İbrahim Uysal
Köşe Yazarı
İbrahim Uysal
 

Ulusal Bayramların Boynu Bükük

Anadolu'yu (yedi bölge, dört iklimi ile) bu yüzden çok severim. Sözünü esirgemez yeri ve zamanı geldiğinde taşı gediğine koyar     Söz der ki, "kadının iffetlisi, yoksul iken, erkeğinki ise, varsıl iken belli olur" der. Olayın tarafları ve çevresi, ilişkileri açısından baksak;    İnsanların bir tok ve bir de yok ve yoksul oldukları hallerde onları kimler nasıl anar ve anlarlar.      Hoş, "kral öldü, yaşasın yeni kral" sözünü bilen birisi için, toplumu daha derin analiz etmeninin alemi yoktur ama yine de iki kelam etmezsem içim rahat etmez.     Bu durumlar kişiler için geçerlidir. Peki yönetimler ve sistemler için durum nedir diye bir baksak mı?      Çevresine ve olaylara biraz daha farklı bakmayı severim.      Örnek, insanların maddi durumlarına, makam, mevki ve statülerine göre, çevrelerinde bir hal ve tavır değişikliği olur, bunu herkes gözlemler ve bilir.     Hani Nasrettin Hocanın "ye kürküm ye" öyküsü gibi.    Bir başka güzel ve anlamlı söz ise, "para konuşma, elbise de, yürüme öğretir" derler.     Bu biraz da özgüveni tanımlar.     Örnekler ve olaylar hep kişilere özgü tavır ve davranışlardır.     Peki benzer bir kıyası, empatiyi yönetim ve siyasi sistemler için düşünsek ne olur.    Örnek ulusal gün ve bayramlara.     Yazılanlardan okuyorum, resimlere bakıyor, film ve videoları izliyorum, her bir dönemde ayrı bir manzara görülüyor.     Bugün, 2023'ün 23 Nisan'ı.     Yıllar öncesinin, 1920'lerin "23 Nisan'ına" da bir bakacak olursak,      Osmanlı Devletinin toprakları ve Başkenti İstanbul İşgal altındadır.    İngiliz İşgal kuvvetleri bir yandan işgali meşrulaştırıp, Osmanlı topraklarını müttefiklerine paylaştırmak isterken, bir yandan 1917'de Çarlık Rusya'sında yaşanan "Bolşevik Devrimi"nin etkisi ile müttefiklerinin Osmanlı'dan dilediği payı alamamalarından kaynaklan hoşnutsuzlar ile baş etmekte zorlanmaktadırlar.    Tam da bu sıralarda yapılan Meclis-i Mebusan seçimlerinden Mustafa Kemal ve yurtseverler önemli başarılar elde ederler ve ulusun kendine güvenini artırırlar.    Saray ve Şeyhülislam yanlıları, önceden beri Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanmasını isterlerken, Mustafa Kemal ve bir gurup yurtsever ise, İşgal altındaki İstanbul'da meclisin toplanmasının tehlikeli olacağı düşüncesiyle Ankara'da toplanmasını isterler.     İşgal altında olunmasına ve Mustafa Kemal Paşa'nın karşı çıkmasına karşın Meclis-i Mebusan İstanbul'da toplanır.    Mecliste, Sarayın karşısında artık Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri gibi bir muhalif, Yurtsever gurup vardır.     Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye'ye seçilen milletvekillerinin Meclis-i Mebusanda "Müdafaa-i Hukuk" adında bir grup oluşturmasını istemektedir. Buna karşın Meclis-i Mebusanda böyle bir grup kurulamadı.     Ancak, İstanbul'da yeniden açılan Osmanlı Mebusan Meclisi’ne üye olarak gidecek olan mebuslarla görüşmeler yapılır;     Heyet-i Temsiliyenin, hazırladığı "Misak-ı Millî", Mebusan Meclisi’nde kabul edilir.     Heyet-i Temsiliye'nin başkanı olan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), kendisinin Meclis-i Mebusanın başkanı seçilmesini ve Anadolu'da süren hareketin yasal olarak tanınmasını istiyordu.     Ancak 18 Mart 1920'de İngiliz işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan-ı basar ve bazı Heyeti Temsiliyenin bazı milletvekillerini tutuklarlar, bazılarını da sürgüne gönderir.    Daha sonra, 18 Mart 1920'de de Meclis-i Mebusan kapatır.     Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) bunun üzerine Heyet-i Temsiliyeyi Ankara'da toplanmaya çağırır ve 21 Nisan 1920'de yayınlanan bildiri ile de Meclisin 23 Nisan 1920'de toplanması sağlanır.   23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından okunan dualar ile de meclis açılır     Meclis-i Mebusan'a seçilen 324 milletvekilinden ancak 115 milletvekili açılışa katılabilir.    Mustafa Kemal Paşa, seçimle ilgili yayınladığı ilk tebliğde "Meclis-i Müessisan / Kurucular Meclisi" önerisinde bulunur.     Aynı gün gerçekleşen toplantıda meclis adının "Türkiye Büyük Millet Meclisi" olmasına karar verilir.     23 Nisan 1920'de, parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıkar:     "Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum." der.     Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulur ve bu ad herkesçe de çok benimsenir.     Daha sonra, Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) olarak kayıtlara geçer.    Yeni açılan TBMM, 24 Nisan 1920 tarihinde yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşayı, Meclis Başkanı seçer.   TBMM Başkanlığını ise CUMHURİYETİN ilan edilip, Cumhurbaşkanı seçildiği 29 Ekim 1923'e kadar da sürdürür.       Böylesi zorlu ve bilinçli bir süreç sonunda açılan TBMM ve ilan edilen Cumhuriyet, bugün ne durumdadır diye bir düşünsek mi?      Bu süreç, bir rastlantı mıdır yoksa bilinçli bir tercih mıdır?.      Neden bazı imzalar sadece "G.M.Kemal"dir de, ATATÜRK'Ü yoktur.     Hiç düşündünüz mü?     ULUSAL Egemenlik Bayramımız kutlu olsun. İbrahim Uysal
Ekleme Tarihi: 23 Nisan 2023 - Pazar

