İbrahim Uysal
Köşe Yazarı
İbrahim Uysal
 

Bilgi ve Bilgelik Ne İşe Yarar

Öyle bir döneme denk geldik ki, ne söylenmedik söz kalmış ortalıkta, ne de denenmemiş yöntem. Elbette ki yepyeni şeyler yapılıyor, icatlar ediliyor ama işin iyi ya da kötü tarafı da, bütün bu güne kadar olanların ve bilinenlerin sayesinde.         İyi de burada terslik nerede ya da kötü olan ne var ki, denilebilir.         Bu sorunun yanıtını, Yaşar Kemal bundan 50 yıl önce (1974) yazdığı “Demirciler Çarşısı Cinayeti” romanın başında vermiş gibi:      “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna, insanın picine kaldık.” diyerek.         Yaşar Kemal, öykü ve romanlarında anlattıklarını, Anadolu'nun toprağından, Torosların güngörmüşlerinden ve anlatılanlardan öğrenmiştir.       Bir garip yerdir bu topraklar, yani Anadolu, Mezopotamya ya da az daha öteye geçersek birilerinin Orta Asya dediği Türkistan.        Örneğin neden Türkistan'dan, Orta Asya'ya geçilmiştir?        Asya'nın göbeğinde 840-1212 yılları arasında yaşamış olan Karahanlı Devleti, bu bölgeye Türkistan derken, islamiyetin etkisi ile önce İran topraklarında kurulan devletler, sonra çarlık Rusyası ve en sonunda da emperyalist batı, "Türkistan" denilen bu topraklara 'Orta Asya" diyerek, bizi de "Türkistan" denilen bu topraklara, "Orta Asya" diyecek noktaya getirmişlerdir.        Bu söylem biraz "milliyetçi" bir söylemmiş gibi gelebilir ama konu o değil, ayrıca günümüz "milliyetçilerinin" de zaten böyle derdi yok.         Doğru bilgi nedir, nasıl öğrenilir ve neden gereklidir.      Geçenlerde, rahatsızlık geçiren bir arkadaşım ile konuşurken, bir şeye ihtiyacın var mı, şunu getirelim mi, bunu getirelim mi, derken gülerek bana dedi ki, şimdi sana hangi doktorun söylediği ya da hangi internet bilgisine göre bir şey diyeyim, deyince gülüştük.        Açın her hangi bir konuda interneti, neyi sorarsanız sorun, her konuda birbiri ile çelişen onlarca bilgi dolu.        Birilerinin bıyık altından tebessümlerini görmemek mümkün değil ve haklılar da. Tv'lerde izlediğiniz ya da tanık olduğunuz bir olayın merkezine kendinizi koyun ve bir de siyasilerin söylemlerini düşünün.        Bu günlerde siyasilerden, devlet adamlarından, sokaktaki insana kadar herkes, ha bire "asgari/en az ücreti" konuşuyor.      Yetiyor, yetmiyor, çok bile denirken, bir de bakıyorsunuz ki, kim ne derse o haklı, kim ne yerse de onun hakkı!..        Neden?        Çünkü, asgari ücretin, kırsal kesimde evi, barkı olan birisi için taşıdığı anlam ile, aynı ücreti alan şehrin kenar semtlerinde olsa bile, kirada yaşayan birisi için taşıdığı anlam aynı olmaz ki.       Birisine dar gelen, diğerine bol gelir.     Eğitimi, terbiyesi ile demokrat yapıda olan birisinin demokrasi anlayışı ile, kulaktan dolma sokak lafları ile kendini "alim sanan" birilerinin konuya yaklaşımı ve sorumluluğu aynı olabilir mi?         Birisi olayı sorgularken, diğerine ise bizim oralarda "hık deyicinin, ıh deyicisi", bazı yörelerde, "keşkek dövücüsünün /havanın ıh deyicisi" denilir.     Yapacak bir şey yok.       Bu yüzden gerçekten eğitim şart ama bu eğitim de önce aileden başlamalı; düzgün bir toplum için, önce düzgün aileler oluşturulmalı, çevrede de bilgeler olmalıdır.     Sokaklardaki başı boş sorumsuz dolaşan gençlerden şikayet ediliyor ya; aslında şaşılacak bir şey yok ki, bu duruma gelinmesinde herkesin bir katkısı var.        Kimilerinin seçim tercihleri, kimilerinin sessizlikleri, kimilerinin de umursamazlıkları ile bu duruma gelindi.     Günümüz Türkiyesinde hala bir şeyler idare edilir durumda ama gün gittikçe her şey bozuluyor.      Ortalıkta bir video var, yıllar önce muhalefette olan bir yöneticinin, yine o yıllar seçim meydanında yaptığı bir konuşmada söyledikleri, bu gün kendisine mevcut duruma yanıt olarak verilip, haklı olarak da soruluyor, "neredeeennn, nereye geldik" diye!..        Sorun yöneticilerin ya da sorumluluk sahibi olanların doğru ya da yanlışlığı değil, sorun yurttaşların seçtiklerini denetlememleri ve yurttaşlık haklarını bilmemeleri, üstelik yönetimlerin kendilerine verdiklerinin bir hak olduğunun farkında olmamaları ve bunu verenlerin bir lütfü saymaları.         Toplumun zeka seviyesini es geçip, ülkenin öğrencilerinin IQ değerlerini dünya ile kıyaslarsak, sorunun nereden başladığını daha kolay anlarız.       Örneğin 2015 tarihli çalışmasında, Türkiye'nin Örneğin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Türkiye'nin öğrenci zeka seviyesi (IQ) sonuçlarını ölçmüş ve değerlendirmiş; Birleşik Krallık'ın ortalama zeka seviyesi 100 baz alındığı takdirde, Türkiye'nin IQ'su 94 seviyesinde çıkmıştır.          Dahası Ülkenin batı ve kuzey batı ile güney doğu ile doğusu arasındaki IQ seviyesi arasında da 10 puan fark olduğu görülmüştür.       Eğitim ve feodalitenin bu sürecin ve farkın oluşmasında nasıl bir etkisi olduğu düşünülmelidir.        Ülkenin, çağdaş bir ülke olması, birlik ve bütünlüğünün korunması isteniyor ise, yöneticiler kadar yurttaşların da, çağdaş eğitim sisteminin ve sağlıklı aile yapısının korunması gerekmektedir.        Yoksa, Afganistan, Pakistan ile başlayıp, Büyük Ortadoğu Projesi diye satılan proje ile Libya'dan başlayıp sınırlarımıza kadar gelen felaketi, kapımıza gelene kadar görmemiz mümkün olmaz.        Bu ise, çağdaş dünyayı anlayacak, çağdaş yurttaşlık bilinci ile eğitilen ve yetiştirilen bir nesil ile mümkün olur.      Bu yüzden sadece eğitin değil, Çağdaş bir eğitim ile ülkeyi olabilecek bataklıktan kurtaracaktır.      Farkında olmak için de "eğitim şarttır", da!..   İbrahim Uysal
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2024 - Cumartesi

