Bireysel travmalar toplumsal travmalara dönüşebiliyor!
Bireysel travmalar toplumsal travmalara dönüşebiliyor!
Felaketler, bireylerin güven ve adalet duygularını sarsarak travmalara yol açabilir. Duyguların kabulü, iyileşme sürecinde kritik rol oynar.
Felaketler ve Travmalarla Başa Çıkmak: Duyguların Kabulü Neden Önemli?
Felaketler ve travmatik olaylar, insanların temel güven duygusunu sarsarak bireysel ve toplumsal etkiler yaratır. İster doğal afetler ister insan eliyle gerçekleşen olaylar olsun, bireyler bu tür durumlara tepki gösterir. Bu sürecin sağlıklı yönetilmesi için duyguların bastırılmadan kabul edilmesi gerektiğini belirten Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Serdar Nurmedov, özellikle travmatik deneyimlerin insan psikolojisi üzerindeki uzun vadeli etkilerine dikkat çekiyor.
Travmalar Temel İnançları Nasıl Değiştirir?
İnsan, doğduğunda dünyayı güvenli bir yer olarak algılar ve sevgi dolu ilişkiler geliştirme eğilimindedir. Ancak yaşam sürecinde karşılaşılan felaketler ve travmalar, bireyin dünya görüşünü ve insanlara olan güvenini derinden etkileyebilir. Özellikle büyük yangınlar, depremler, kazalar ya da kasıtlı zararlara sebep olan olaylar, bireylerin geleceğe dair güven duygusunu sarsarak psikolojik yük oluşturabilir.
Son dönemde yaşanan yangın felaketi, birçok insanın dünya düzenine dair inançlarını sorgulamasına neden oldu. Bir yanda acı çeken ve kayıplar yaşayan insanlar varken, diğer yanda hayatına kaldığı yerden devam eden bireyler olması, gözlemleyen kişilerde karmaşık duygulara yol açabiliyor. Bu noktada öfke, üzüntü ve çaresizlik gibi duyguların iç içe geçtiğini belirten Prof. Dr. Nurmedov, en sağlıklı yaklaşımın bu duyguların yok sayılmaması olduğunu vurguluyor.
Duyguları Bastırmak Yerine Kabul Etmek
Travma sonrası en sık yapılan hatalardan biri, duyguları bastırmak ve yok saymaktır. Oysa Prof. Dr. Nurmedov’a göre, duyguların kabul edilmesi ve paylaşılması bireyin iyileşme sürecine katkı sağlar. Duygularını bastıran bireylerde psikolojik yıpranma daha yoğun gözlemlenirken, paylaşımcı olanlarda iyileşme sürecinin daha sağlıklı ilerlediği görülmektedir.
Burada "kabul etmek" ile "kabullenmek" kavramlarının ayrımına dikkat çekmek gerekiyor. Kabul etmek, bir duygunun ya da olayın varlığını görmezden gelmemek ve onunla yüzleşmek anlamına gelir. Kabullenmek ise çaresizlik duygusuyla, olayın değiştirilemez olduğunu düşünerek tepki vermektir. Prof. Dr. Nurmedov, sağlıklı bir psikolojik süreç için kabul etmenin önemine vurgu yaparak şu sözleri ekliyor:
"Duygularımızı ifade etmek, onları paylaşmak ruh sağlığımız için oldukça değerlidir. Zor durumlara verdiğimiz tepkileri 'normal' hale getirmeye çalışmak, uzun vadede psikolojik yük oluşturabilir. Anormal bir durumda normal tepkiler vermek, aslında anormaldir."
İnsan Eliyle Gerçekleşen Felaketler Öfkeyi Artırıyor
Felaketlerin kaynağı doğal afetler olduğunda insanlar daha çok çaresizlik duygusuna kapılırken, insan eliyle gerçekleşen olaylarda öfke duygusu ön plana çıkıyor. Adalet ve güven duygusunu zedeleyen bu tür olaylar, bireyin çevresine ve sisteme olan inancını sarsarak güvensizlik hissine neden olabiliyor.
Özellikle haksızlığa uğradığını düşünen bireylerde yoğun bir öfke duygusu gözlemleniyor. Bu da, sistemin kendisini koruyamadığını düşünen bireylerde umutsuzluğa ve "düzenin asla düzelmeyeceği" fikrine yol açabiliyor. Eğer bu süreç iyi yönetilmezse, travma sonrası stres bozukluğu gelişebilir.
Çocukların Travmalara Verdikleri Tepkiler Normal Karşılanmalı
Felaketlerden en çok etkilenen gruplardan biri de çocuklardır. Yangın, deprem ya da diğer büyük felaketlerde hayatını kaybeden insanlara üzülen, yaşananları gözlemleyen ve haberlere maruz kalan çocuklar, duygusal olarak yoğun bir süreçten geçer. Bu dönemde ebeveyn desteği kritik bir rol oynar.
Çocukların hissettiklerini ifade etmelerine olanak tanınmalı ve verdikleri tepkilerin olağan olduğu vurgulanmalıdır. Prof. Dr. Nurmedov, ebeveynlerin bu süreçte dikkat etmesi gereken noktaları şöyle özetliyor:
- Kayıp ve ölüm gibi konular, çocukların yaşına uygun ifadelerle anlatılmalı.
- Sosyal medya ve haber izleme süreleri sınırlandırılmalı.
- Kaygılarını artıracak konuşmalardan kaçınılmalı.
- Çocuklara güvenli hissettirecek ortamlar yaratılmalı.
- Günlük rutinlerini korumaları sağlanmalı.
- Ebeveynler, tutum ve davranışlarıyla çocuklara sağlıklı bir model olmalı.
Sosyal Medyanın Olumsuz Etkilerine Dikkat Edilmeli
Felaketler sonrası sosyal medya, hem bilgi kaynağı hem de duygusal yük oluşturan bir alan haline gelebiliyor. Prof. Dr. Nurmedov, sosyal medya kullanımının sınırlandırılmasının ruh sağlığı açısından önemli olduğunu belirtiyor. Sürekli olarak felaket haberlerine maruz kalmak, bireylerde kaygı seviyesini artırırken, yanlış bilgiler ve spekülasyonlar psikolojik yükü daha da ağırlaştırabiliyor.
Bilgi kirliliğinden korunmak adına:
- Doğrulanmamış haberlere itibar edilmemeli.
- Sosyal medya kullanımı belirli bir süre ile sınırlandırılmalı.
- Gruplaşma, ötekileştirme ve tartışmalardan kaçınılmalı.
Felaketlerin bireyler üzerindeki etkileri, yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da uzun vadeli sonuçlar doğurabilir. Ancak duyguların bastırılması yerine kabul edilmesi, sürecin sağlıklı yönetilmesine katkı sağlayarak, bireylerin ruhsal iyilik halini korumasına yardımcı olabilir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.