Devletin Resmi Dili Türkçeydi
Birkaç yazıdır paylaştığımız bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Türkçe tam bir bataklığın içindeydi. Çinli bilge Konfiçyüs’e,’Bir milletin bütün yönetimi sana bırakılsaydı ilk önce ne yapardın? diye sorduklarında, ‘İlk önce dilini düzeltirdim. Çünkü dil düzgün olmayınca söylenmesi gereken söylenemez, söylenmesi gereken söylenemeyince yapılmak istenen anlaşılamaz ve yapılamaz, yapılmak istenen yapılmayınca gelenekler ve sanat geriler, gelenekler ve sanat gerileyince adalet yoldan çıkar, adalet yoldan çıkınca da halk çaresizlik içine düşer.’ yanıtını vermiştir. Konfiçyüs’ün sözleri toplumsal ilişkilerin dille olan zincirleme bağlantılarıyla ilgili yerinde bir değerlendirmedir. İşte Atatürk de, Türkçenin bu hazin durumunun bazı yöneticilerin ve aydınların yüz yıllardan beri Türkçeye karşı duyarsız kalmalarından daha doğrusu dil bilinci eksikliğinden kaynaklandığını bildiği için, bu sorunu köklü bir çözüme kavuşturmanın kaçınılmaz olduğunu görmüştür. Üstelik Atatürk’ün dilin önemiyle ilgili görüşleri Konfiçyüs’ün değerlendirmesinden çok daha derindir. Çünkü Atatürk, dilin toplumsal ilişkiler açısından önemini bilmekle birlikte, dilin bir millet ve devlet için olmak ya da olmamak anlamına geldiğinin de bilincindeydi ve bu görüşünü şu tarihi sözlerle dile getirmiştir; ‘Bizim Balkanları terk edişimizin resmi tarihi 1912 Balkan Savaşı yenilgisidir. Ancak biz Balkanları, 100 yıl önce bu bölgelerde dil enstitüleri kurulduğunda fiili olarak kaybetmiştik’
Devletin Resmi Dili Türkçeydi Ancak…Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda devletin resmi dili Türkçeydi, ancak halkın anlamadığı bir Türkçe. Örneğin 3 Mart 1924 tarihinde eğitim birliğini sağlamak amacıyla çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Yasası’nın sadece 5. maddesinin yazılımına bakıldığında, fazla söz söylemeye bile gerek kalmaz; Madde 5 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisât-ı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaa-i Milliye’ye merbut olan askeri rüşdi ve idadilerle Sıhhiye Vekâleti’ne merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve Heyet-i Talimiyeleri ile beraber Maarif Vekâleti’ne raptolunmuştur. Mezkûr rüşdi ve idadilerde bulunan heyet-i talimiyelerin cihet-i irtibatları âtiyen ait olduğu vekâletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir. Bu yazılımı bugün herhangi bir yurttaşımızın anlayabilmesi mümkün değildir, ancak o günkü Türk toplumu da anlayamıyordu.
Fuat DUYMAZ - Dil Giderse Ne Devlet Kalır Ne Milet-Kamer Yayınları 2.Baskı - Sayfa 97