Öyle bizdeki gibi tonoz çatılı falan değil zaten minareyi görmesek cami olduğunu da anlamayacaktık, düz ince uzun tek katlı bir bina.
Cemaati olmayan Küba’ya ikici cami yapılmasını teklif etmek nasıl bir aklın ürünüdür bilemedim.
Cıvıl Cıvıl sokakta oyun oynayan çocukların arasından Capitol meydanına doğru yürüyoruz. Olduğu gibi yaşayan Küba halkının mutlu ve meraklı gözleri arasında ilerken aklıma büyük usta. Nazım’ın yazdığı ‘’Saman Sarısı’’ şiirinden Küba ile ilgili bölümü geliyor. ... Küba'dan döndüm bu sabah. Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı bir. Çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya. Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin. işin kolayına kaçmadan ama. gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil. ne de ak örtüde elmaların. ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini. sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin. 1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin. çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının. resmini yapabilir misin üstat. yazık yazık Havana’da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin. bir el gördüm Havana’nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın. bir duvarın üstünde bir el gördüm. ferah bir türküydü duvar.
el okşuyordu duvarı.
el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının. on yedi yaşındaydı el ve Maria’nın memelerini okşuyordu avucu nasır. nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu. yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun. yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan. otuz yaşındaydı el ve Havana’nın 150 kilometre doğusunda deniz. kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu. okşuyordu duvarı. sen el resimleri yaparsın Abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini. Kübalı balıkçı Nikolas’ın da elini yap karakalem. kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan ve. okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas’ın elini. kocaman bir el. deniz kaplumbağası bir el. ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el. artık bütün sevinçlere inanan bir el. güneşli denizli kutsal bir el. Fide’'in sözleri gibi bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp. yeşerip ballanan umutların eli. 1961’de Küba’da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat evler. gibi ağaçlar diken ellerden biri. çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri. mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el. yalansız hürriyetin eli.
Fidel’in sıktığı el.
ömrünün ilk kurşunkalemiyle ömrünün ilk kâadına hürriyet sözcüğünü. yazan el. hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları Kübalıların balkutusu bir. karpuzu kesiyorlarmış gibi. ve gözleri parlıyor erkeklerinin. ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne. ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor. mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin. hürriyet sözcüğünün resmini ama yalansızının. Bu iki dost anca karşılıklı şiirler yazarak gidermiş iç kırıklıklarını ve memleket hasretini. Gerçek dost Abidin Dino sığdıramamıştı mutluluğun resmini bir tuvale... 1961 yazından 2016 yazına kadar geçen sürede Küba halkı, sokakları ve yaşam tarzı pek değişmemişti.
Dansa ve müziğe aşıktı Küba halkı. Castro Ölmeden Önce Küba
Hepsi iş sahibi ve çalışabiliyordu, çocuklar gürbüz ve sağlıklı ve en önemlisi tıpkı bizim çocukluğumuzda. Olduğu gibi sokaklardaydı çocuklar, koşup oynuyordu mutlu yüzler. Castro ölmeden önce görmüştük Küba’yı geçen ondokuz günde anlamaya çalıştık tarihine ve köklerine bağlı Küba’yı ve Küba’lıları. Doğasını koruyan, tek bir ağaçı dahi kesmeyen, sayısız müzeleri ve sanat eserleriyle dolu doluydu Küba. Fidel Castro artık yaşlanmıştı ve çok hasta o ölmeden zaten kardeşi Raul görevi teslim almıştı. Belki ilk on yıl bir şey değişmezdi Küba’da ama kaçınılmaz bir gerçek. Neoliberal politikalar ile parayı bulduğunu sanacaktı Küba’lılar sonra birden hiç olmadığı kadar fakirleşip artarak ölecekti yeni doğan bebekler.
Salgın hastalıklar kol gezecek belki de.
