Bir Vicdanın Haykırması

Yazarlar 05.01.2018 - 00:26, Güncelleme: 06.10.2023 - 01:27 23718+ kez okundu.
 

Bir Vicdanın Haykırması

Bir Vicdanın Haykırması Bu yazı eski bir Müslüman’ın özeleştirisi, bir vicdanın haykırmasıdır.
Aslına bakılırsa, Müslümanlarda ve muhafazakârlarda, dini, menfaatleri doğrultusunda kullanma ve dini yanlış anlayıp, yanlış uygulama, istediği gibi eğip bükme bozukluğu hep vardı. Toplumca inancımız zayıftı aslında. Bizler hep kendimizi Türkiye’nin %99 u Müslüman diye kandırdık ve halen kandırmaya devam ediyoruz. Dindarlar dindarlığını, Müslümanlar Müslümanlığını ve ibadetini Yaratıcıya göstereceklerine insanlara gösterme peşinde. İnanç ve din, toplumsal değil bireyseldir. Ama bizler inancımızı ve dinimizi bireysel değil toplumsal yaşadığımız için dini bir silah haline getirdik. İnancımızı ve dindarlığımızı Yaratıcıya göstereceğimize insanlara gösterdik. Dindarlığı, şeklen ve işimize geldiği gibi yaşadık, yaşıyoruz, dayattınız hala dayatıyorsunuz. Toplum olarak, en alt tabakamızdan en üst tabakamıza kadar, en ufak bir menfaatimizde dini ve dini değerleri satmaktan, harcamaktan çekinmiyoruz. Dindar ama ikiyüzlü ve ahlaksızız. Akıllı ama vicdansızız. Güçlü olduğumuzda adaletsiziz. İçimize sindirememişiz dini ve dinin mesajlarını. Kimlik Müslümanıyız yani. İndirildiğine inanılan dini değil inandığımız, işimize gelen ve uydurulan dini yaşadık ve dayattık toplumca. Dinin özünü anlayamayıp, şekli ve hurafeleri ile yaşadık. Bu sapkınlığın en büyük nedenlerinden en başta geleni Kur’an’ın Türkçe okunmaması, okunmasına rağmen anlaşılamaması ya da herkesin farklı anlaması. En büyük hatamız, sanki Yaratıcı, yarattıklarının dillerini bilmezmiş gibi başkalarının dilinden ve düşüncesinden öğrenmeye çalıştık dini. Kendi aklımıza, anlayışımıza değil başkalarının akıl ve söylemlerine emanet ettik kendimizi. Kolaycılığa kaçtık. Arapça dayatıldı. Bir Vicdanın Haykırması Kur’an’ın kapağını açmadan, ne dediğini ve istediğini anlamadan, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduk. Yaratıcının ne demek istediğini anlayamadığımız gibi başkalarının Müslümanları yalan yanlış yönlendirmesine müsaade ettik. Kur’an’ın mesajı ve dinin özü yerine, din diye Arap, kültür, dil ve simgelerini aldık. Kendi dinimizi yarattık. Sonunda ülkemiz din sapıkları ile doldu. Sözde âlimler ve hocalar ise insanları dinin özüne çağıracaklarına, tarikatlarına (Ticarethanelerine) çağırdılar. Hocalar, Şeyhler, Şıhlar, tarikatlar aracılığı ile dinin ticaretini yapıp, müritlerini müşteri ve siyasi güç olarak kullandılar. Ne hocalarımız nede insanlarımız gerçek dindar olamadılar. Din ve dindarlık ticaret ve reklam aracı oldu. Sonuç, eğilip bükülmüş,  içi boşaltılmış ticari ve siyasi bir din. Bu duruma gelmemizin sorumlusu sözde din âlimleridir. Ancak şu bir gerçek ki siyasetçiler de dini, tarikatları, cemaatleri, şeyhleri, şıhları, hocaları, sözde din âlimlerini kendi çıkarları doğrultusunda sürekli kullanmışlardır. Onlar da siyasetçileri kullanmışlardır. Karşılıklı ticaret söz konusudur. Din ve umut satılıp oylar alınmıştır. Sözde dindar, siyasal İslamcı, Müslüman parti ve liderleri, Diyanet dine ve dindarlara en büyük zararı vermiştir. Öyle ki bu zarar uzun yıllar boyu telafi edilemeyecektir. Bir faydası var ki o da, sözde Müslümanların ve siyasal İslamcıların gerçek niyet ve yüzlerini ortaya çıkarmıştır. Şapka düşmüş kel görünmüştür. Müslüman ve dindar bildiklerimiz iktidarı ve gücü ele geçirince, tüm değerlerini kaybedip, sadece sapıtmakla kalmamış aynı zamanda zenginleşmiş ve zalimleşmişlerdir. Sözde Müslümanlar için demokrasinin amaç değil, sadece bir araç olduğu tescillenmiştir. Sonuç olarak Din siyaseti kusmuş, İslam ile Siyasal İslam birbirinden ayrılmıştır. Lakin siyasal İslam, İslam’ı ve dindarların peşini bırakmamış, bir asalak gibi kan emmeye devam etmektedir. Son 20 yıldır yaşanan süreç bir kez daha göstermiştir ki, ülkeyi, milleti, inançları, dindarları korumak için LAİKLİK kesinlikle anayasamızda ve günlük yaşantımızda korunması ve uygulanması gerekir. Laikliğe asıl ihtiyacı olanlar, bizzat gerçek dindarların kendileridir. Dindar olmadan önce dinden daha evrensel olan Akıllı, Vicdanlı, Adaletli, Ahlaklı ve Sevgi dolu olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu değerlerin dini değerlerden daha üstün olduğunu görmemiz gerekiyor. Mevlana’nın dediği gibi "İslam’ı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslam’dan koruyun" Sözde dindarlar, Âlimler, Süslümanlar, Yobazlar, Siyasal İslamcılar, Diyanet, Tarikatlar, Cemaatler, Şeyhler, Şıhlar, imamlar yüzünden Deist olan eski bir Müslüman. Yüce Yaratıcım, en azından bu sapkınlar yüzünden sana olan inancımı alma benden. Sağlık ve Sevgi ile kalın. Talha Kumcu 
Bir Vicdanın Haykırması Bu yazı eski bir Müslüman’ın özeleştirisi, bir vicdanın haykırmasıdır.

