Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapare Aude! “Aklını kullanma cesaretini göster!” Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır. Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın (naturaliter maiorennes) , tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar, ve aynı nedenlerledir ki bu insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek başkaları için de çok kolay olmaktadır. Ergin olmama durumu çok rahattır çünkü. Benim yerime düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir din adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık. Para harcayabildiğîm sürece düşünüp düşünmemem de pek o kadar önemli değildir; bu sıkıcı ve yorucu işten başkaları beni kurtaracaktır çünkü. Başkalarının denetim ve yönetim işlerini lütfen üzerlerine almış bulunan gözeticiler [vasiler.] insanların çoğunun, bu arada bütün latif cinsin ergin olmaya doğru bir adım atmayı sıkıntılı ve hatta tehlikeli bulmaları için , gerekeni yapmaktan geri kalmazlar. Önlerine kattıkları hayvanlarını önce sersemleştirip aptallaştırdıktan sonra, bu sessiz yaratıkların kapatıldıkları yerden dışarıya çıkmalarını kesinlikle yasaklarlar; sonra da onlara, kendi kendilerine yürümeye kalkışırlarsa başlarına ne gibi tehlikelerin geleceğini bir bir gösterirler. Oysa onların kendi başlarına hareket etmelerinden doğabilecek böyle bir tehlike gerçekten büyük sayılmaz; çünkü bir kaç düşüşten sonra bunu göze alanlar sonunda yürümeyi öğreneceklerdir, ne var ki bu türden bir örnek insanı ürkütüverir ve bundan böyle de yeni denemelere kalkışmaktan alıkoyar.
İmanuel Kant bu yazısında (Immanuel Kant, Felsefe Yazıları Türkçesi: Nejat Bozkurt, Remzi Yayınları) aydınlanma kavramını böyle çok güzel özetlemiş.
Bazı büyük adamları anlamak için, başka büyük adamlardan destek almak gerekir. İbni Sina, kendi yazdığına göre Aristo'nun Metafizik (aslında İlk Felsefe) kitabını defalarca okumasına rağmen anlayamamış. Derken bir gün Buhara'nın kitap pazarına birisi, parasız kaldığını söyleyip (Buhara emirinin özel hekimliğini yapan İbni Sina'nın en zengin olduğu zamanlardır bu dönem), Farabi'nin kitabını ona zorla satmış. Satın almışken okuduğu bu kitap sayesinde, Aristo'nun metafiziğini anlayıp, kendi metafizik felsefesini geliştirmiş.
Ben de bu yazıma görsel olarak Kant'ın bir resmini koyuyorum. Zira ben, Atatürk'ün, neden cumhuriyet demek adam olmak demektir sözünü, Kant'ın yukarıdaki sözlerini yıllar sonra tekrar okuyunca anladım. Zira artık anladım ki adam olmak, yetişkin olmaktan, yetişkin olmakta artık kendi kararlarını kendin vermekten geçiyor.
Bunun içinde kendimiz, kendi kendimize baba olmak, kendimize bir baba aramaktan vaz geçmemiz gerekiyor. Sigmun Freund, insanlardaki tanrı arayışının, baba arayışı olduğunu söyler. Hristiyanların, Tanrı için, Göklerdeki Babamız demesi, İslam'da Allah'ın bir cinsiyeti olmadığı ısrarla vurgulanmasına rağmen, çocukların Allah baba demesi, bunun doğruluğunun ispatı gibidir.
Pek çok makama babalık denmesi de, pek çok insanın sürekli bir baba otoritesi aradığının işaretidir. Papa ve patrik kelimeleri, doğrudan baba anlamına gelir. Hatta Türkçedeki baba kelimesinin de kökeni bu kelimedir. Azerbaycan ve Orta Asya-Sibirya Türkleri, ATA kelimesini kullanır. Mafya lider ve yöneticilerine doğrudan baba denir.
Atatürk, kendisine bu ön adı seçse de, hiç bir zaman kendisine ulusun babası demediği gibi, dedirtmemiştir de. Türk toplumunu hep olgun bir insan gibi tasvir etmiştir.
Oysa toplumumuz Süleyman Demirel gibi politikacılara, Müslüm Gürses, Erkin Koray gibi politikacılara, Hakkı Yeten gibi futbolculara ve pek çok şahsa baba unvanı vermiş ve vermekte. Benim anladığım kadarı ile, bir baba arayışında ve kendi kararlarının sorumluluğunu almak istememekte.
Bu sadece Türk toplumunun derdi değildir. Demokrasiye ulaşamayan ya da ulaşma yolunda pek çok ulusunda da derdidir. Bence Herakleitos'dan beri demokrasilerin her bunalım döneminde bir diktatör üretmesinin altında da bir baba arayışı vardır. Kendi arasında anlaşamayan halk, otoritesini kabul edeceği bir baba figürünü aramıştır. Tarih boyunca tüm tiranların ve diktatörlerin erkek olması da bunu göstermektedir. Toplumumuzun darbelere karşı direnmemesinin, yanlış politikalara rağmen, aynı politikacılara oy verip durmasının da arkasında, Kant'ın dediği gibi bu yapay ergenlik vardır.
Babam anlatmıştı. Yıllar önce gurbette tek başına çalışıp, oda kirası ödeyip, bir de para biriktirince arkadaşı ona, sen kendi kendine babalık yapmışsın demiş.
Toplum olarak kendi kendimize babalık yapmamız ve bizi yöneten politikacıları, yüksek bürokratları (general, vali vesaire) baba makamına koymamız, onlara yanlışlarını söylememiz ve yanlış politikalarının hesabını onlardan sormamız gerekir.
Adam olmamız için önce kendimizi adamdan saymamız gerekir. Bunun içinde baba arayışını bırakmamız gerekir.
Sinan Kemal