Ulusal Bayramların Boynu Bükük

Anadolu'yu (yedi bölge, dört iklimi ile) bu yüzden çok severim. Sözünü esirgemez yeri ve zamanı geldiğinde taşı gediğine koyar

    Söz der ki, "kadının iffetlisi, yoksul iken, erkeğinki ise, varsıl iken belli olur" der. Olayın tarafları ve çevresi, ilişkileri açısından baksak;

   İnsanların bir tok ve bir de yok ve yoksul oldukları hallerde onları kimler nasıl anar ve anlarlar.

     Hoş, "kral öldü, yaşasın yeni kral" sözünü bilen birisi için, toplumu daha derin analiz etmeninin alemi yoktur ama yine de iki kelam etmezsem içim rahat etmez.

    Bu durumlar kişiler için geçerlidir. Peki yönetimler ve sistemler için durum nedir diye bir baksak mı?

     Çevresine ve olaylara biraz daha farklı bakmayı severim.

     Örnek, insanların maddi durumlarına, makam, mevki ve statülerine göre, çevrelerinde bir hal ve tavır değişikliği olur, bunu herkes gözlemler ve bilir.

    Hani Nasrettin Hocanın "ye kürküm ye" öyküsü gibi.

   Bir başka güzel ve anlamlı söz ise, "para konuşma, elbise de, yürüme öğretir" derler.

    Bu biraz da özgüveni tanımlar.

    Örnekler ve olaylar hep kişilere özgü tavır ve davranışlardır.

    Peki benzer bir kıyası, empatiyi yönetim ve siyasi sistemler için düşünsek ne olur.

   Örnek ulusal gün ve bayramlara.

    Yazılanlardan okuyorum, resimlere bakıyor, film ve videoları izliyorum, her bir dönemde ayrı bir manzara görülüyor.

    Bugün, 2023'ün 23 Nisan'ı.

    Yıllar öncesinin, 1920'lerin "23 Nisan'ına" da bir bakacak olursak,

 

   Osmanlı Devletinin toprakları ve Başkenti İstanbul İşgal altındadır.

   İngiliz İşgal kuvvetleri bir yandan işgali meşrulaştırıp, Osmanlı topraklarını müttefiklerine paylaştırmak isterken, bir yandan 1917'de Çarlık Rusya'sında yaşanan "Bolşevik Devrimi"nin etkisi ile müttefiklerinin Osmanlı'dan dilediği payı alamamalarından kaynaklan hoşnutsuzlar ile baş etmekte zorlanmaktadırlar.