Aslına bakılırsa, Müslümanlarda ve muhafazakârlarda, dini, menfaatleri doğrultusunda kullanma ve dini yanlış anlayıp, yanlış uygulama, istediği gibi eğip bükme bozukluğu hep vardı. Toplumca inancımız zayıftı aslında. Bizler hep kendimizi Türkiye’nin %99 u Müslüman diye kandırdık ve halen kandırmaya devam ediyoruz. Dindarlar dindarlığını, Müslümanlar Müslümanlığını ve ibadetini Yaratıcıya göstereceklerine insanlara gösterme peşinde. İnanç ve din, toplumsal değil bireyseldir. Ama bizler inancımızı ve dinimizi bireysel değil toplumsal yaşadığımız için dini bir silah haline getirdik. İnancımızı ve dindarlığımızı Yaratıcıya göstereceğimize insanlara gösterdik. Dindarlığı, şeklen ve işimize geldiği gibi yaşadık, yaşıyoruz, dayattınız hala dayatıyorsunuz. Toplum olarak, en alt tabakamızdan en üst tabakamıza kadar, en ufak bir menfaatimizde dini ve dini değerleri satmaktan, harcamaktan çekinmiyoruz. Dindar ama ikiyüzlü ve ahlaksızız. Akıllı ama vicdansızız. Güçlü olduğumuzda adaletsiziz. İçimize sindirememişiz dini ve dinin mesajlarını. Kimlik Müslümanıyız yani. İndirildiğine inanılan dini değil inandığımız, işimize gelen ve uydurulan dini yaşadık ve dayattık toplumca. Dinin özünü anlayamayıp, şekli ve hurafeleri ile yaşadık. Bu sapkınlığın en büyük nedenlerinden en başta geleni Kur’an’ın Türkçe okunmaması, okunmasına rağmen anlaşılamaması ya da herkesin farklı anlaması. En büyük hatamız, sanki Yaratıcı, yarattıklarının dillerini bilmezmiş gibi başkalarının dilinden ve düşüncesinden öğrenmeye çalıştık dini. Kendi aklımıza, anlayışımıza değil başkalarının akıl ve söylemlerine emanet ettik kendimizi. Kolaycılığa kaçtık.