Her çocuğa eşit eğitim sunan bir devlet de kalmayacak belki... Küba’dan döndükten tam bir ay sonra 25 Kasım saat 22:29 da Raoul Castro abisi ve Küba’nın ölümsüz lideri. Fidel Castro’nun öldüğünü halkına üzülerek bildirdi. Dünyadaki tüm ajanslar son dakika haberi olarak verdiler Castro’nun ölümünü. Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro artık yoktu ! 90 yaşında yummuştu hayata gözlerini. Neredeyse bir asırlık bir ömür; Yaşasaydı Atam yaşasaydı büyük Atatürk ! 90 yıl gibi bir ömrü olsaydı ?
Bugün dünyanın süper gücü biz olmazmıydık ?
Eğitimde, sporda, sanatta, kültürde, edebiyatta, tarımda, endüstride, teknolojide kim itiraz edebilir bu gerçekliğe ? Fidel Castro öldüğü için üzülmemiştim, Atamızın ömrünün bu kadar uzun olmadığı için üzülmüştüm aslında.
Yobaza terk edilen güzel ülkem ve güzel ülkemin naif insanları için üzülmüştüm.
Asıl soru hemen sorulmuştu ‘’ Castro öldükten sonra Küba ‘’ nasıl olacaktı, neler bekliyor Küba halkını ? Onlar da bizim gibi AB-D oyunları ile tepe taklak mı olacaklar yoksa daha dirayetli olup teslim etmeyecekler mi ülkelerini ? Herşeyi, tüm soruların cevaplarını yaşayarak öğreneceğiz. Küba’daki son günümüze dönecek olursak, hızlıca tükettik saatleri ve dakikaları. Acele ederken Mahmut’un sandaletinin kenarı kopuyor, hemen buluyoruz bir ayakkabı tamircisi. Taş binanın tam orta yerinde mini minnacık bir atölye, belki iki metreden daha yüksek ahşap ve demir karışımı bir kapı.
Sandaleti verdik, oturduk taş kaldırıma.
Gülen yüzü ile selam veriyor biri, Jamaika’lımış ama çok uzun yıllardır Küba’da yaşadığı için artık Kübalı. Bize nereli olduğumuzu soruyor? Tahmin et diyoruz! O sırada ayakkabı tamircisi o deli konuşmayın diye işaret ediyor. Bence Küba’da gördüğüm en aklı başında adamdı... Tarih ve coğrafyaya girdi konuya haliyle, en sonunda buldu nereli olduğumuzu; Türk’sünüz dedi ve komşu ülkeleri saymaya başladı. Şaşırdık tabiki hal böyle olunca ödülü kaptı. Ayrıca cüzdanımda sakladığım minik Türk bayrağımızıda armağan ediyorum, Jamaika’lı dostumuza.
Mutlu ve memnun bir ifade beliriyor yüzünde.
Artık çantaları toplayıp yarın başlayacak olan uzun seyehatimize kendimizi hazırlamalıyız. Son gecemizde bitiyor. Belki gezemediğimiz, göremediğimiz çok yer var onun telaşı ile ertesi gün de erkenden arşınlıyoruz. Havana sokaklarını, daha çok fotoğraf çekme telaşımızda var tabi. Özümsediğimiz anları ölümsüzleştirmek kendimize anı olarak kalacak kareleri çoğaltmak istercesine basmaya başladık denklanşöre. Saate baktığımızda artık ayrılık vakti gelmişti. Tam vaktinde taksimizde kapının önünde koşarak çantaları alıp, çıkıyoruz yola... Son kez bakıyoruz Havana sokaklarına, kim bilir belki günün birinde yeniden geliriz buralara. ‘’Castro Ölmeden Önce Küba ‘’ seyahati yapabildiğimiz için, tarihi günlere tanıklık ettiğimiz için kendimizi hem şanslı hem mutlu hissediyoruz. Biz kendi adımıza çiziverdik mutluğun resmini Küba’da, Castro ölmeden önce Küba’da...
Meltem Karakoyun
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.