Huzur ne demektir, sahiden biliyor muyuz?
Neredeyse herkes mutsuz, umutsuz, kendi şartlarımızda mutlu olacağımızı düşünsek ve hatta mutlu olabilecek durumda olabilsek bile, etrafımızdaki bir insanın bile huzursuz, mutsuz olması hepimiz için, hepimizi tetikleyen bir huzursuzluk, mutsuzluk, umutsuzluk sebebi olabiliyor. Zamanın ve yaşanmışlıkların etkisi ile de huzursuz insanlardan oluşan bir toplum, bir ulus haline geldik. Neden koskoca bir ulus huzursuz, mutsuz, bunu kendisine soran bir tek siyasetçi veya aydın var mı, bilemiyorum!?. İnsanların ruhunu dinlendiren, toplumsal sorunları huzursuzlukları dile getiren, çözümleri anlatırken ve kendilerini insanlar dinlerken dahi mutlu olan; bir şeyci değil, insancı, memleketçi, ulusçu olan o insanların hepsi öldü mü, yok mu oldu, onlardan hiçbir şey öğrenemedik mi, onlardan bir şey alamadık mı!?.
Her dönemin bir terbiyecisi varsa eğer bu dönemin terbiyecisi de “huzur/huzursuzluk” mu!? “Tek başına insanlar mutlu olmak için bir çok şeyi yapabilir” cümle kalıbının yalnızca bir slogan olduğunu mu anladık, yoksa bu cümle kalıbına çok fazla mı güvendik ki, tek başına sahip olduklarımızın bizi mutlu etmediği gibi, huzursuzluğa bulanmışlığa tek başına çare bulunamadığı bir dönemi yaşıyor ve adeta yara bere içinde kalan zamana, bize lütufmuş gibi sunulan haysiyetten yoksun bir hayata katlanıyoruz!?
Bu muydu sahiden hayat?
Bu muydu sahiden onurlu ve haysiyetli bir insan olarak yaşamak?
Bu muydu hak edilen?
Bu muydu vaad edilen?
Kurduğumuz hayallerde bile artık kendimizi otomatik robotlar gibi arabeske bağlıyoruz, adeta neşe, sevinç hakkımız değilmiş gibi, huzursuzluğa mahkum ediliyoruz. Toplumsal huzur için çalışan, düşünen, uğraşan kimsenin olmaması da çok acıtan bir gerçek.
Bir çok şeyi, bazı değerleri basit mi gördük, bazı değerleri savururcasına mı tükettik!?
– Hayır! Ben kendi adıma buna katılmıyorum, basit denilen her şey bizim için değerliydi ve bugün bizim için değerli olan o şeyleri bizim elimizden erkler, muktedirler aldılar, üstelik; daha iyisi ile kandırarak, kıyaslayarak, aldatarak bunu yaptılar. Oysa, bugün anlıyoruz ki, bizim namımıza kendi kendilerine yapmış oldukları pazarlık masasında, pazarlık konusu huzurumuzmuş..! Huzurumuz pazarlık konusu edilmiş muktedirler tarafından..! Daima savurmuşlar bizi, bizlerde maalesef ki bizleri savurmalarına ortak olduk, ses çıkarmayarak ortak olduk, karşı durmayarak ortak olduk çünkü vaatleri vardı; daha iyi, daha güzel, daha huzurlu, daha mutlu bir yaşam ve bir çok vaatleri vardı..! Peki tüm “bu vaatlerin, bu dahaların, bu enlerin” karşılığında istenilen neydi!? Huzur! Huzur vaadedenler, huzurumuzu aldı. Sonrasında ise yüzümüze bakmadılar; kaç defa öldük!? İntihar ettik, yüzümüze bakmadılar, yoksulluktan, çaresizlikten utandık, evimize ekmek alamadık, yüzümüze bakmadılar, tecavüze uğradık, yüzümüze bakmadılar, çocuklarımıza mahcup olduk, yüzümüze bakmadılar..! Bakın şimdi tekrar aramızdalar, görüyorsunuz. Başımıza atılan çaya, ekmeğe seslerini çıkarmayanlar, bugün seçim otobüslerinden bizlere çiçekler, gülücükler atıyorlar, yeniden masaya oturuyorlar, oturtuyorlar bizi..! Üstelik aynı vaadlerde bulunuyorlar; daha iyi, en iyi bir şeyler için, daha güzel bir şeyler için, peki karşılığında ne istiyorlar, huzur mu!? Ne vaad ediyorlar huzur mu!?
– Hayır, kalmadı..!
Kalan nedir, muhakkak bir şeylere talip olmaları lazım, kimliğimiz mi!?.
Evet kimliğimizi istiyorlar!
Bizi biz yapan, yalnızca kimliğimiz kaldı. Şimdiki vaatleri de; ver kimliği huzur bul..!
Kimsiniz sorusuna verecek cevabımız olmasın istiyorlar..!
Kim olduğumuzu unutalım istiyorlar..!
Çocuklarımıza anlatacak bir tarihimiz olmasın istiyorlar..!
Kimliksiz bir tarih, hatta tarihsiz insanlara dönüşmemizi istiyorlar..!
Ulus tanımına karşı politikalarla karşımıza çıkıyor ve alkışlanmak istiyorlar, bölerek birleşmekten bahsediyorlar..! Kimliksizlerin, elimizden almak istedikleri şey artık biziz..! Üstelik bunu bütünleşmekten, bir olmaktan, herkesi kucaklamaktan bahsederek yapıyorlar. Peki kimliğimizi bizden almak isteyenlerin, bütün olmaktan bahsetmeleri nasıl bir akıl tutulmasıdır!?. Kimliksizlik, belirsizlik ve bütünlük kelimeleri nasıl yanyana gelebilir ve daha önemlisi nasıl aynı manayı içerebilir!?.
İçten içe kor bir ateş içerisinde yanan, dumanı kimsenin umurunda olmayan ağaca benzetiyorum bizi ve bu ateşi harlamaya devam edenler bize “Bahar Gelecek Sana Söz” diye slogan atıyorlar. Ağacın içini oydular ve ataşe verdiler, yaktılar! Lakin dallarını, yapraklarını ve solmuş çiçeklerini kandırmak için, başka gökyüzündeki güneşi, yağmuru, suyu gösterip “Bahar Gelecek Sana Söz” diyorlar..!
Dip not: Baharı elimizden alanları seyreden ve kendilerini politikacı, siyasetçi zanneden insanlardan kendi adıma utanıyorum. Onların bizleri hâlâ kandırmaya çalışıyor olma çabalarından dolayı utanıyorum. Bizi böylesi bir sistem içerisine sıkıştırıp, tek çarenin kendisi olduğunu düşünüp “fırsatçı politikalar” geliştiren basiretsizlerden utanıyorum.
Üzgün, Endişeli, Kaygılı fakat her şeye ve herkese direnen bir Kadının Kaleminden…
Esenlikler dilerim Efendim, Esenlikler…
İclal Civelek