Arapça dayatıldı. Bir Vicdanın Haykırması

Kur’an’ın kapağını açmadan, ne dediğini ve istediğini anlamadan, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduk. Yaratıcının ne demek istediğini anlayamadığımız gibi başkalarının Müslümanları yalan yanlış yönlendirmesine müsaade ettik. Kur’an’ın mesajı ve dinin özü yerine, din diye Arap, kültür, dil ve simgelerini aldık. Kendi dinimizi yarattık. Sonunda ülkemiz din sapıkları ile doldu. Sözde âlimler ve hocalar ise insanları dinin özüne çağıracaklarına, tarikatlarına (Ticarethanelerine) çağırdılar. Hocalar, Şeyhler, Şıhlar, tarikatlar aracılığı ile dinin ticaretini yapıp, müritlerini müşteri ve siyasi güç olarak kullandılar. Ne hocalarımız nede insanlarımız gerçek dindar olamadılar. Din ve dindarlık ticaret ve reklam aracı oldu.

Sonuç, eğilip bükülmüş,  içi boşaltılmış ticari ve siyasi bir din.

Bu duruma gelmemizin sorumlusu sözde din âlimleridir. Ancak şu bir gerçek ki siyasetçiler de dini, tarikatları, cemaatleri, şeyhleri, şıhları, hocaları, sözde din âlimlerini kendi çıkarları doğrultusunda sürekli kullanmışlardır. Onlar da siyasetçileri kullanmışlardır. Karşılıklı ticaret söz konusudur. Din ve umut satılıp oylar alınmıştır. Sözde dindar, siyasal İslamcı, Müslüman parti ve liderleri, Diyanet dine ve dindarlara en büyük zararı vermiştir. Öyle ki bu zarar uzun yıllar boyu telafi edilemeyecektir. Bir faydası var ki o da, sözde Müslümanların ve siyasal İslamcıların gerçek niyet ve yüzlerini ortaya çıkarmıştır. Şapka düşmüş kel görünmüştür. Müslüman ve dindar bildiklerimiz iktidarı ve gücü ele geçirince, tüm değerlerini kaybedip, sadece sapıtmakla kalmamış aynı zamanda zenginleşmiş ve zalimleşmişlerdir. Sözde Müslümanlar için demokrasinin amaç değil, sadece bir araç olduğu tescillenmiştir. Sonuç olarak Din siyaseti kusmuş, İslam ile Siyasal İslam birbirinden ayrılmıştır. Lakin siyasal İslam, İslam’ı ve dindarların peşini bırakmamış, bir asalak gibi kan emmeye devam etmektedir. Son 20 yıldır yaşanan süreç bir kez daha göstermiştir ki, ülkeyi, milleti, inançları, dindarları korumak için LAİKLİK kesinlikle anayasamızda ve günlük yaşantımızda korunması ve uygulanması gerekir. Laikliğe asıl ihtiyacı olanlar, bizzat gerçek dindarların kendileridir. Dindar olmadan önce dinden daha evrensel olan Akıllı, Vicdanlı, Adaletli, Ahlaklı ve Sevgi dolu olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu değerlerin dini değerlerden daha üstün olduğunu görmemiz gerekiyor. Mevlana’nın dediği gibi "İslam’ı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslam’dan koruyun" Sözde dindarlar, Âlimler, Süslümanlar, Yobazlar, Siyasal İslamcılar, Diyanet, Tarikatlar, Cemaatler, Şeyhler, Şıhlar, imamlar yüzünden Deist olan eski bir Müslüman. Yüce Yaratıcım, en azından bu sapkınlar yüzünden sana olan inancımı alma benden. Sağlık ve Sevgi ile kalın. Talha Kumcu 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, ilaçlama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat, https://www.tahanci.av.tr/arac-deger-kaybi-hesaplama/