Bir Seçim Konuşmasının Atatürkçe Yorumu
Siyaset
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
23.03.2019 - 18:52, Güncelleme:
23.03.2019 - 18:52 4018+ kez okundu.
Bir Seçim Konuşmasının Atatürkçe Yorumu
Bir Seçim Konuşmasının Atatürkçe Yorumu - Ülkemizde politikanın seviyesi her geçen gün daha da düşüyor. Toplum olarak pek çok değerimizi yitiriyoruz. Bunun en başında saygı ve toplumsal ahlak geliyor. Yazımda hafta içinde yaşanan bir olayı Atatürkçe ele almak istiyorum.
Tarih 19 Mart 2019… Cumhurbaşkanı; birtakım iddialarla karşı karşıya kalan, muhalefetin belediye başkan adaylarından biri hakkında diyor ki:
"Bu konuyla ilgili olarak belgelerin ortaya çıkması, yargının Sayın Yavaş’la ilgili vermiş olduğu karar, bunlar kenara konulacak bir şey değil. Bu seçime böyle girebilse dahi seçimden sonra, çünkü bunun dokunulmazlığı falan da yok, bunlar milletin önüne gelecek. Milletin önüne geldiği zaman çok ciddi bedeli kendisi ödeyeceği gibi maalesef Ankaralı hemşehrilerimizi ödetme durumuna düşürür.”
Amacım; bu beyanatı Birinci Görev Okulunda Prof. Dr. Cihan Dura hocamdan öğrenmiş olduğum bilgiler ışığında yorumlamak olacak.
Milliyetçilik, millete dolayısıyla bireye varlığını sürdürme yeteneği sağlar.
Bu tanıma dayanarak, millet ve bireyin güçsüz bırakılmak istendiği sonucuna varabiliriz. Bir nevi bireylerin varlığını sürdürme yetisinin, bedel ödetilerek alınması tehdidi var.
Eğer toplum bu söylem ve tehdit karşısında susarsa, ya cahildir, ya gaflet içindedir. Milliyetçilik ilkesinin bir topluma sağladığı faydalardan halk yoksundur, diyebiliriz.
Bildiğimiz ve öğrendiğimize göre Türk Milliyetçiliği insancıl ve barışcıdır. Biz yurtta ve dünyada barışı gözetiriz, asla saldırgan olmayız. Yukarıdaki diyalog bu ilkeye tamamen aykırıdır. Saldırganlık ve insanlık dışı hatta kanunlar ötesinde düşmanca bir yaklaşım söz konusudur.
Çağdaşlaşmaya yani biz duygusuna da sözlü bir saldırı mevcuttur.
* * *
Milli İradenin gerçekleşmesi için iki unsur vardır; Milli İrade ve Milli Egemenlik yani Milletin gücü tarafından desteklenme.
Yukarıdaki ifadede Milli iradenin gerçekleşme koşulu öyle yada böyle engellenecektir, denmektedir. Bu söylem sosyal ahlaka (= Millî Egemenlik ilkesine) aykırıdır.
Yasama yürütme ve yargı organlarının tek bir kişinin elinde olduğu hissi verilmektedir. Tek bir kişi muktedirdir. Milli egemenlik gücü asla tek bir kişiye verilmemelidir. Onun bunun oyuncağı olmamalıdır.
Bilindiği gibi, milli egemenlik doğrudan doğruya değil, üç organ eliyle gerçekleşir: Meclis, hükümet ve adliye…
Yukarıdaki konuşmada bu erkler de yok sayılıyor.
Atatürkçüler halkı uyarmalı, iç ve dış düşmanlara karşı, bilinçli olmalıdır.
* * *
Konuşmada Halkçılığın temel ilkesi olan eşitlik kavramına da aykırılık vardır.
Hatırlayalım; herkes dil, din, mezhep, soy, cinsiyet ve siyasi görüş farkı gözetmeksizin yasalar önünde eşittir. Fakat birileri birilerinin siyasi görüşüne karşı tehdit savuruyor, korku salıyor .
Devleti yönetenler de kanunlar karşısında eşittir, hiç bir ayrıcalık söz konusu olamaz. Kimse tek başına Türkiye Cumhuriyeti’nde muktedir olamaz.
O yüzden gerçek bir demokrasi anlayışına doğrudan bir aykırılık söz konusu.
Halk bu noktada dayanışma içinde olmalıdır. Dayanışma; insanlar arasındaki bağlılık, birbirine destek olmaktır. Dayanışmacılık; toplum hayatında politika, ahlak, hukuk ve iktisatta dayanışmayı esas alan görüş ve sistemdir.
* * *
Cumhuriyetçilik İlkesine dayarak mecliste görev yapanların, görev süresi konusu tekrar ele alınmalıdır. Devleti yönetenlerin görev süresi kısa olmalıdır. Bu görev süreleri uzadıkça, vekiller ve temsil edilenler arasındaki bağ kopmaya başlıyor. Görevdeki Cumhurbaşkanı olsa dahi görev süresi en aza indirilmeli ve gücü sınırlı tutulmalıdır.
