Atatürk Kültür Merkezi

Siyaset (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 18.04.2018 - 17:12, Güncelleme: 18.04.2018 - 17:12 3667+ kez okundu.
 

Atatürk Kültür Merkezi

Atatürk Kültür Merkezi İlk operaya gittiğimde ilkokul 5.sınıftaydım… Babam götürmüştü… Gösterim, Ankara Kız Lisesine çok yakın Türk Ocağı binasında idi… Opera’nın tam adını anımsamıyorum… “Çingene Kızı” veya “Çingene Baron” gibi isimler canlanıyor hafızamda… Çok etkilenmekle birlikte o yaşımda hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim… Daha doğrusu beni etkileyen iki şey olmuştu… İlki, opera başlamadan önce giderek yavaşlayan ve sonunda sönen salon ışıklarıydı… İlk kez görüyordum… İleri yıllarda aynı ışık sisteminin Ankara Opera binasında da olduğunu gördüğümde “artık ben bu ışık sistemini biliyorum” diye hınzırca gülümsediğimi hatırlıyorum… Diğeri ise tıpkı “Ankara Garı”, “Opera” gibi cumhuriyet dönemimizin ilk yıllarını anımsatan Türk Ocağı’nın o görkemli binası… Bu binalara baktığımda hep cumhuriyetin estetikle birleşmiş gücü canlanır kafamda… Belirtmeden geçmek olmaz, bu yapıların her biri ayrı bir yazı konusudur… Bilim ile sanatın kucaklaştığını görürsünüz bu yapılarda…  Hepsi taptaze cumhuriyet kokar… *** İstanbul’a yerleştikten sonra Atatürk Kültür Merkezi’ne kaç kez gittim bilmiyorum… Caz konserlerinden klasik müzik konserlerine, giriş katında açılan resim sergilerine kadar… İş yaşamının yorgunluğuyla, AKM’ye girerken ne kadar mutsuz ve bitkinseniz, çıkarken, ruhunuza pompalanan güzelliklerle bir o kadar neşeli ve mutlu çıkardınız… *** Atatürk Kültür Merkezi ilk olarak bir “Opera Binası” olarak planlandı… İlk adı “İstanbul Kültür Sarayı” idi… Temeli 29 Ekim 1946’da atıldı… Proje, mimar Hayati Tabanlıoğlu’na aitti… Atatürk Kültür Merkezi için 85 milyon TL harcandı… Ve temeli atıldıktan 23 yıl sonra, 1969 yılında Verdi’nin Aida Operası ve Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Balesi ile açıldı… Atatürk Kültür Merkezi, yıllarca İstanbul’un yıldızı oldu… Dünyaca ünlü birçok sanatçı konserler verdi, bale ve opera temsilleri düzenlendi, tiyatro oyunları sahnelendi, resim ve fotoğraf sergileri açıldı… Sanat sevenlerin buluşma noktasıydı… Uygun bilet fiyatları sayesinde, yıllarca sanat seven kalabalıkları misafir etti… Gezi olaylarının simgesi olmanın yanında insanların sanat ve kültürüne sanat ve kültür kattı, ruhlarını tazeledi… *** Koruma Kurulunca 1999 yılında 1. Derece kentsel SİT alanının bir parçası olan “1. Grup Tescilli Kültür Varlığı" AKM yıkıldı… Açıkça söylüyorum, ne çatladık ne de patladık… Ama anladık ki bu ifade sadece sanat sevenlerden intikam alma dürtüsü değil, aynı zamanda sanata duyulan düşmanlığın dışa vurumu imiş… Çünkü İstanbul’da, AKM’ye ek olarak birçok kültür merkezi yapılması gerekirken, hem AKM yıkıldı, hem de sanat merkezi yapılması uygun olan yerlere AVM’ler ve gökdelenler yapıldı… Zihniyet sanat değil rant olunca SİT alanı kavramı da anlamını yitirdi… Tescilli (onaylanmış) bir şekilde korunması gereken kültür varlıklarını yıkmak, tarihten hesap sormak anlamına gelir… Hâlbuki tarihle hesaplaşılmaz, tarihten ders alınır… En büyük öğretmen tarihtir… Tarih, heykel yıkarak değil, heykel yaparak yazılır… Ve bu bilimsel gerçeği bilmeyenler tarihin çöplüklerinde kaybolup gitmişlerdir… Gideceklerdir… *** Bilim demek, sanat demek özgür insan demektir… Ne İmam Hatip Okulları ile bilimi yok edebilirsiniz, ne de Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkarak sanatı… Ertuğrul Filizay Nezahat isimli YAZIM
Atatürk Kültür Merkezi İlk operaya gittiğimde ilkokul 5.sınıftaydım… Babam götürmüştü… Gösterim, Ankara Kız Lisesine çok yakın Türk Ocağı binasında idi… Opera’nın tam adını anımsamıyorum… “Çingene Kızı” veya “Çingene Baron” gibi isimler canlanıyor hafızamda… Çok etkilenmekle birlikte o yaşımda hiçbir şey anlamadığımı itiraf etmeliyim… Daha doğrusu beni etkileyen iki şey olmuştu… İlki, opera başlamadan önce giderek yavaşlayan ve sonunda sönen salon ışıklarıydı… İlk kez görüyordum… İleri yıllarda aynı ışık sisteminin Ankara Opera binasında da olduğunu gördüğümde “artık ben bu ışık sistemini biliyorum” diye hınzırca gülümsediğimi hatırlıyorum… Diğeri ise tıpkı “Ankara Garı”, “Opera” gibi cumhuriyet dönemimizin ilk yıllarını anımsatan Türk Ocağı’nın o görkemli binası… Bu binalara baktığımda hep cumhuriyetin estetikle birleşmiş gücü canlanır kafamda… Belirtmeden geçmek olmaz, bu yapıların her biri ayrı bir yazı konusudur… Bilim ile sanatın kucaklaştığını görürsünüz bu yapılarda…  Hepsi taptaze cumhuriyet kokar… *** İstanbul’a yerleştikten sonra Atatürk Kültür Merkezi’ne kaç kez gittim bilmiyorum… Caz konserlerinden klasik müzik konserlerine, giriş katında açılan resim sergilerine kadar… İş yaşamının yorgunluğuyla, AKM’ye girerken ne kadar mutsuz ve bitkinseniz, çıkarken, ruhunuza pompalanan güzelliklerle bir o kadar neşeli ve mutlu çıkardınız… *** Atatürk Kültür Merkezi ilk olarak bir “Opera Binası” olarak planlandı… İlk adı “İstanbul Kültür Sarayı” idi… Temeli 29 Ekim 1946’da atıldı… Proje, mimar Hayati Tabanlıoğlu’na aitti… Atatürk Kültür Merkezi için 85 milyon TL harcandı… Ve temeli atıldıktan 23 yıl sonra, 1969 yılında Verdi’nin Aida Operası ve Ferit Tüzün’ün Çeşmebaşı Balesi ile açıldı… Atatürk Kültür Merkezi, yıllarca İstanbul’un yıldızı oldu… Dünyaca ünlü birçok sanatçı konserler verdi, bale ve opera temsilleri düzenlendi, tiyatro oyunları sahnelendi, resim ve fotoğraf sergileri açıldı…