Bilgi ve Bilgelik Ne İşe Yarar

Öyle bir döneme denk geldik ki, ne söylenmedik söz kalmış ortalıkta, ne de denenmemiş yöntem. Elbette ki yepyeni şeyler yapılıyor, icatlar ediliyor ama işin iyi ya da kötü tarafı da, bütün bu güne kadar olanların ve bilinenlerin sayesinde.
 
      İyi de burada terslik nerede ya da kötü olan ne var ki, denilebilir.
 
      Bu sorunun yanıtını, Yaşar Kemal bundan 50 yıl önce (1974) yazdığı “Demirciler Çarşısı Cinayeti” romanın başında vermiş gibi:
     “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna, insanın picine kaldık.” diyerek.
 
      Yaşar Kemal, öykü ve romanlarında anlattıklarını, Anadolu'nun toprağından, Torosların güngörmüşlerinden ve anlatılanlardan öğrenmiştir.
      Bir garip yerdir bu topraklar, yani Anadolu, Mezopotamya ya da az daha öteye geçersek birilerinin Orta Asya dediği Türkistan.
 
     Örneğin neden Türkistan'dan, Orta Asya'ya geçilmiştir?
 
     Asya'nın göbeğinde 840-1212 yılları arasında yaşamış olan Karahanlı Devleti, bu bölgeye Türkistan derken, islamiyetin etkisi ile önce İran topraklarında kurulan devletler, sonra çarlık Rusyası ve en sonunda da emperyalist batı, "Türkistan" denilen bu topraklara 'Orta Asya" diyerek, bizi de "Türkistan" denilen bu topraklara, "Orta Asya" diyecek noktaya getirmişlerdir. 
 
    Bu söylem biraz "milliyetçi" bir söylemmiş gibi gelebilir ama konu o değil, ayrıca günümüz "milliyetçilerinin" de zaten böyle derdi yok. 
 
     Doğru bilgi nedir, nasıl öğrenilir ve neden gereklidir.
     Geçenlerde, rahatsızlık geçiren bir arkadaşım ile konuşurken, bir şeye ihtiyacın var mı, şunu getirelim mi, bunu getirelim mi, derken gülerek bana dedi ki, şimdi sana hangi doktorun söylediği ya da hangi internet bilgisine göre bir şey diyeyim, deyince gülüştük.
 
     Açın her hangi bir konuda interneti, neyi sorarsanız sorun, her konuda birbiri ile çelişen onlarca bilgi dolu.
 