Yasa koyucular daima dürüst ve ahlaklı olmalı, Milli iradeden uzaklaşmamalıdır.
Yürütme erkinin ikinci unsuru olan Cumhurbaşkanı; Cumhuriyetin yasalarına riayet eder, bunları korur ve savunur. Fakat yapılan açıklamada tüm bu kural ve kanunların tam tersine şahit oluyoruz.
Kimse bir başkası hakkında yargıda bulunamaz. Yargı görevini mahkemeler ve adliye teşkilatı yerine getirir. Kişiler tek başına yargılama yapamaz.
’’Tek kişiye yapılan adaletsizlik, bütün topluma yapılmış bir tehdittir’’ (Montesque)
* * *
Laiklik ilkesine de müdahalede bulunulduğunu düşünüyorum. Bir kişinin kendi davranış ve değerlerini serbestçe yargılayabilmesine vicdan özgürlüğü denir. Halkın vicdanına hakim olma ya da yön verme girişimi söz konusudur yukarıdaki konuşmada.
Ayrıca cehalete bağlı bir hoşgörüsüzlük de sezinliyorum.
Herkes kendi için değil, herkes herkes için vardır. Toplumda karşılık bulan bir kişiye saldırmak ve tehdit etmek elbette doğru değildir.
* * *
Bu olayda tüm ilkelerle doğrudan bağlantılı olan Ahlak İlkesi tamamen yok sayılmaktadır.
Ahlak bireylerden ayrı, yüce bir kaynaktan doğar. O kaynak toplumdur, millettir. Ahlak bireylerin üzerindedir; o ancak toplumsal olabilir, ulusal olabilir.
Bu tanıma göre yöneticiler ve halk sosyal ahlak ilkesini zorluyorlar.
Ahlaklı yöneticiler halka hesap vermek zorundadır. Eğer kişi ahlaklı ise, en az kendininki kadar, milletinin çıkarlarını da gözetmelidir.
Milleti yönetenler daima gerçeği söylemeli, milleti aldatmamalıdır. Bu yüzdendir ki iş başına daima işin ehli olan insanlar getirilmeli. Kimseye iltimas geçilmemeli.
Bir devlet kişisel görüşler ile değil, o devletin hukuk kurallarınca ahlak kurallarınca ve devrimlerin sürekliliği ile yönetilmelidir.
Bu yüzden ulu önderimize kulak veriyorum; Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Sevgili milletim, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağın adamların kanındaki, vicdanındaki esas cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.”
Meltem Karakoyun
23 Mart 2019
Bir Seçim Konuşmasının Atatürkçe Yorumu - Ülkemizde politikanın seviyesi her geçen gün daha da düşüyor. Toplum olarak pek çok değerimizi yitiriyoruz. Bunun en başında saygı ve toplumsal ahlak geliyor. Yazımda hafta içinde yaşanan bir olayı Atatürkçe ele almak istiyorum.
Tarih 19 Mart 2019… Cumhurbaşkanı; birtakım iddialarla karşı karşıya kalan, muhalefetin belediye başkan adaylarından biri hakkında diyor ki:
"Bu konuyla ilgili olarak belgelerin ortaya çıkması, yargının Sayın Yavaş’la ilgili vermiş olduğu karar, bunlar kenara konulacak bir şey değil. Bu seçime böyle girebilse dahi seçimden sonra, çünkü bunun dokunulmazlığı falan da yok, bunlar milletin önüne gelecek. Milletin önüne geldiği zaman çok ciddi bedeli kendisi ödeyeceği gibi maalesef Ankaralı hemşehrilerimizi ödetme durumuna düşürür.”
Amacım; bu beyanatı Birinci Görev Okulunda Prof. Dr. Cihan Dura hocamdan öğrenmiş olduğum bilgiler ışığında yorumlamak olacak.
Milliyetçilik, millete dolayısıyla bireye varlığını sürdürme yeteneği sağlar.
Bu tanıma dayanarak, millet ve bireyin güçsüz bırakılmak istendiği sonucuna varabiliriz. Bir nevi bireylerin varlığını sürdürme yetisinin, bedel ödetilerek alınması tehdidi var.
Eğer toplum bu söylem ve tehdit karşısında susarsa, ya cahildir, ya gaflet içindedir. Milliyetçilik ilkesinin bir topluma sağladığı faydalardan halk yoksundur, diyebiliriz.
Bildiğimiz ve öğrendiğimize göre Türk Milliyetçiliği insancıl ve barışcıdır. Biz yurtta ve dünyada barışı gözetiriz, asla saldırgan olmayız. Yukarıdaki diyalog bu ilkeye tamamen aykırıdır. Saldırganlık ve insanlık dışı hatta kanunlar ötesinde düşmanca bir yaklaşım söz konusudur.
Çağdaşlaşmaya yani biz duygusuna da sözlü bir saldırı mevcuttur.
