Dünyanın hakim olan düzeni Kapitalizm sayesinde, tüketim toplumunun gereği, her şey ve herkes için "özel bir gün" icat edildi.
Ama bazı günler vardır ki, kendi öykülerini, kendileri yazdılar.
1 Mayıs, kökünde yüzlerce, zamanla da binlerce işçi ve emekçinin yaşamını yitirdiği, İşçi ve Emekçinin Bayramı gibi.
Tıp Bayramı ve benzerleri gibi.
Bir gün var ki, sizi siz yapanların günü, sizin bayramınız.
O yüzden soruyu şöyle sormam gerekir, "sizin yaşamınızı, hiç öğretmeniniz değiştirdi mi?"
Evet, ülkem gibi benim de yaşamımı Öğretmenlerim değiştirdi.
Hem de öyle görevleri gereği okuma-yazma öğreterek değil, elimden tutarak, yetemediğim yerde ardımda durarak, gerekirse kulağımı çekip, iki tokat atarak. Beni bir öğrenci değil, beni bir insan görerek, benim yaşamımı öğretmenlerim değiştirdi.
Evet, bir köy delikanlısı olarak öğretmenlerim yaşamımı değiştirdi.
Askerde sürgün, bürokratik yaşamda"solcu" diye damgalayarak "çirkin ördek yavrusu" yapan devletim değildi; az gelişmiş yöneticilerine karşın, devletimin ve kurumlarının çoğu yöneticileri sayesinde, hiç ihtiyacım olmamasına karşın, beni devletim adam etti, yetiştirdi.
Toroslarda hali-vakti yerinde bir ailenin oğlu idim. Köy yaşamı paylaşılarak yaşanılır.
Bir gün, köyden bir kadın Annemin, Babamın adını "hala, teyze, yenge, dayı, amca" diye ünnediğinde avluda ben vardım.
Köy yerlerinde herkesin "Kör Mehmet, Topal Hasan, Üşengeç Ümmü, Pasaklı Ayşe" gibi bir lakabı vardır ve öyle ünnenir.
O gün avluda ben vardım ve bilmiş bilmiş gelene:
Heee ne var, ne isteyon (herkesin dediği gibi kör/topal/pasaklı/ ... ) Ayşe/Fatma-Ahmet/Mehmet dedikten sonra, kapıya gelenin istediği şeyi verdim.
Evdekiler benim konuşmamı duymuşlar, gelen gittikten sonra dibimde bitivermiştiler.
Bana, "sen gelen kişiye ne dedin öyle" diye sorduklarında, baya iyi bir şey yaptım sanarak sevinmiştim.
Babam kulağımı çekip, "bundan sonra, bu avludan kim gelirse gelsin bu evin konuğudur, ona göre davranacak ve gelene dayı, amca, hala, yenge diyeceksin dediğinde, bozulmuş, kulağımın acısıyla da gözümden yaşlar akmıştı.
O zaman pek bir şey anlamasam da zamanla, insana insan gibi değer vermenin ne kadar önemli olduğunu zamanla öğrenecektim.
Bu ise benim olağan öğrenmem dışında ilk öğrenmem ve Öğretmen ise ailem idi.
Köyde hiç oturmadığımız bir ev vardı. Köye gelen öğretmenlerden lojmanda kalamayanlar otururdu.
Köyde ,öğretmen, imamı baş tacı yapılır; oturduğu evden kira alınmaz, tarladan, bahçeden toplanan sebze, meyve, evdeki yiyecek içecekler bölüşülür, tencerede pişen yemekten iki tabak paylaşılırdı.
Annem "oğlum, kızım" dediği öğretmenlerin çamaşırlarını da bizimkiler ile birlikte yıkardı.
Evde özel davetlerde yenen yemeklerde ben, sofrada olsam da, ayakta su servisi benim görevimdi.
Bütün bunlar, okulda bilemediğim sorudan ya da yaptığım yaramazlıktan dolayı kulağımın çekilmesine ve iki tokat yememe engel değildi.
İlkokul, ortaokul ve lisede hep bir öğretmene teslim edilip, "eti sizin, kemiği bizim" denilen öğrenci olmuştum.
Ali İhsan Öğretmenim ile başlamıştım ilk okula; çocukları ortaokula başlayacağı için tayin isteyip gittiğinden, lojmana taşınan yeni öğretmen olarak tanımış ve öğretmenim olduğunu öğrenmiştim onun.
Derslerden sonra uzun boyu ve sırtında parkası ile, okul bahçesini düzenler, binasının sağını solunu onarır, sıvar, boyardı.
