Tarih insanlar, toplumlar, Milletler açısından hatta tüm canlılar açısından bile çok enteresan bilim dalıdır.
Bilimsel olarak Tarih, geçmiş zamanın incelenmesi bilimidir. Her ne kadar "Tarih", geçmişte yaşanan olayların incelenmesi ise de, bu yaşananlardan derslerin de çıkarılması bilimidir. Elbette ki bu bir çok bilim dalı ile ilişkili olarak.
Amaç "tarih" dersi vermek olmadığına göre neden "tarih" ile bir konuya girmek gereğini duydum!..
Bugün, tarihin bize "Devlet" açısından bir ışık tutmasını istedim.
21'inci yüzyılın ilk çeyreği de bitirmek üzere olduğu bu günler, Dünyanın hallaç pamuğu gibi atılan bir bölgesinde kurulmaya çalışılan bir "Devlet" ile ilgili bir şeyler paylaşmak isterim.
Sanal ortamda, tv'lerde bir "devletten", Esat'tan kurtulunmuş bir süreçten, dünlerine bakmadan bu gün ortalıkta olan "devlet adamları"ndan, nelerden, nelerden söz edilmiyor ki!..
İlk başta sorulması gereken sorun:
Devlet nedir:
Bir kere Devlet, kişisel olmayan bir otoritedir.
Memurları vardır ve bürokratik usullere göre işe alınır ve bu görevliler, hükümetin ideolojik isteklerine duyarsız olacak şekilde seçildiği için, DEVLET'TE, ortak iyiyi ve genel iradeyi temsil etmeye çalışır.
Peki, başka ne olması gerekir:
Devlet, bir toprak bütünlüğüne bağlı olarak, siyasal bakımdan da örgütlenmiş ulus ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel bir kişiliktir, siyasal bir birliktir.
Burada iki sözcükten söz ettik, "kişilik" ve "siyasal birlik"!..
Kişi'yi de, hakları bulunan tüzel varlık olarak;
Siyasi birliği de, yönetimlerden oluşan, bunlardan yaratılan bir siyasi varlık olarak tanımlamak gerekir.
Sanayi Devrimi ile birlikte Feodalite ve bu döneme özgü İmparatorluklar tasfiye olunca da yerlerine "Ulus Devletler" peydah olmuştur. Bunların gerçekleştirilemediği durumlarda da, daha küçük yönetimler genellikle federal devletler ya da federal bölgeler olarak örgütlendi; bunlar da kendi içlerinde, merkezi bir hükümet ve bölgeler ve iller olarak adlandırıldı, halen de günümüzde de aynen sürmektedir.
Gününüz ekonomik, siyasal süreçleri içinde, "devlet olmak", öyle sıradan olacak şey değildir. Emperyalist devletlerin planlarını, etnik, dini, mezhepsel örgütlenmeleri de düşünecek olursak, karmaşanın içinde çıkmak pek olası değildir.
Bu nedenle, her şeyden önce devleti kuran bireyler arasında kültürel bir birliğin olması gerekir. Bir önceki paragrafta sözünü ettiğim etkenlerden dolayı da, kültürel birliğin devletin yaşaması için tek başına yeterli olmayacağı da yaşanan deneyimlerden dolayı ortadadır.
Dini ve siyasi süreçler sebebiyle tarihte görülmüştür ki, yaşanan birçok iç savaş, kültürel birliğin sağlanması da, devletin kurulmasında, tek başına yeterli olmadığını göstermiştir.
Halk deyimi ile yetmiş iki milletten oluşan Osmanlı'nın parçalanmasından sonra, süreci çok iyi okuyan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve dönemin yurtseverleri sayesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu süreçte Milleti;
“Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”, olarak tanımlamışlardır ki, bugünden bakılınca bu tanımın etnik bir tanımlama olmadığı, tarihten gelen bir süreç sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir.
Ayrıca, Amerikan İç Savaşı sonrasında kurulan Amerikan Devleti'nin de, bir anayasal düzenin, hukuk devletinin kurulmasının ne kadar gerekli olduğunu göstermiştir.
Tarihe bakınca avcı ve toplayıcı kültürler ve küçük tarım toplumlarında devlet kurumları yoktur. Devlet, insanlık tarihinde bir süreçtir ve politik gücün merkezileşmesi, toplumsal değişim süreç gereksinimleri sonucunda ortaya çıkar.
Hele hele emperyalizm dahil bir çok etmenin de kendi çıkarına süreç yürüttüğü bir dönemde, devlet yönetiminin temeli sayılan Bürokrasinin tanımlayıcısı Max Weber'in devlete ilişkin tanımı bu gün çok daha gerçekçi bir şekilde, "devletin meşru şiddet kullanma aracı" olarak ortaya çıktığını göstermektedir.
Bütün bunlardan sonra gelelim komşumuz Suriye'de olanlara ve olacaklara.
