Yaşamanın ve yaş almanın anlamını ve güzelliğini her geçen gün biraz daha iyi anlıyorum. Bütün bu olanlar, yaşananlar hep iyi ya da güzel mi? Değil, hem de yüreğime oturacak kadar kötü ve acı.
Bir şeyi daha iyi anlıyorum ki, yaşamının anlamı, ÖĞRENME ile başlıyor, yoksa "ot gibi" yaşadıktan sonra, ne anlarsanız anlayın.
Birisi sizi dikiyor ya da tesadüfen bir yerden bir yere düşüyor, sonra yağmur, bir sızıntı suyu sizi ot yapıyor; ya birisi yiyene kadar ya da susuz yaz mevsimlerinde sararıp kuryana kadar.
Oysa yaşamayı öğrenmek yok mu, yaşamayı, dünyayı öğrenmek, meğer dünyanın en güzel şeyi imiş. Acıyla da olsa, canınız yanarak da olsa hatta kıvransanız da sancılardan, bir şey öğrenmek, her şeyin güllük gülistanlık olduğu şeylerden alınan tattan daha muhteşemdir.
Bir farkla, farkında iseniz.
Yoksa, sadece bir anlık acı ya da bir zamanlık mutluluk olur kalır.
Zaman gibi, güneşin doğması ya da gecenin ortasında ayın mehtap yapması gibi her şey olur, yaşanı ve geçer. Geriye bazılarında hiç bir şey kalmaz. Farkında bile olmazlar.
Bazıları ise, her şeyi öylesine içine sindirir ki; "mehtap" da deyince aklıma bir çok kişinin seslendirdiği, sevim Şengül'ün o şarksı geldi,.
"Mehtaplı gecelerde hep seni andım/ Ahh ahh hep seni andım/ Belki gelirsin diye/ Boş yere yandım/ Ahh ahh boş yere yandım"
Evet, bazen de gidenler geri gelmezler. Yansak da, ansak da.
Bu bir kişi olduğu gibi bir olay, bir nesne ya da bir zaman bile olur.
Dedim ya, son zamanlarda çevremde olan her şeye daha dikkatli, hatta iki kere bile bakıyorum. Farkında olmak için.
Bu, beynimin bir köşesine kazımak için olduğu gibi, lanetleyip bir daha görmemek ya da anmamak için de oluyor.
Dünya o kadar küçülmüş, insanlar o kadar değersizleşmiş ki, inanılmaz. Para, savaş, mal, mülk, artık sınır tanımıyor.
Bütün "var olan" değerleri de allak bullak etmiş durumda.
Kuzeyde Rusya-Ukrayna savaşı var.
En önce, sınırında yaşayan bir ülkenin yurttaşı olarak, bu savaşta kullanılan her şey, benim doğamı bozuyor, kirletiyor ve beni hak etmediğim ölüme bir adım daha yaklaştırıyor.
Sonra, insanlar ölüyor. Hem de ülkemin sınırlarının dört bir yanında. Kan ve acılar içinde.
Birlerinin bitmeyen hırsları için. Günümüzde savaşların hiçbir gerekçesi kalmamıştır. Ne için savaşılır?
Ülke toprakları için mi?
Siz, bugün Rusya ya da Ukrayna için savaşta ölenlerin, öldükleri ya da korumaya çalıştıkları topraklarda, ölenlerin yakınlarının ya da soyundan gelenlerin mi yaşayacağını düşünüyorsunuz?
O halde, çok safsınız.
Ülkenizin büyük ve sınır şehirleri ile turistik sahil kasabalarına bir bakın bakalım; altlarında bir çuval dolar ile alınan arabası olanlar, Pazar günü Antalya sokaklarında bir avuç kiracı, bu ülkenin yaşam koşullarını ve standartlarını bozan göçürülmüş, getirilmiş yabancılar için isyandalar.
Suriye, Irak ya da Ukrayna Savaşı sonrasında, yine ceplerine o ülkelerinin emekleri ile üretilen ve emekçilerinin hakları olan paraları içleyip buralara gelenler, ölen ya da ölecek kalmayınca bitecek savaşlardan sonra, bu kez de dönecekler "ülkemiz" diyecekleri topraklara, ölenlerin üstlerinden, o muhteşem haşmetli arabaları ile kurla kurla geçerek.
İşini gereği gibi yapmayan, "işbilir yapılan" bir sersemin sorumsuzluğu ile olacak ve adına "kaza" denilecek bir olay ve süreçten sonra yaşanacak acılar, bazılarının bir ömür emek vererek kurdukları yaşamları bir kaç dakika ya da saatte yok edecek.
İşte insanlar, yalınız "iki kere iki dört eder"i öğrenmiyor yaşamda, acıları ve acıların acılarını da yaşamayı da öğreniyorlar.
Yürekleri olanlar yürekleri ile, aklı olanlar, uslarına kazıyarak.
Gerisi mi, onlar yaşıyor mu sanıyorsunuz.
Onlar, yiyorlar, içiyorlar ve afedersiniz .... . Gerisini biliyorsunuz.
İşte bizim gibi ülkelerde yaşamak değil, farkında olarak, öğrenerek yaşamak çok zor, çok acı.
Servet Kocakaya'nın o dizeleri gibi, "Acılar beni(bizi) tez büyüttü
Genç olmuş/um/uz şu dünyada ne fayda".
Lev Tolstoy'un o ünlü sözü gibi, "Bir insan acı duyabiliyorsa canlıdır, başkasının acısını duyabiliyorsa insandır".
Yapacak bir şey yok, sorumsuzlarında sorumluluklarını yaşayarak, kötü bir şeyler yapanların da, yaptıklarını cebimize koyup, yaşamayı öğrene öğrene, yaşamayı başaracağız.
Çünkü, insan olmak budur. Yok 6 yaşındaki kız çocuğunu karı yapıp becermek, ne gerekçesi olur ise olsun aşağılıktır, gerisi teferruat.
O yüzden, acılar bizi tez büyütüyor; her şey bir çok şeyi öğrete öğrete.