İş yaşamım bürokraside geçti, fena da sayılmazdı süreçleri, sıkıntılı günleri olsa da, zevkli günleri baya boldu.
Buraya neden mi girdim, nereden mi geldim sorusuna yanıtım ise internete düşen bir haber idi.
Aslından her gün onlarcası insanlar arasında yaşanıyordu ama bu olay ünlü iki kişinin evliliklerini bitirdikleri yönünde bir haberdi.
İnternete düştüğüne göre paparazilik olmaz nasıl olsa; Fazıl Say ve evlediği Ece Dağıstan Say, aldıkları karar ile evliliklerini bitirmişler.
Açıklamayı Fazıl Say yapmış, Ece Hanımdan bir ses duymadım.
Ben magazin bölümü ile ilgilenem de, olayların insani boyutu ile ilgili olarak birkaç anımı paylaşmak isterim.
Yıllar önce, toy bir yöneticiyim. Çok özel durumlar dışında kapım açıktır. Ayrıca kapının açılıyor, açılacak olması başka, "açık kapı" politikası denilen ama benim benimsemediğim anlayış başka.
Neyse.
Paylaşacağım iki anım var, bunları daha önce de paylaştım.
Bir gün sekreterim sevgili Derya sakin sakin geldi ve bir hocanın benimle görüşmek istediğini söyledi. Bu Derya için sıradan iken, ben yerimden fırlayıp bekleyen hocanın yanına koşunca, o da şaşırmıştı.
Gelen, ülkenin o yıllar en ünlü bir üniversitesinin, yine ünlü bir fakültesinin dekanlığını da yapmış, benim de çok sevdiğim saydığım ama hiç tanışmadığım bir kişi idi.
12 Eylül Darbesinden payını o da almış,üniversite ile ilişkisi kesilmişti.
Kapıda karşılamamdan, sohbetten, kendisini tanımamdan son derece mutlu olmuştu ama konuşması bir türlü, asıl geldiği konuya gelmiyordu, getirmiyordu. İşte yaşamın en zor durumu da budur.
Ben açtım, "Değerli Hocam, sizin ne yapabilirim" dedim. Yüzü güldü, gerginliği geçti ve Kızılaydaki ünlü bir sosyal tesiste sorununu paylaştığı bir kişi, beni tarif etmiş, çat kapı git, o senin derdine dermen olur demiş.
Burada değinmek istediğim konu kişi ya da kişiler değil, kişilerin yaşadıkları ve olaylar.
Zaman zaman duyarım, "yaşam, aslanı, kediye muhtaç eder" diye. Hocanın da böyle bir zamanı. Sorunu çözecek kişi bulamamış ve hiç de kayda değer bir konumda olmayan ama sorunu çözecek kişi olarak da, beni tarif etmişler, o da gelmişti.
Yeni evlenmiş, genç bir eşi var ve iş arıyordu.
Hiç tereddüt etmeden hocamı rahatlattım ve mutluluk içinde gitti. Eşinin eğitimine çok uygun olmasa da bir pozisyonda işe başlamıştım.
Çok daha sonra duydum ki, değerli hocam ve sevgili eşleri sessiz sedasız ayrılmışlardı. Hatta bu evliliği, çok az kişi biliyordu.
Yine, ülkemizi uluslararası alanda temsil etmiş, çok ünlü bir orkestra şefi vardı. Yürüttüğümüz bir proje ile ilgili olarak çok sık bir araya gelirdik. Tabi, her gelişinde getirdiği konser davetiyeleri ile birlikte, uzun uzun sohbetler de ederdik.
O zamanlar devlet televizyonu pazar günü onun canlı konserleri şenlenir ve yönettiği konserlere bilet bulmak olanaksız olurdu.
Bir gün geldi ve bugun senden kendim için çok özel bir şey isteyeceğim dedi. Ben de memnuniyetle değerli hocam dedim.
Evleneceğini ve sanat eğitimi almış fakülte mezunu eşine ile ilgili ne yapabileceğimi sordu, ben de gereğini yapmıştım.
Her ikisi de sonsuzluğa uğurlanalı yıllar oldu. Sevgili eşlerini de bazen sosyal medyada görüyorum.
Gelmek istediğim konu ise, insanın birden fazla boyutunun olması.
Birisi, kişinin kendisi. Ne ise o. Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma.
Diğeri ise, mesleki ve sosyal durumu,Öğretmen, işçi, avukat, doktor, asker, işsiz, ağa, maraba vb.
Kişinin, kendisi ile "Kendi kendine" kaldığı durum, kişinin kendisi ile yüzleştiği durumdur. Mutlu, mutsuz, endişeli, huzurlu vb.
Bir de iş yaşamı, mesleği vb durumlardan dolayı kaldığı pozisyonu. Ünlü bir hekimsinizdir, çevrenizde gün içinde insandan geçilmez. Akşam olur, evinize gidince, yalnız iseniz, o kadar kalabalık gider ve siz, sizin ile başabaş kalırsınız. Kendiniz ile yüzleşirsiniz.
Sonra da, bir sonra ki gün için yeniden öteki siz olmaya çalışırsınız.
Çevremde bir çok kişide gördüğün, izlediğim bir durum, beni hep düşündürür, şu ortalıkta dolaşan, çevrelerinde insandan ve "sevgi selinden" geçilmeyen insanların kendileri ile baş başa kaldıklarında kendileri ile birlikte yaşadıkları yalnızları.
Bu konuda o kadar çok öykü dinlemişimdir ki.
İşte Fazıl Say ve artık ayrıldığı Eşi Ece Hanımın, elele mahkemeye ayrılık duruşmaları için gittikleri fotoğraf, bana anılarımı gözümün önünden birer birer geçirdi.
Evet, Ünlü piyanist Fazıl Say, sosyal medya hesabından Ece Dağıstan ile bugün boşandıklarını, Mahkeme çıkışı fotoğraf paylaşarak, “Çok üzgünüm, eşim Ece ile evliliğimizi sonlandırdık" diyordu.
Ne kadar ünlü olursanız olun. Ününüz ile siz farklı kişiler olursunuz. Ününüz, sizi ortalığa taşır ama siz hep kendiniz ile kalırsınız. İşte Fazıl Say'ın bu tümcesi, beni yaraladı, üzdü.
Ve Fazıl üzgün ve yalnız. Nereden mi çıktı.
"Zor ve kötü bir dünyada, iki insan ezilebiliyor yüklerin altında, çare bulamıyor tedavi etmeye, 'bir ve iki birey arasında' bocalıyor, Bazen, dertlere yeniliyor, imkan olamıyor bir çıkışa, hem “her şeye”, hem de 'hiç bir şeye! yol alan ömürlerimizde.
İki insan da mutlu olsun, Ece mutlu olsun. Ece hep iyi olsun.
Böyle daha iyi belki." de diyordu.
Evlilik, iki ayrı insandan, ayrı dünyalarda tek insan yaratma sürecidir. Dahası da, evlilik, insan doğası ile uyumu zor bir süreçtir. Onu inşa etmek, emek, güç ve zaman ister.
İbrahim Uysal