     Birilerinin bıyık altından tebessümlerini görmemek mümkün değil ve haklılar da. Tv'lerde izlediğiniz ya da tanık olduğunuz bir olayın merkezine kendinizi koyun ve bir de siyasilerin söylemlerini düşünün.
 
     Bu günlerde siyasilerden, devlet adamlarından, sokaktaki insana kadar herkes, ha bire "asgari/en az ücreti" konuşuyor.
     Yetiyor, yetmiyor, çok bile denirken, bir de bakıyorsunuz ki, kim ne derse o haklı, kim ne yerse de onun hakkı!..
 
     Neden?  
     Çünkü, asgari ücretin, kırsal kesimde evi, barkı olan birisi için taşıdığı anlam ile, aynı ücreti alan şehrin kenar semtlerinde olsa bile, kirada yaşayan birisi için taşıdığı anlam aynı olmaz ki.
 
    Birisine dar gelen, diğerine bol gelir.
    Eğitimi, terbiyesi ile demokrat yapıda olan birisinin demokrasi anlayışı ile, kulaktan dolma sokak lafları ile kendini "alim sanan" birilerinin konuya yaklaşımı ve sorumluluğu aynı olabilir mi?
 
      Birisi olayı sorgularken, diğerine ise bizim oralarda "hık deyicinin, ıh deyicisi", bazı yörelerde, "keşkek dövücüsünün /havanın ıh deyicisi" denilir.
    Yapacak bir şey yok.
 
    Bu yüzden gerçekten eğitim şart ama bu eğitim de önce aileden başlamalı; düzgün bir toplum için, önce düzgün aileler oluşturulmalı, çevrede de bilgeler olmalıdır.
    Sokaklardaki başı boş sorumsuz dolaşan gençlerden şikayet ediliyor ya; aslında şaşılacak bir şey yok ki, bu duruma gelinmesinde herkesin bir katkısı var.
 
     Kimilerinin seçim tercihleri, kimilerinin sessizlikleri, kimilerinin de umursamazlıkları ile bu duruma gelindi.
    Günümüz Türkiyesinde hala bir şeyler idare edilir durumda ama gün gittikçe her şey bozuluyor.
 
   Ortalıkta bir video var, yıllar önce muhalefette olan bir yöneticinin, yine o yıllar seçim meydanında yaptığı bir konuşmada söyledikleri, bu gün kendisine mevcut duruma yanıt olarak verilip, haklı olarak da soruluyor, "neredeeennn, nereye geldik" diye!..
 
     Sorun yöneticilerin ya da sorumluluk sahibi olanların doğru ya da yanlışlığı değil, sorun yurttaşların seçtiklerini denetlememleri ve yurttaşlık haklarını bilmemeleri, üstelik yönetimlerin kendilerine verdiklerinin bir hak olduğunun farkında olmamaları ve bunu verenlerin bir lütfü saymaları.
 
      Toplumun zeka seviyesini es geçip, ülkenin öğrencilerinin IQ değerlerini dünya ile kıyaslarsak, sorunun nereden başladığını daha kolay anlarız.
      Örneğin 2015 tarihli çalışmasında, Türkiye'nin Örneğin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Türkiye'nin öğrenci zeka seviyesi (IQ) sonuçlarını ölçmüş ve değerlendirmiş; Birleşik Krallık'ın ortalama zeka seviyesi 100 baz alındığı takdirde, Türkiye'nin IQ'su 94 seviyesinde çıkmıştır.
 
       Dahası Ülkenin batı ve kuzey batı ile güney doğu ile doğusu arasındaki IQ seviyesi arasında da 10 puan fark olduğu görülmüştür.
      Eğitim ve feodalitenin bu sürecin ve farkın oluşmasında nasıl bir etkisi olduğu düşünülmelidir.
 
     Ülkenin, çağdaş bir ülke olması, birlik ve bütünlüğünün korunması isteniyor ise, yöneticiler kadar yurttaşların da, çağdaş eğitim sisteminin ve sağlıklı aile yapısının korunması gerekmektedir.
 
     Yoksa, Afganistan, Pakistan ile başlayıp, Büyük Ortadoğu Projesi diye satılan proje ile Libya'dan başlayıp sınırlarımıza kadar gelen felaketi, kapımıza gelene kadar görmemiz mümkün olmaz.
 
     Bu ise, çağdaş dünyayı anlayacak, çağdaş yurttaşlık bilinci ile eğitilen ve yetiştirilen bir nesil ile mümkün olur.
     Bu yüzden sadece eğitin değil, Çağdaş bir eğitim ile ülkeyi olabilecek bataklıktan kurtaracaktır.
     Farkında olmak için de "eğitim şarttır", da!..
 
İbrahim Uysal
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, karşıyaka haber, ilaçlama, kasko teklifi, malatya araç kiralama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, ingiltere aile birleşimi sınavı