Mutluluk mu Haz mı?
Bebeklikle başlayan bağımlı yolculuğumuz büyümeye başlarken bireyselleşme ve ayrışma olarak devam etmektedir. Güven duygusu tam da bu süreçte başlamaktadır. Yetişkinlik hayatımızı şekillendiren ne şekilde yol almamızı sağlayan, mutlu olacağımız anıların oluşmasını ve hayatımıza girecek ya da asla giremeyecek kişileri belirlememiz de, hatırlamakta zorlandığımız bu döneme bağlıdır. Çocukluk dönemleri (tüm duyguların yaşanmasına izin verilmişse eğer) sorgulanmadan ve anlık deneyimlerle duyguların yaşandığı tam bir mutluluğun deneyimlendiği dönemdir. Ergenlik dönemi ise; kendini keşfetme ve kimlik arayışı sürecidir. Duyguların en üst düzeyde olduğu, cesaretin sorgusuzca yaşandığı, sorunların tümünün kendilerine odaklı olduğu (bir sivilceyle mutsuz olduğunu söylemek gibi), tüm gözlerin her daim üstlerinde olduğunun yanılgısının yaşandığı, sebepsiz öfkenin keşfedilmesi ve enerjinin kendisinde olduğu bu dönem, ailelerin de en zorlandığı dönemdir. Ancak bu dönemde başlar keyif alınan şeylerin arayışı, mutlu olma adı altında aslında haz olan geçici keyif süreçleri… bu dönem denenir ilk sigara ya da alkol, bu dönem aşık olunur, ilk defa baba ya da anneyle bu dönem çatışma yaşanır, kendisini anlamadıkları sebebiyle mesela.. Tüm bu arayışların hepsi gerçek mutluluğun ne olduğunu anlayana kadar sürer, gider. Ancak herkes bunu keşfetmek zorunda da değildir. Haz odaklı yaşamaya devam eden ergen, yetişkin olunca içindeki doyumsuz boşluğu doyurana kadar denemeye devam eder. Taa ki birisi kulağına su kaçırana kadar.
PEKİ NEDİR BU HAZ VE MUTLULUK ?Geçici mutluluk olarak adlandırılan herkesin de dilinde dolanan bir kelime olan “HAZ” yunanca HEDONE kelimesinden gelmektedir ve geçici mutluluk veren zevkler anlamındadır. Tıpkı bir dondurma ya da çikolata yerken yada alış veriş yaparken hissedilen anlık doyumlar gibidir. Bu süreçte beyinde dopamin salgılar ödül sistemini devreye sokar ve anlık haz gerçekleşmiş olur. İstediğimizi aldıktan bir müddet sonra geçer ve yeni ödül mekanizması arayışına girer. Modern dünya ise bunu alışkanlık haline getirerek “mutluluk” diye satıyor ve alıcısı da çok fazla oluyor. Asıl mutluluk kavramı ise; temelinde ruhun iyi durumda olması (euthymia), sarsılmaz halde olması (ataraksia) ve bu iki durumun birlikteliğinden gelen mutluluktur (eudaihonia). Yani kişinin yaşamla doğru bağı kurmasıdır asıl olan. Kendi yaşamının değeri yani onun doğru bir yaşam olmasıdır asıl olan, bu bireysel gibi görünen “mutluluk” bireysel olarak değişse de asıl olan iyi olanı yapmaktır. Bu hem kendine hem diğerlerine. Diğer tüm hazlar boşluk hissinin devam etmesini sağlamaktadır ve o boşluk hissi de asıl “eudaihonia” yı görmeyi ve bilmeyi zorlaştırır. Bunu elde etmek için de en önemli koşul “bilmektir” kişinin kendini ve varlık yapısını bilmesidir. “BİLEN İNSAN KÖTÜLÜK YAPAMAZ”… der Sokrates.
PEKİ NASIL MUTLU OLUNUR?Bunun tek bir formülü yoktur. Öncelikle Sokrates’e ithaf edilen söz gibi gerçekten kişinin kendini bilmesi önemlidir. Birine yalnız kalmak iyi gelirken, diğerine kalabalık ve bol ses iyi gelebilir. Biri acı sevmezken diğeri acısız yemeyebilir. Bunu bilmek kendine yatırım yapmakla gerçekleşir. En çok neyi yapıyorsanız aslında o sunuz. Sıklıkla bizi rahatlatan şeyleri yapmaya yöneliriz; sıkıldığımızda, stresli olduğumuzda, boş zamanlarımızda hatta sevindiğimizde sık tekrarladığımız durumlar bizim uzun vadeli mutlu olma kaynağımızın da işaretidir. Güzel bir müzik herkese iyi gelir ama o güzel müziği seçmek kişiye bağlıdır. Sabah erken güneşi yakalamak ve yürüyüş yapmak araştırmalarda uzun vadede depresyonu bile azaltan kolay bir eylemdir. Meditasyon yapmak, kitap okumak, hayal kurmak veya spor yapmak size uyum sağlayanı bulmak ve bunu deneyerek, keşfederek yapmak. Tüm kadim öğretiler ve bilimin ortak noktada buluştuğu şey mutluluğun; bireysel olduğu ve uzun vadeli olarak yaşamda içselleştirdiğidir. Yani mutlu olmak yolun kendisiyken, diğer tüm anlık deneyimler o yoldaki duraklar olan hazlardır. Asıl olan yolun kendisini fark etmektir.
Ceyda İŞ VARDARLI