Ülkemizin deprem gerçeğini ancak büyük felaketler yaşadığımız da görüyor, sonra çok çabuk unutabiliyoruz.
''Deprem öldürmez, bilinçsiz yapılaşma öldürür, bilgisizlik öldürür'' fikrini benimseyemedik. Yeşil alanlarımıza gökdelenleri diktiler, satın almak için koştuk.
Denizleri doldurup üzerine siteler, villalar yaptılar, dere yataklarına apartman diktiler ev sahibi olmak için yarıştık.
Parkları, bahçeleri AVM' lere dönüştürdüler, zincir marketlerle doldu mahalleler tüketim canavarı olup çıktık.
Toplanılacak boş alanları yok ettiler, "millet bahçelerinde" yuvarlanır olduk.
Deprem vergileri, duble yollara giderken, sağlıklı, nitelikli yapılar yapılması yolunda adım atmak yerine daha çok para kazandıracak projelere imzalar atıldı göz yumduk.
Kamusal alanlar satılarak, yeşil alanlar yavaş yavaş yok edildi, mücadele etmek yerine başka yeşil alanlara göç ettik.
Ülkemizin kalbi İstanbul, yıllardır yerli yabancı bilim adamlarının, ''deprem'' çığlıklarına çaresiz boyun eğmiş durumda. On binlerce binanın yıkılacağını anlatıyorlar, Kanal İstanbul'un bir yıkım olacağını söylüyorlar gündemi değiştirip yollarına devam ediyorlar..
Kayıpların, yarım kalan hayatların ve yıkımın telafisi olmayacak.
99 depreminde kaybolan yitirilen hayatları, kaybolan canları rahmetle özlemle anıyoruz. Hala sevdiklerinin izini arayan yüzlerce insan var.
''17 Ağustos'a hazırlıksız yakalandık, yangınlara hazırlıksız yakalandık, sellere, heyelanlara hazırlıksız yakalandık.
Afetlere hazır olmak için ne yapıyoruz?
Ebru Oğuzhan Yeter