Onu hafızamıza kazıyan şey ise bambaşka bir şeydi.
Büyük dayım askerde öğrendiği tamirciliği, köyde evinin altına açtığı atölyesinde amatörce sürdürüyordu.
Bir gün, Halil (Lale) Öğretmenin Korkuteli'den gelen köyün jipinden, dayımın dükkanına bir şeyler indirdiğini; sonra da her gün dersten sonra, dayım ile bir şeyler kesip, biçip yapmaya başladıklarını gördüm.
Daha sonra anladım ki, bir kış boyu uğraşıp Mehmet Özkaya öğretmenim ile boyadıkları şey, "Kocatepe'de ATATÜRK" kaidesi imiş!..
Önce, Annem ve Babamın okuduğu "eski okul" denilen okula, daha sonra da arsasını adımı aldığım Dedemin verdiği yere yapılan yeni okulun bahçesine konulmuştu bu Atatürk Kaidesi.
Taşımalı eğitim denilen ucube sistem ile köy okulu kapatılınca, Köyün bir başka meydanına dikilmişti öğretmenlerimin, o zamanki köy delikanlılarının ve köy halkın diktiği bu KOCATEPE'DE ATATÜRK kaidesi.
Yeni kurulan CUMHURİYET için köy, öğretmen ve yurttaş olarak insan çok önemliydi. O yüzden ilk çıkan yasalardan birisi da, 7 Nisan 1924'de yürürlüğe girmiş olan 442 Sayılı “KÖY KANUNU" dur.
Halil Öğretmenim, değiştirilmiş, dönüştürülmüş olsa da; kökeni 24 Haziran 1937’de yürürlüğe giren KÖY EĞİTMENLERİ KANUNU ve 1940 yılında kabul edilen Köy Enstitüleri Kanunu ile açılan bir KÖY ENSTİTÜSÜ kökenli Öğretmen Lisesinden mezun olmuştu.
Atatürk'e hayranlığı, sevgisi; okulu evi, köyü atayurdu sayması, bekar olmasına karşın bizleri yavruları gibi görmesinin sebebi, bu sevgilerdi.
Ve ben her öğretmenler gününde:
Savrulan Atatürk Cumhuriyeti gibi, savrulan o Kocatepe'de ATATÜRK kaidesini,
Mahmut Hocam'ın (Av.M.AKINCI) okuyun diye koltuğunun altında getirdiği roman-öykü kitaplarını,
Dersi dinlediğimi bilen, ama evde tekrar etmediğim için sınavda kırık not almam için çırpınan Halil (Avcı) Öğretmen'imi,
Sonsuzluğa uğurladığımız ve bizi sosyoloji-felsefe-mantık ile tanıştıran ve sevdiren Bahri Hocam'ı (ERGÜN),
Sınıfta öğretmen, dışarıda arkadaş Feyza Hocam'ı (GENCER AYTAN),
Üniversiteden tutun da, yıllara meydan okuyuşuna, Bülent Ecevit'in 1973 MV seçimlerinde MV listesine koyduğu ancak ben akademisyen kalmak istiyorum diyerek teklifi kabul etmeyen, hayran olduğum 21. yy için Planlama Grubu Lideri, DPT'nin kurucu Müsteşarı ve Ankara Üniversitesi Siyasal'ın efsane hocalarından Prof.Dr. Bilsay KURUÇ'u ve adını sayamadığım nice öğretmenlerimi anımsarım.
İçim burkulur, bu öğretmenlerin özverilerini hak ettik mi, onlara karşı olan borcumuzu ödedik mi diye düşünürüm.
Ceyhun Atıf Kansu'nun, Köy Öğretmeni Şefik SINIĞ'a ithaf ettiği dizeler gelir aklıma ve ağlarım.
Bilemem ki bu güzel Ülkemin, yurtsever insanları, Öğretmenlerim, Öğretmenler için gözyaşlarım, bir umut çiçeği açtırır mı?
"Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Bütün çiçekleri getirin buraya,/ Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,/ Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer/ BÜTÜN KÖY ÇOCUKLARINI getirin buraya,/ Son bir ders vereceğim onlara,/ Son şarkımı söyleyeceğim,/ Getirin getirin...ve sonra öleceğim."
Kaya diplerinde biten Çiğdemler gibi, Bütün Köy Çocukları adına o mübarek ellerinizden, ellerinizden öpüyorum ÖĞRETMENLERİM!..
Öğretmenlerim, ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ kutlu olsun!..
İbrahim Uysal