Sanat sevenlerin buluşma noktasıydı…

Uygun bilet fiyatları sayesinde, yıllarca sanat seven kalabalıkları misafir etti… Gezi olaylarının simgesi olmanın yanında insanların sanat ve kültürüne sanat ve kültür kattı, ruhlarını tazeledi… *** Koruma Kurulunca 1999 yılında 1. Derece kentsel SİT alanının bir parçası olan “1. Grup Tescilli Kültür Varlığı" AKM yıkıldı… Açıkça söylüyorum, ne çatladık ne de patladık… Ama anladık ki bu ifade sadece sanat sevenlerden intikam alma dürtüsü değil, aynı zamanda sanata duyulan düşmanlığın dışa vurumu imiş… Çünkü İstanbul’da, AKM’ye ek olarak birçok kültür merkezi yapılması gerekirken, hem AKM yıkıldı, hem de sanat merkezi yapılması uygun olan yerlere AVM’ler ve gökdelenler yapıldı… Zihniyet sanat değil rant olunca SİT alanı kavramı da anlamını yitirdi… Tescilli (onaylanmış) bir şekilde korunması gereken kültür varlıklarını yıkmak, tarihten hesap sormak anlamına gelir… Hâlbuki tarihle hesaplaşılmaz, tarihten ders alınır… En büyük öğretmen tarihtir… Tarih, heykel yıkarak değil, heykel yaparak yazılır… Ve bu bilimsel gerçeği bilmeyenler tarihin çöplüklerinde kaybolup gitmişlerdir… Gideceklerdir… *** Bilim demek, sanat demek özgür insan demektir… Ne İmam Hatip Okulları ile bilimi yok edebilirsiniz, ne de Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkarak sanatı… Ertuğrul Filizay Nezahat isimli YAZIM
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, ilaçlama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat, sunucu