Önce bir konuda hemfikir olmak gerekir; konuştuğumuz sözcüklerin ve kavramların anlamını biliyor ve hepimiz aynı şeyden, aynı olmazsa da benzer şeyleri anlıyormuyuz?
Ortalıkta o kadar çok bilgi dolaşıyor ki, her konuda bilgi kirliliğinden geçilmiyor.
Aynı şeyleri yaşayıp aynı şeyleri görüp, farklı sonuçlar çıkartıyoruz.
Bu nasıl mümkün olabiliyor, hiç düşünüyor ve sorguluyor muyuz?
İnsan, aklı, beyni olduğu kadar vicdanı ve belleği olan bir varlıktır.
Empati yapabiliyor, kendimizi bir olay ya da durum karşısında, başkasının yerine koymabiliyor muyuz, bir bakalım mı?
Bu sadece bilinç ile olacak bir şey değildir. Okulda, ailede ve çevreden alınacak eğitim dahil, birlik ve beraberliği sağlayacak kamu kurumlarının vereceği eğitime kadar her şey bu sürecin içinde olmalıdır.
Bu da ortak bir akıl ve amaçla olur. O zaman sormak gerekir, bugün toplumumuzda bir ortak akıl varmıdır, bu yaratılmış mıdır?
Burada ağzı olan değil ama aklı olan düşünsün ve konuşsun; Cumhuriyetimiz, Devletimiz ve Demokrasimiz yaşadığı bu "100 yıllık" süreçte nereden, nereye gelmiş, getirilmiştir.
Evet, Osmanlının enkazından, Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)"ün sayesinde bir DEVLET ve Cumhuriyet çıkartılmıştır.
Adı, sanı belli olmayan Avrupa ve Asya'nın birer parçasından; "Anadolu" ve " Trakya"dan bir Türkiye, Türk Yurdu, Türkiye Cumhuriyeti çıkartılmıştır.
Ardından da, Avrupa ve Dünyadaki gelişmelere bağlı olarak bu "Cumhuriyet" kendisini, "Demokrasi" ile taçlandırmıştır.
Buraya kadar herşey çok güzel.
YAŞAYANLARININ, (yurttaşlarının demiyorum çünkü yurttaşları yoktu) yüzde doksanının okur yazar olmadığı bir ortamdan, Cumhuriyet ile birlikte bugün okur yazarlığı değil, eğitim seviyesi konuşulan bir duruma geçmiş Cumhuriyetten siz ediyoruz.
Bu da Atatürk ve dönemin devrimci arkadaşlarının öngörüsü ve mücadelesi sayesinde olmuştur.
Adı da, bir "Ulus yaratma" projesi, ULUSLAŞMA ve LAİKLİK.
Anadolu'da gün görmüşler Osmanlı toplumu için "yetmiş iki buçuk millet" derdi.
Özellikle Kapitalizmin Feodalizmi tasfiye edip, kendisinin tüm dünya ekonomik sistemine hakim olması ile birlikte; daha kolay yönetmek, denetlemek için ortaya koyduğu "Ulus Devletler" projesi dönemine denk gelen sürece, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu da denk gelmiştir.
Makyavelli'nin bir İTALYAN MİLLETİ yaratmak için yazdığı "Pirens" yapıtı ya da İspanya'da Franko, Almanya'da Hitler, yine yıllar sonra İtalya'da Musollini'n faşist, ırkçı yönetimlerinin tersine;
Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin devrimci arkadaşlarının emekleri ile yaşayan yurttaşlarının hepsinin kendini bulacağı ve Anayasasında da tanımlanan bir millet "Türk Milleti" tanımlanmış ve yaratılmaya çalışılmıştır.
Ekonomide, Kamunun yanında özel sektörde teşvik edilmiş ve 1950'lere kadar da başarılı bir süreç yönetilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, Birinci Dünya Savaşı'nın sorunlarını aşmış ise de, İkinci Dünya Savaşı'nın Ekonomik darboğazının sorunları arasında bir yönetsel ve ilkesel takım sapmalara uğramıştır.
Özellikle de Cumhuriyetin ve DEVLETİN "100'üncü Yıl Dönümü" yaklaştıkça, kuruluşunda temel taşı sayılan LOZAN Antlaşması ile ilgili önceleri spekülasyon sanılan ama yandıkça yapılan saldırıları görür olduk.
Atatürk'ün "Benim iki büyük eserim vardır" dediği Cumhuriyet ve CHP'NİN bugünkü durumlarına bakınca daha anlatılacak ne kalıyor ortalıkta.
Henry Kissinger 1982 yılında "Biz yalnız iktidarı değil, muhalefeti de dizayn ederiz" sözü, bugünden bakılınca ne kadar da anlamlı olduğu görülmektedir.
Bu yazı bir polemik yazısı olarak değil, bir farkındalık için kaleme alınmıştır
Başka Türkiye, başka Cumhuriyet, başka DEVLET yok;
Ve de bu Ülkenin yurttaşları olarak, "sığınmacı, göçmen" vb adlarla gönderilenler gibi, bizlerin gideceği bir yer de yok.
Herkes başını iki elinin arasına alıp, bir düşünse ne güzel olacak gibi. Ne dersiniz?
İbrahim Uysal