Bölgemiz toprakları tarihte "bereketli topraklar" olarak anılır, bu yüzden de Suriye denilen bölgede insanların, TARİH ÖNCESİ denilen dönemden bu yana yaşadıklarını görüyoruz.
Tarihin bilinmeyen döneminden başlayıp, Osmanlı Suriyesi'ne gelecek olursak, bu da 1516'da Yavuz Sultan Selim'in Mekke, Medine ve Mısır fetih süreçleri başlar ve :
İngilizler, bölgenin etnik yapısından da yararlanarak, bölgedeki aşiretleri kendi taraflarına çekerler ve bölgeyi işgal ederler, ancak dönemin koşulları gereği 15 Eylül 1919'da imzalanan Suriye İtilafnamesi ile Urfa'daki İngiliz işgali sona erer ve 30 Ekim 1919'da de yerlerini Fransız işgaline bırakırlar.
Fransızlar da, Suriye'de Fransız Mandası olarak Suriye Arap Krallığı'nı (1920) kurarlar.
Bundan sonraki sürece de bir göz atarsak, 2025'lerde yaşanacak olayları tahmin etmek, pek şaşılacak bir şey olmayacaktır.
Suriye Federasyonu 1922-1925
Suriye Devleti 1925-1930
Fransız Manda Yönetimindeki Cumhuriyet 1930-1946
Bağımsız Birinci Cumhuriyet 1946-1950
İkinci Suriye Cumhuriyeti 1950-1958 ve devamında 1961-1963
Birleşik Arap Cumhuriyeti (1958-1961 aynı anda iki devlet ?)
Baas döneminde Suriye Cumhuriyeti 1963-2024
NÜFUS!..
The World Factbook (CIA World Factbook) Amerika Birleşik Devletleri Merkezi Haberalma Teşkilatı - CIA tarafından dünya ülkeleri hakkında toplanan bilgilerin almanak stilinde yayımlandığı bir referans kaynak kitabı ( ISSN1553-8133), Temmuz 2018 itibarıyla Suriye'de yaşayan etnik gruplar için yaklaşık şu rakamları veriyor:
Arap %50, Nusayri %15, Kürt %10, Levanten %10, diğer %15 (Dürzi, İsmaili, İmami, Nusayri, Asur, Türkmen, Ermeni ve Çeçen).
İNANÇ GRUPLARI:
Tarihsel olarak Suriye bölgesi, bir çok dini toplulukların ve farklı mezheplerin bulunduğu bir mozaik olmuştur.
Suriyelilerin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaktadır; bunların arasında en kalabalık grubu;
Sünni İslam %74, çoğunlukla Araplar, Kürtler, Türkmenler ve Çerkesler oluşmaktadır.
Şiiler %10-13, özellikle Aleviler, İsmaililer ve Oniki İmam Şiiliği
Hristiyan azınlıklar %10 Rum Ortodokslar, Rum Katolikler, Ermeni Ortodokslar, Ermeni Katolikler, Süryani Ortodokslar, Süryani Katolikler, Nasturiler, Keldaniler, Maruniler, Latin Katolikler ve Protestanlar.
Dürziler %3.
Ayrıca bu gölgede küçük gruplar halinde Yahudi ve Yezidi toplulukları da bulunmaktadır.
Bütün bu bilgiler ışığında bir de yeniden bir devlet ve ulus/milletin çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğunu anımsar isek, Suriye'de kurulmaya çalışılan devlet için iki kere düşünmek gerekiyor.
Gelinen noktada Suriye'de kurulması düşünülen devlet, Suriye'de yaşayan insanlardan daha çok, komşu devletlerden tutun da, emperyal devletlerden İsrail'e kadar herkesi ilgilendiriyor.
İsrail'in ABD ile ilişkileri ve tarihi süreci göz önüne alındığında, açıklanması ve anlaşılması gereken onlarca soru ve konu çıkar.
Bu yüzden günümüzde İsrail’in Ortadoğu’da yürüttüğü yayılmacı politika, hem tarihi kökenlere, dini iddialara hem de modern siyasi ve stratejik hedeflerine dayanmaktadır; bu da Tevrat’ta yer alan, Tanrı ile İbrahim arasında yapılan ahit ile, bu toprakların Yahudilere ebediyen miras kalacağı anlamına gelmekte "Arz-ı Mev’ud" kavramı çerçevesinde, Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar uzanan geniş bir coğrafyayı ilgilendirmektedir.
Bu kadar karmaşık ve uluslararası müdahaleye açık bir alan ve ortamda, düne kadar uluslararası terörist olarak başına ödül konulan birisinin Suriye Devleti kurması baya iyi bir hayal.
Bir yandan Kürt etnik unsurların, diğer yandan dini grupların cirit oynadığı bir ortamda işler ne kadar zor olsa da, SURİYE'YE bir MUSTAFA KEMAL gerek, ATATÜRK değil, tarih onu bize TÜRK MİLLETİNE bağışlamıştı!..
İbrahim Uysal