İnsan niçin okur, yazar ve düşünür? Niçin yazıp, söylediklerini sorgular ve uluorta bir yerde yazmış ve söylemiş ise de, bu muhataplarında nasıl bir karşılık bulmuştur ya da buluyor diye olayı gözleyip, analiz edip düşünsek mi?
Elbette!..
Son bir kaç aydır elim klavyeye gitmiyor, kalem tutmuyor ve tuşlara dokunmuyor ama içimden yazıp, çizdiklerime bakıyorum; içim bir kere daha kararıyor ve sonra da "boş ver ya, seni duyan, seni dinleyen mi var" deyip es geçiyorum.
Bir toplum bu kadar nasıl bozuluyor, bu kadar nasıl dejenere oluyor, bırakın gelecek nesilleri, kendinin üç günlük geleceğini bile nasıl görmezlikten gelebiliyor?
İnsan, eğitilebilen, öğretilen ve öğrenen bir varlık.
Bu başlı başına yeterli değil, ne öğrendiği, neler öğretildiği ve bütün bunların neden yapıldığı da önemli. Asıl sorgulanması gerekenler bunlar.
Hergün ortalıkta ya bir bilgi notu ya bir görsel, video dolaşıyor ve insanlar bilgileri ile feryat ediyorlar.
Anadolunun binlerce yıllık tarihinden tutun da, Göbeklitepe kalıntılarının neden daha ayrıntılı kazılmadığına;
Dün Anadolu'da yaşamış uygarlıklar ile bugün yaşayan insanların genetik, kültürel ve sosyal bağlantıları ve kökleri nelerdir?
Bu toprakların sahibi olan millet/ topluluk / soy ne derseniz deyin bu günkü dini inançları ile ne zaman tanıştılar ve sonrasında neler yaşandı; nedense bütün bunlar ile toplum pek yüzleştirilmez.
Sanki Türk milleti var olduğu günden bu yana hep aynı dini inaç, kültür ve sosyal yaşam ile bu günlere gelmiştir. Özellikle devleti yönetenler bu kısmını görmezlikten gelir ve halkın sorgulamasını istemezler.
Anadolu ve Mezopotamya'nın değişik yerlerinde yapılan kazılarda Türklerin bu topraklardaki varlığı resmi olarak 1071 Malazgirt Savaşından sonra kabul edilir. Oysa bulunan bir çok kalıntı, gelenek ve görenek de bunun bilinenden çok daha öncelerine dayandığını göstermektedir. Resmi kayıtlar ve araştırmalar ise henüz bunları görmezlikten gelmeye devam etmektedir.
Türklerin tarihinde bilinen en eski dinleri Göktanrı dini olarak bilinen "Tengri"ciliktir. Gök/Kök Tanrı dini inanışıdır.
Türklerin İslam diniyle ilk karşılaşması Şii ve Alevilerin 4. İmam olarak kabul ettikleri İmam Zeynel Abidin'i Kerbela'da koruma amaçlı Horasan'a götürmeleri ile başlamıştır.
İslamiyet öncesi Türkler, Müslüman Araplar ile ilk 7. yüzyılda karşılaşırlar ve bu da Hilafet-İmamet çekişmelerini başlatmıştır.
Bu süreç zamanla öyle değişimler geçirmiştir ki, Yavuz Sultan Selim'in 1516-17'lerde başlattığı Mısır seferi ile Halifeliği İstanbul'a getirmesi ve bu durumun İslam coğrafyasında kabulü için Mısır ve Arap yarım adasından binlerce "Eş'ari imamı"nı getirmesi ile Osmanlı ve Anadolu toprakları bambaşka bir dini inanç ve yaşam biçimi içine girmiştir.
Bir çok araştırmacının "Türklerin araplaştırılması" olarak tanımladığı bu süreç, 21. yüzyılda uluslarası emperyalist güçlerin de etkisi ile ne hale gelmiştir, herkes doğru ve sağlıklı bilgiler ışığında etraflarına bir baksalar neler yaşandığını göreceklerdir.
Osmanlı bir Ümmet toplumu iken, emperyalist devletlerce param parça edilip, talan edilirken, Avrupa'da (özellikle Paris) eğitim gören bir avuç aydın (asker- sivil) Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) gibi yurtsever subayların öncülüğünde bir Ulusal Kurtuluş Savaşı vererek bu günkü Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlar; Laik ve Demokratik bir devlet inşa etmişlerdir.
Ne yazık ki bu batı emperyalizminin hiç hoşuna gitmemiş, varlık sebebi olan Lozan Antlaşmasını bile tanımayandan tutun da, Lozan Antlaşması sonrasında kızgın ve üzgün Lord Curzon, İsmet Paşa'ya şunları söyleyecektir:
“Yarın harap bir memleketi imar etmek için önümüzde diz çökeceksiniz. Bizden yardım istediğiniz zaman, bugün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp önünüze koyacağım.”
Kısaca Size masada verdiklerimizi bir bir geri alacağız, demişti.
Bugünkü siyasi ortama bakınca, Anadolu'nun, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi bir gözlerinizin önünden geçsin, sizin de içinizden neler geçecek merak ederim.
Bir zamanların ülkücülerin bir sözü vardı, onun gibi bu ülke "Titrese de bir KENDİNE DÖNSE Mİ",
Ne dersiniz!..
İbrahim Uysal