Söz ağızdan, satırlar ise klavyeden çıkar, ortaya dökülür. Bu yüzden, sözünü yalamak istemeyenler, her iki hal için de, ne dediklerini bilmek zorunda hissederler kendilerini;
Ben de!..
Önceleri bahar gelince herkesin bir neşesi gelir, toprak ile uğraşıyor ise eker, diker güz gelince de biçer di!.. Ticaret yapıyor ise bahar ve yazın haretketliliği, hele turizmin moda olmasından sonra, turizm mevsimi başlıyor diye herkes seçeneklerini çoğaltır dı!..
Beyaz yakalıların çoğu ve mavi yakalıların bir kısmı tatillerini özel bir sebep yok ise yaz aylarına denk getirir, yorucu bir yılın yorgunluğunu atmayı planlar, yapar dı!..
Yaşadığım sürede pek çok sorunlu yıllar gördüm, umutlu olmak istediğim yıl ve yıllar oldu ama beni en çok hayal kırıklığına uğratan ise 2.000'li yıllar oldu. Bunun hepsinin mevcut iktidar ile de bağlantısı yok.
Başlangıçta 2.000, yeni bin yıl / milenyum olarak çok heyecan vericiydi. Bam başka bir dünyaya açılacaktık. Sanıyorum bu hayal yalnız ben de değil, bazı devlet büyüklerimizde de olmalıydı ki, bu döneme, "uzay çağı, bilgi çağı, ... ... vb" yeni adlar bile vermişlerdi.
Ne yazık ki kurduğumuz bütün hayaller, yaptığımız bütün planlar her şey birer birer boşa çıktı, çekti gitti.
Peki, burada yanlış nerede ve neden kaynaklanıyordu?
Baştan söyleyeyim, yurttaş olarak çoğumuzun yaptığı yanlışların bedelini hep birlikte ödedik ve ödüyoruz ama insanların çoğunun da bir günahı yoktu bu durumdan.
Meğer değişen bir çağ var imiş ama bu aynı zamanda değişen bir dünya da demek miş!..
Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları olarak, Atatürk ve dönemin aydın, yurtseverlerinin kurduğu, tapu senedi olarak gördükleri "Lozan Antlaşması -24 Temmuz 1923" ile her şeyin daha iyi ve güzel olduğunu, olacağını düşler iken;
Birleri de o aralar ha bire, "Lozan 100 yıllık", "Lozan'ın gizli maddeleri var" , "madenleri Lozan'dan dolayı çıkaramıyoruz" gibisinden onlarca lafı da dolaştırıyorlardı ortalıkta.
Sonunda 24 Temmuz 1923'ün yüzüncü yılı 24 Temmuz 2024 geldi ve geçiyor, ne Lozan'ın yüz yıllık, olduğunu gösterir bir belge, ne de Lozan'dan kaynaklanan ne bir maden ya da ne bir yer altı kaynağına ilişkin kısıtlama ve serbestlik görünüyordu.
Her ne kadar resmi olarak "Lozan'ın" yüz yıllık olduğuna ilişkin bir madde ya da belge yok ama itiraf edeyim artık çok rahat söyleyebileceğim, "Lozan'ın" yüz yıllık olmasına ilişkin bir niyetin olduğu apaçık ortada, görülüyor!..
Nasıl ki Montrö Boğazlar Sözleşmesi-1936, birilerinin işine gelmiyor ise; Lozan Antlaşması da, bu ülkede yaşayan hatta bu ülkede, bunlara bu yönetim yetkisi veren bu "mahir" halkımızın da sonradan "elim kırılsaydı" diye dizini dövdüğü bir çok kişinin, üzgünüm ki işine gelmiyor.
Ve biz salaklar da ha bire, bunlara doğruları, iyi ve güzeli anlatmaya çalışıyoruz ama nafile, "atı alanlar" sayelerinde çoktan "Üsküdar'ı geçtiler" bile.
Kaynağını herkesin ayrı bir referans gösterdiği ünlü bir söz vardır "Kul plan yapar, Tanrı gülermiş" diye, bizler de tam da böyle bir dönem denk gelmişiz. Ne planlar yaptı isek hepsi bozuldu.
Bu ülkenin 1968 gençliği özgürlük, dayanışma ve sosyalizm derken, 1978 gençliği Devrim, diyordu.
Bu ülkenin en iyi üniversitelerinde okuyan, kişisel olarak yaşamları garanti iken, ülkeleri için kendilerini feda eden gençleri plan yaparken, "ne tekim paşalar" aracılığı ile uluslararası sermaye de bu planları bozmak için gerekenleri yapıyormuş.
Döneminin Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç, 15-16 Haziran 1970’teki büyük işçi direnişinden sonra: Ülkede “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı”, sözünün üstüne 12 Mart 1971 tarihinde askeri darbe niteliğinde bir muhtıra vererek, siyaseti devre dışı bırakıyorlardı.
On yıl sonrası ise daha dramatik idi, Türk halkı derin uykuda iken, CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter'a 12 Eylül 1980 sabahın köründe saat 04.00'de "[y]our boys have done it" (seninkiler yaptı/bizim çocuklar işi bitirdi) diye mesaj gönderiyordu.
Yaşam gibi yazılar da öyle, aslında klavye başına Orta Amerika'da, Honduras’un Choluteca şehrindeki Choluteca Köprüsü'nün ilginç öyküsünü anlatacaktım.
Gel gör ki, ibrahim yapmayı planlasa da, yazı uzayacak diye Choluteca Köprüsü'nün öyküsü ve bizim de çıkarmamız gereken dersleri anlatmak istediğim şeyler, bir sonraki yazıya kaldı.
Eee biz garibanlar yazarken, çizerken, yaşarken plan yaparken, Muktedirler ve işbirlikçileri de bize kıs kıs gülüyorlardır, bize de bu kadarı düşer demek kalır!..
İbrahim Uysal