Yaşam ile ilgili olarak bir çok şey söylenir ama yaşamak için olmazsa olmaz olarak hep "ekmek, su ve hava" sayılır.
Doğrudur.
"Ekmeği" gıda olarak düşünün, doğada dilediğinizce var mı, evet bir zamanlar, istemediğin kadar.
Ama bir zamanlar.
Su.
O da bir zamanlar gürül gürül akan derelerden, çaylardan, musluksuz çeşmelerden, pınarlardan istemediğin kadar.
Hava.
Bir zamanlar gökyüzünün hep hava ile dolu olduğunu düşünürdük. Onun da bizi yaşattığını.
Oktay Akbal'ın yıllar önce yazdığı "Önce Ekmekler Bozuldu" yapıtını okuduğum zaman bile anlamamıştım "bozulmanın" bir süreç olduğunu.
Meğer "bozulmak" da başlı başına bir şey imiş. Başladı mı, durmazmış.
Öğrenmenin yalnızca aile, okul ve çevre gibi etkenler ile olduğunu öğrenmiş; biliyordum.
Meğer ne de çok öğrenme şekli ve yöntemi varmış.
Yenilen kazıklar,
Bunlar da meğer "dost" sanılanlar ile başlayıp, seçtiğiniz iktidar ve yönetimlere kadar bile gidermiş.
Bunu da insan böyle öğrenilmiş.
"Hak, hukuk, adalet" bize ailede öğretilmişti. "Elin malına elini bile dokundurma, başkasının hakkında gözün olmasın, bakma bile"!..
"Allah'ın bir adaleti vardır, ona güven"!..
Meğer sorun "Allah'ın adaleti" denilen şeyde değilmiş.
İlahi Yaşar Nuri Öztürk hocam, bak burada da imdadıma yetiştin, ilk ondan durmuş, okumuştuk.
"Allah ile Aldatmak"!..
Allah, Tanrı, Yaradan bize hep iyiliğin ve güzelliğin sembolü olarak öğretilmişti. Aldatmak, kandırmak ise kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi.
Bir de baktık ki, biz masum masum yaşarken, birileri hata bu hakları korumakla görevli birileri, bizim koşulsuz hak ve adaletine güvendiğimiz tanrımız ile de bizi kandırıyor, aldatıyormuş.
Yaşar Nuri Hocam da buna, "Allah ile Aldatmak" diyormuş.
Ankara'da Atatürk Orman Çiftliği dolayından ne zaman geçsem hep için burkulur. Kahrolur, üzülürüm.
Üzüntünün kaynağı hülle kararlar ile üstüne kocaman kocaman binaların yapılması değil, ... ....!.
Geçen günlerde adı değiştirmiş olsa da halkın hala "Atatürk Kültür Merkezi", AKM dediği yerde açılan bir sergiye gittim.
Kocaman kocaman binalar ile o yem yeşil alanlar yok edilmiş.
Bu ülkenin kurucusuna kimlerin ne kadar saygı ve sevgi gösterdiği ortada, biliniyor da, bir de meğer gösteriyor gibi yapanlar varmış.
Ve bunları da, bu değerlere saygı gösterenler seçiyormuş!..
Siz, sadece yediğiniz ekmeğin, içtiğiniz suyun ve soluduğunuz havanın bozulduğunu, kirlendiğini düşünüyorsunuz değil mi?
"Şimdi Zamanı Değil" diye diye, huuuu ey ahali, seçtikleriniz de bozulmuş.
Elbette ki okuldan, kitaptan, aileden öğrenilenler az değil ama bazıları unutuluyor imiş.
Meğer yaşamdan yenilen kazıklar ile öğrenilen insanın beynine kazanıyormuş.
Kafamın içi, beynimin her tarafı ilk çağlar mağara duvarları gibi, uyula oyunla, kazıla kazıla, kazına kazına.
Meğer öğrenmenin de yaşı yokmuş!.
James Thurber dediği gibi "Deneyim / Tecrübe, yediğimiz kazıkların bileşkesi" imiş!..
Bir gün işe yarar mı sizce!
Bizden, "kazıkcı" olur mu?
Üzgünüm, " ... yemeğe, devam!.."
İbrahim Uysal