Bir Varmış Hep Varmış
Bir Varmış Hep Varmış
Bir Varmış Hep Varmış
Bizim topraklarımızda doğmuş olup da;
Aile büyüklerinden duydukları masallarla, salıncak, beşik, omuz, uyutularak büyütülmemiş, bir çocuk yoktur sanırım.
Çocuk yaşımda dün gibi hatırlıyorum, Annem'in sesiyle "BİR VARMIŞ" ile başlayan klasik masal gecesinde, pür telaş, annem'in ağzını, avuç içimle kapatıp, kısık sesle kulağına "başka türlü söyle" diye, fısıldarken;
Annem her seferinde gülümseyerek, "Peki o zaman sen başla, ben devam edeyim" der ve o pek meşhur, pek sıradan, bildik masal girişi de aklımca korunurdu..
"Masallara karışıp yok olmamış, BİR VARMIŞ, HEP VARMIŞ"
*Ne kadar çabalamış olsamda..
O devir, hepimiz masallarla büyütüldük. Bu devir hepimiz "O" masalardan düştükçe düşüp, kırıldık.
*
Gel gelelim bugün, "değişik alanlarda" boy gösteren, günümüz soytarılarının anlattığı hiç bir masal..
Zamanında hayal güçleri fazlası ile gelişmiş, görmüş, geçirmiş, muhakeme yetisi sağlam, belirli bir eğitim almış, aklı ve mantığı ön planda olan BİZLERİ hiç bir şekilde tatmin etmediği gibi, içimizi de karartan cinsten..
Hani neredeyse; "Amaaaan amman sus! Bu masallara karnımız tok, duymayalım." der gibiyiz..
Oysa, böyle miydik?
Kendimize ait olan dili, lisanı İçimizde zenginleştirerek, toplumun yaşama bakışını, değer yargılarını, kültürünü, adabını, inancını içine alan, yaptırımlarını bireylere yükleyerek, temiz düşünen nesiller olmasını aşılayan, Atalarımızdan yadigâr nice efsaneler, nice hikayeler, kulaktan kulağa aktarılrken;
Kötülüklerin arındırıldığı, iyiliklerin çoğaldıkça, hayal gücünün çocuksulaştığı masallar, günümüze taşındı ve bugün bile bir çoğu güncelliklerini korurken, kimi yazılı hale getirildi.
Her biri kişisel gelişim ölçüsünde ders verir nitelikte.
Bu masal ve hikayelerin en önemlileri, 1856 Yılında malatya da doğan, 1918 yılında Konya da edebiyat öğretmeni olan, daha sonra 1925 yılında Kuvvai Milliye marşını yazan, gezici köy kitaplıkları kuran, daha sonraki yıllarda kültürel mirasımıza sahip çıkmak adına ve çocuklara okuma alışkanlığı kazandırarak, Türkçelerini daha iyi öğrenmeleri için MASALLAR dünyasını yaratan EFLATUN CEM GÜNAY dır..
TÜRKLERİN MASAL BABASI olarak tarihe geçen GÜNAY değerli çocuk masal klasiklerinden biri olan "AÇIL SOFRAM AÇIL" Kendisine 55 ülke arasından 1.lik madalyası "Hans Christian Andersen Medal Kurumu" tarafından verilerek ödüllendirilmiştir.
Kendisi aynı zamanda DEDE KORKUT hikayeleri'ni kaleme alan yazarımızdır..
GÜNAY halkın gönlünü İSTANBUL RADYOSUNDA okuduğu masallarla kazanmış değerli bir edebiyatçımızdır..
Öyle ya, masal deyip geçmeyin!
Geçmişe dayanan kökleri vardır. Masal karşında bir bakarsın dağ gibi durur..
Bir, bakarsın, dal budak salar üstümüze, yeşerir gider, bakmışsın bağ olur, üzümler keyfe keder…
Masal yazmak kolay değildir elbette ama aktarabilmek yazmak kadar da zordur..
Masalın tadı anlatılışındadır..
Hele masal, ağzıyla iki tekerleyip, bir yuvarlamasını bilen, masal ustalarından dinlenirse, tadına doyulmaz.
Bakalım ben yazarken aynı kıvamda aktarabilecek miyim..
Doğu mitolojisinde efsaneye göre, Bilgi ağacının dalları arasında, etekleri bulutlar üzerinde, görkemli mi görkemli, yuvası kaf dağının ardında olan Farsça SİMURG, Türkçe ZÜMRÜTÜ ANKA adında bir kuş yaşarmış..
Simurg’un her şeyi bildiğine inanan dünyanın tüm kuşları bir gün bir araya gelip, onu bulmak için yola çıkmaya, karar vermiş.
Çıktıkları yol 7 vadiyi aşacakları çetrefilli ve bir hayli de uzuuunn bir yolmuş..
Önce İstek vadisini aşmışlar, Aşk vadisine kovuşmuşlar, derken Ustalık vadisine tırmanmışlar, oradan Kanaatkarlık vadisinde kimi sefil olurken, Yalnızlık vadisinden, Şaşkınlık vadisini de aşıp, son vadi olan Yokoluş vadisinde soluğu almışlar.
Bu yolculukta.
Yorulup bin dereden su getiren kimi kuşlar geri dönmüş.
Kimileri de bu yolda aç susuz kalıp, bitkin düşüp ölmüş.
Böyle böyle son vadi olan yokoluş vadisine gelindiğinde geriye sadece otuz kuş kalmış.
Otuz kuş Kaf Dağı’nın zirvesinde Simurg’u bulamamış.
Gördükleri tek şey Kendileriymiş.
Sonunda sırrı sözcükler çözmüş.
Farsça "Sİ" otuz/ "MURG" ise kuş demekmiş.
Meğer, Yedi zorlu vadiden geçip bilgeliğin peşinden koşan otuz kuşun her biri birer SİMURG’muş.
Bunu Mevlana, "kişi neyi arıyorsa odur." diye özetler..
Evet işte; "Şu masal dünyasını bir dönüp dolanayım" diye, demir çarık, demir asa sizle yola düştüm..
Bir olup Dere, tepe düz, altı ayla bir güz gitsek, bir arpa boyu yol gideriz ancak!
İyisi mi, gelin derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi geçerek;
Lale, sümbül derleyip, soğuk sular içerek; Daha da yorulursak, Hızır'ın atına binerek bir tandır başına götüreyim sizi.
İşiteceksiniz ne masallar, ne masallar var orada iki çay, bir kahve arasında..
Makas kesmedik, iğne batmadık masallardan geçip... Sizi oturduğunuz yerden alıp, farklı bir mekana ve düşünceye sürüklemekti amacım..
İzin verdiğiniz için teşekkür ederim..
içTen
Yeni Yılı Karşılarken isimli yazım için TIKLAYIN
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.