Konu insan olunca söylenecek o kadar çok söz var ki, neresinden tutarsan elinde kalsa da, yine de insansız hiç bir şey olmuyor. Çünkü doğanın ve şimdilik evrenin tek hakimi o görünüyor.
Doğada, örneğin dağ başında kuytu bir köşede bütün canlılar için yaşam olağan olarak sürüp giderken, bu denge maalesef oraya bir insan gelene kadardır.
Çünkü doğada canlılar kendileri için uygun yaşam alanlarında, kendileri için bir yaşam kurarlar; bazen birlikte dayanışarak, bazen savaşarak ama birbirleri yok etmeden yaşar giderler.
Oysa insan için nedense durum bu değildir. Bazen insan, bir kurt gibi yaşadığı alanı sonuna kadar yok edip gidiyor. Bilirsiniz bir kurt ya da kurt sürüsü gördüğü bir sürünün başında çobanı ya da koruyucusu çoban köpeği yok ise, yiyeceği tek bir kuzu iken, bir sürüyü toptan boğazını sıkarak öldürür, leş edip ortalığa serer gider.
Doğada yaşam hep iyiden ve güzelden yanadır diye biliriz değil mi? Belki bir zamanlar. Evet belki bir zamanlar insanlar da ilkel yaşamlardan yerleşik yaşamlara geçip toplumsal olarak yaşamaya başlayana kadar, insan da doğanın bir parçası olarak ona uyumlu yaşamıştır.
Ne yazık ki, tarım devrimi masum iken, sanayi devrimi insanı canavarlaştırmıştır. Sahip olunan alet, edevat ve silahlar ile insanoğlu çevreye, doğaya, topluma hatta kendi nesline bile acımasız olmuştur.
Bütün canlılar için yaşamak elbette ki savaşmaktır ama bu kendisi dışında her şeyi yok etmek midir?
İnsanoğlu yaşamını kolaylaştırmak içim aklını ve öğrendiklerini kullanarak, bilgisi ,bilim ve teknolojinin gelişmesi ile de yaşamını kolaylaştırmıştır ama aynı zamanda çevresi dahil her şeye ve herkese de acımasız olmuştur.
Elbette Ki bunu bütün insanlar ve insanlık için de genellememek gerekir. Bir insan doğayı, çevresini yok ederken, bir başkası da kendisini doğaya, çevresine hatta insanlığa adamıştır.
İşte bundan sonrası için insanı sorgulamak gerekir. Neden diye.
Tamam insan yaşamak için bir mücadele vermek, savaşmak zorunda olabilir; peki bir insan, bir toplumu, bir milleti, diğer insan ve insanlığı yok etmek için yeni silahlar icat edip, yine ürettiği, yarattığı silahlar ile neden insanları yok etmek ister ki!..
İnsanların, insanca yaşamaları için üretilen, yaratılan o kadar şey neden yine insanların yok edilmesi için kullanılır. Bu kimin ve neyin çıkarına olabilir ki.
Bütün bunları sorgularken bir şeyin farkına varır, bir şeyi görürüz. O da dünya düzenine ilişkin sistemler ve sistemlerin ideolojileri.
Her nedense tu kaka yapılan sosyalizm, komünizm gibi sistemler insanı değil, insanlığı öncelese ve esitlese de;
Faşizm gibi sistemler ise çok dar bir grubun çıkarları için insanı ve insanlığı karşısına alıp yok etmektedir.
Hele iletişimin her şeyi zorladığı günümüzde, buna da masum gerekçeler bulmakta, savaşları bile masum gerekçelere dayandırabilmektedir.
İşte burada bilginin, teknolojinin ve üretilen tüm çağdaş değerlerin kimin ve neyin yararına kullanıldığı önemlidir.
İnsanı, kendi insanlık değerlerini önceleyerek eğitmediğimiz sürece, ne insan için güzel günler ne de insanlık için aydınlık yarınlar vardır.
Maalesef ilk başta insanın duygusal, manevi dünyasını güzelleştirmek, huzura kavuşturmak için ortaya çıkan inanç sistemleri, zamanla insanın insanı yok etmesine, sömürü aracı olmasına bile sebep olmuştur.
İşte burada insanın ve insanlığın kendisi ve nesli için iyi ve güzel şeyleri önceleyecek değerlere ve bunun farkına varılmasına gerek vardır.
Bazı dinsel inançlar, ideolojiler insanı ve insanlığı öncelemediği, insan, toplum ve insanlık bu farkındalık ile aileden başlayarak eğitilmediği sürece, ne insan için, ne de insanlık için bir huzur ne de güvenli bir dünya var olacaktır.
İbrahim Sular