* * * Milli İradenin gerçekleşmesi için iki unsur vardır; Milli İrade ve Milli Egemenlik yani Milletin gücü tarafından desteklenme. Yukarıdaki ifadede Milli iradenin gerçekleşme koşulu öyle yada böyle engellenecektir, denmektedir. Bu söylem sosyal ahlaka (= Millî Egemenlik ilkesine) aykırıdır. Yasama yürütme ve yargı organlarının tek bir kişinin elinde olduğu hissi verilmektedir. Tek bir kişi muktedirdir. Milli egemenlik gücü asla tek bir kişiye verilmemelidir. Onun bunun oyuncağı olmamalıdır. Bilindiği gibi, milli egemenlik doğrudan doğruya değil, üç organ eliyle gerçekleşir: Meclis, hükümet ve adliye…Yukarıdaki konuşmada bu erkler de yok sayılıyor.
Atatürkçüler halkı uyarmalı, iç ve dış düşmanlara karşı, bilinçli olmalıdır. * * * Konuşmada Halkçılığın temel ilkesi olan eşitlik kavramına da aykırılık vardır. Hatırlayalım; herkes dil, din, mezhep, soy, cinsiyet ve siyasi görüş farkı gözetmeksizin yasalar önünde eşittir. Fakat birileri birilerinin siyasi görüşüne karşı tehdit savuruyor, korku salıyor . Devleti yönetenler de kanunlar karşısında eşittir, hiç bir ayrıcalık söz konusu olamaz. Kimse tek başına Türkiye Cumhuriyeti’nde muktedir olamaz. O yüzden gerçek bir demokrasi anlayışına doğrudan bir aykırılık söz konusu. Halk bu noktada dayanışma içinde olmalıdır. Dayanışma; insanlar arasındaki bağlılık, birbirine destek olmaktır. Dayanışmacılık; toplum hayatında politika, ahlak, hukuk ve iktisatta dayanışmayı esas alan görüş ve sistemdir. * * * Cumhuriyetçilik İlkesine dayarak mecliste görev yapanların, görev süresi konusu tekrar ele alınmalıdır. Devleti yönetenlerin görev süresi kısa olmalıdır. Bu görev süreleri uzadıkça, vekiller ve temsil edilenler arasındaki bağ kopmaya başlıyor. Görevdeki Cumhurbaşkanı olsa dahi görev süresi en aza indirilmeli ve gücü sınırlı tutulmalıdır.Yasa koyucular daima dürüst ve ahlaklı olmalı, Milli iradeden uzaklaşmamalıdır.
Yürütme erkinin ikinci unsuru olan Cumhurbaşkanı; Cumhuriyetin yasalarına riayet eder, bunları korur ve savunur. Fakat yapılan açıklamada tüm bu kural ve kanunların tam tersine şahit oluyoruz. Kimse bir başkası hakkında yargıda bulunamaz. Yargı görevini mahkemeler ve adliye teşkilatı yerine getirir. Kişiler tek başına yargılama yapamaz. ’’Tek kişiye yapılan adaletsizlik, bütün topluma yapılmış bir tehdittir’’ (Montesque) * * * Laiklik ilkesine de müdahalede bulunulduğunu düşünüyorum. Bir kişinin kendi davranış ve değerlerini serbestçe yargılayabilmesine vicdan özgürlüğü denir. Halkın vicdanına hakim olma ya da yön verme girişimi söz konusudur yukarıdaki konuşmada. Ayrıca cehalete bağlı bir hoşgörüsüzlük de sezinliyorum. Herkes kendi için değil, herkes herkes için vardır. Toplumda karşılık bulan bir kişiye saldırmak ve tehdit etmek elbette doğru değildir. * * * Bu olayda tüm ilkelerle doğrudan bağlantılı olan Ahlak İlkesi tamamen yok sayılmaktadır. Ahlak bireylerden ayrı, yüce bir kaynaktan doğar. O kaynak toplumdur, millettir. Ahlak bireylerin üzerindedir; o ancak toplumsal olabilir, ulusal olabilir. Bu tanıma göre yöneticiler ve halk sosyal ahlak ilkesini zorluyorlar. Ahlaklı yöneticiler halka hesap vermek zorundadır. Eğer kişi ahlaklı ise, en az kendininki kadar, milletinin çıkarlarını da gözetmelidir. Milleti yönetenler daima gerçeği söylemeli, milleti aldatmamalıdır. Bu yüzdendir ki iş başına daima işin ehli olan insanlar getirilmeli. Kimseye iltimas geçilmemeli. Bir devlet kişisel görüşler ile değil, o devletin hukuk kurallarınca ahlak kurallarınca ve devrimlerin sürekliliği ile yönetilmelidir. Bu yüzden ulu önderimize kulak veriyorum; Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Sevgili milletim, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağın adamların kanındaki, vicdanındaki esas cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin.” Meltem Karakoyun 23 Mart 2019
Hibya Haber Ajansı (HHA), Beyaz Haber Ajansı (BHA), Igfa Haber Ajansı (IGF) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.