   Tam da bu sıralarda yapılan Meclis-i Mebusan seçimlerinden Mustafa Kemal ve yurtseverler önemli başarılar elde ederler ve ulusun kendine güvenini artırırlar.

   Saray ve Şeyhülislam yanlıları, önceden beri Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanmasını isterlerken, Mustafa Kemal ve bir gurup yurtsever ise, İşgal altındaki İstanbul'da meclisin toplanmasının tehlikeli olacağı düşüncesiyle Ankara'da toplanmasını isterler.

    İşgal altında olunmasına ve Mustafa Kemal Paşa'nın karşı çıkmasına karşın Meclis-i Mebusan İstanbul'da toplanır.

   Mecliste, Sarayın karşısında artık Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri gibi bir muhalif, Yurtsever gurup vardır.

    Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye'ye seçilen milletvekillerinin Meclis-i Mebusanda "Müdafaa-i Hukuk" adında bir grup oluşturmasını istemektedir. Buna karşın Meclis-i Mebusanda böyle bir grup kurulamadı.

    Ancak, İstanbul'da yeniden açılan Osmanlı Mebusan Meclisi’ne üye olarak gidecek olan mebuslarla görüşmeler yapılır;

    Heyet-i Temsiliyenin, hazırladığı "Misak-ı Millî", Mebusan Meclisi’nde kabul edilir.

    Heyet-i Temsiliye'nin başkanı olan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), kendisinin Meclis-i Mebusanın başkanı seçilmesini ve Anadolu'da süren hareketin yasal olarak tanınmasını istiyordu.

    Ancak 18 Mart 1920'de İngiliz işgal kuvvetleri Meclis-i Mebusan-ı basar ve bazı Heyeti Temsiliyenin bazı milletvekillerini tutuklarlar, bazılarını da sürgüne gönderir.

   Daha sonra, 18 Mart 1920'de de Meclis-i Mebusan kapatır.

    Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) bunun üzerine Heyet-i Temsiliyeyi Ankara'da toplanmaya çağırır ve 21 Nisan 1920'de yayınlanan bildiri ile de Meclisin 23 Nisan 1920'de toplanması sağlanır.

  23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazının ardından okunan dualar ile de meclis açılır

    Meclis-i Mebusan'a seçilen 324 milletvekilinden ancak 115 milletvekili açılışa katılabilir.

   Mustafa Kemal Paşa, seçimle ilgili yayınladığı ilk tebliğde "Meclis-i Müessisan / Kurucular Meclisi" önerisinde bulunur.

    Aynı gün gerçekleşen toplantıda meclis adının "Türkiye Büyük Millet Meclisi" olmasına karar verilir.

    23 Nisan 1920'de, parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıkar:

    "Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum." der.

    Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulur ve bu ad herkesçe de çok benimsenir.

    Daha sonra, Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) olarak kayıtlara geçer.

   Yeni açılan TBMM, 24 Nisan 1920 tarihinde yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşayı, Meclis Başkanı seçer.

  TBMM Başkanlığını ise CUMHURİYETİN ilan edilip, Cumhurbaşkanı seçildiği 29 Ekim 1923'e kadar da sürdürür.

      Böylesi zorlu ve bilinçli bir süreç sonunda açılan TBMM ve ilan edilen Cumhuriyet, bugün ne durumdadır diye bir düşünsek mi?

     Bu süreç, bir rastlantı mıdır yoksa bilinçli bir tercih mıdır?.

     Neden bazı imzalar sadece "G.M.Kemal"dir de, ATATÜRK'Ü yoktur.

    Hiç düşündünüz mü?

    ULUSAL Egemenlik Bayramımız kutlu olsun.

İbrahim Uysal

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergalerisi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
startup ekosistemi, izmir spotçu, karşıyaka haber, ilaçlama, kasko teklifi, malatya araç kiralama, istanbul böcek ilaçlama, hasta yatağı kiralama, mide balonu, evden eve nakliyat, raf sistemleri, ahşap kompozit deck, ingiltere aile birleşimi sınavı