Hayatım boyunca büyük laflar etmekten hep çekinmiş bir insan olarak, bazı çocuklu annelerin, çocuklarına karşı tanık olduğum tutum ve davranışlarını mümkün olduğunca yargılamamaya çalışmışımdır. Kendime, 'sen henüz anne olmadığın için bilemezsin zorluğunu. O yüzden yargılama' diyerek hep frene basmışımdır.
Çocuğunu toplum içinde azarlayan, 'sen yapamazsın, sen sus' diyerek özgüvenini zedeleyen. Onu aileden saymayıp fikirlerini kulak ardı eden, görmezden gelen ebeveynler oldum olası beni irrite etmiştir. Tabi bu durum bilinçli anne baba olmadığının da bir göstergesi olabilir. Henüz ebeveynliğe hazır değilken ya da çocukluğunu doyasıya yaşayamamış biri olarak çocuk sahibi olan kişiler, bu duygu eksikliği ile ne kadar sağlıklı bir birey yetiştirebilir ki?
Şimdi iki çocuk sahibi bir anne olarak özgüvenli çocuk yetiştirmenin önemini çok daha iyi anlıyorum.
Çocuklarımıza karşı, 'sen yapabilirsin, sana güveniyorum' şeklindeki söylemlerimiz onlar için çok kıymetli. Küçücük kalpleri herşeyi hissediyor, anlıyor, kırılabiliyor.
Örneğin, herhangi bir şeyi düşürdüğünde ya da kırdığında verdiğimiz tepkiler ne kadar kontrollü olursa, çocuğumuzla iletişimimiz o kadar güçlü olacaktır.
Yaptığı hatalarda çok sert uyarı ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmak yerine, yaptığı hatanın nedenini sormak, farkına varmasını sağlamak daha önemli bence. Çünkü hayatta yaptığımız hataların hesabı bir şekilde soruluyor. Hataların bedeli bir şekilde ödetiliyor. Aile dışında var olan yaşam şekli ve insanlar çok daha sert ve acımasız olabiliyor. Bu yüzden, yine onları incitmeden, uygun bir dille yaptığı hatayı tekrar etmemesi için gereken uyarıyı yapmamız şart.
Azarlayarak, bağırarak terbiye etmeye çalışmanın sonucunda büyük özgüven eksikliği yaşayan, kendini ifade edemeyen, öfke kontrolü yaşayan bir birey kendine ne kazandırabilir?
Diğer taraftan bakacak olursak; yaptığı hataları görmezden gelerek, sorumsuz, kendini kusursuz zanneden, hatalarından ders çıkarmayan, hep haklı olmak isteyen, empati yoksunu bir birey yetiştirmenin sonucu çok daha ağır olacaktır.
İncitmeden, büyük bir sabırla onları doğruya yönlendirebilmek her zaman kolay olmayabilir elbette. Yaşamın beraberinde getirdiği zorluklar buna pek elverişli olmayabilir. Fakat büyük resmi görebildiğimiz an, tüm bu zorlukların da geçici olduğunu anlayacağız. Her zorluğun ardından güzelliklerin geleceğinden, çiçeklerin açacağından emin olacağız.
Yıllar önce bir kitapta okuduğum cümle benim hayat mottom olmuştur; "Pırıl pırıl gökkuşağını görebilmek için önce yağmuru yaşamak gerekir."
Ne zaman zor süreçlerden geçsem bu cümleyi hatırlarım. Güç kazanırım. 'Şuan yağmur yağıyorsa, gökkuşağı yakındır' derim.
Çocuk yetiştirmek çok büyük sabır ve emek istiyor. Çok uzun bir süreç. Bu yolculukta eşinden hiçbir desteği esirgemeyen, çocuğu için maddi, manevi destek olan karakter sahibi babalar, sizlere de selam olsun.
Dilerim ki; çocukların şen kahkahalar attığı, kendilerini özgürce ifade edebildiği, hayatı doyasıya yaşadıkları bir dünyada buluşuruz.